yazar
Jisung altına rahat bir kot giyip evden çıktı. Kavga etmek istemiyordu. Ama onu kabul eden tek 'arkadaş' grubu buydu ve onlar ne yaparsa o da yapmak zorundaydı.
Yavaş adımlarla kavga edecekleri, nerdeyse kimsenin yaşamadığı o sokağa girdi. Kendi arkadaş grubunu gördüğünde derin nefes alıp verdi ve oraya ilerledi. Birkaç dakika sonra düşman grup da geldiğinde Jisung'un dikkat bile etmedigi birkaç kısa ve saçma konuşmadan sonra kavga başlamıştı. Yumruklar, tekmeler, bağırışlar havada uçuşuyordu.
Kendi grubundan ve onların grubundan iki kişi pes etmişti bile. Jisung boşta gördüğü adamın üstüne yürürken tek düşündüğü arkadaşlarının daha da gözüne girebilmekti. Çocuğa bir yumruk salladığında çocuk onu önceden fark etmiş ve bacağına bir tekme atmıştı. Jisung tekmeyle yere düşmüş acıyla bağırmaya başlamıştı. Herkesin kaçtığını görebiliyordu. Hem ona vuran çocuğun, hem o çocuğun arkadaşlarının ve en can yakıcısı ise kendi arkadaşlarının bile kaçtığını gördü ama bunu umursayarak durumda değildi.
Acı çığlıklarıyla bacağını tutarken karanlık sokakta hicbir şey göremiyor, şimdi tek başına ne yapacağını kestiremiyor, ondan bir metre uzağa fırlamış telefonuna yetişemiyordu. Eğer yetişseydi belki hastaneyi arayabilirdi. O hala bağırırken yanına koşan birinin seslerini duydu. Gelen kişi kendisinden uzun, daha iri yarı bir adamdı. Köyü kahve saçları vardı. Yüzünü kapatan maske yüzünden yüzünü göremiyor, açıkta kalan gözleri ise karanlık sokakta bir çift gözün olabileceği en koyu hali almıştı.
Adam hızla onu kucağına aldığında hala bağırıyordu. "Kim- AH!" Adam hızla koşarak onu arabanın arka koltuklarına yatırdı. Hızla arabayı çalıştırdı ve hastaneye doğru sürdü. "Aptalsın Jisung, aptal." Gelen sesle şaşkınca oraya baktığında onunla konuşan kişi olduğunu tahmin etmesi zor olmadı. Başka kim ona aptalsın diye yakınıyordu ki?
Jisung bacağının acısına dayanamadığından ağlamaya başlamıştı. Minho da iyice gerilmiş, eli ayağı birbirine dolaşmıştı. Şanslılar ki bir kaza yaşamadan hastaneye vardılar ve Jisung'u arabadan çıkardı. Aynı zamanda hastanenin önünde duranlara bağırıyordu. "Yardım edin!" Görevliler sedyeyi koşarak getirip Jisung'u aldılar.
Minho yanında giderken Jisung'un elini tutuyordu. Jisung daha ilk kez görmesini umursamadan -ki pek görüyor sayılmaz- Minho'nun elini sıkabildiği kadar sıkıyordu. Sonunda kontrol edilecek yere gidildiğinde Minho dışarda bekledi.
Jisung'un elini bırakmasıyla Minho, kendi elini sıkıyordu. Canı yanıyordu çünkü bebeğinin de canı yanıyordu. Sakinleşmeye çalıştı. Maskesini çıkarmak istemiyordu. Karşısına çıkarsa Jisung'un onunla bir daha konuşmayacağını düşünüyordu ve buna izin veremezdi. Birkaç saat sonra Jisung'u normal bir odaya almışlardı. Minho koşarak yanına gitti. Bacağı alçıdaydı. Jisung Minho'nun geldiğini gördüğünde doğruldu. "Hyung..?"
Minho yanına oturdu ve onu geri yatırdı. "Yorulma Sungie~." Bir süre sessizce oturdular. Jisung, Minho'yu ezberlemek istercesine süzmeye başlamıştı. Minho yüzüne yaklaşarak saçlarını okşadı. "Birazdan gitmeliyim, Jisung. Senin için aileni arayacağım. Telefonun nerede?" Jisung bir süre düşündüğünde elini alnına vurdu. "Orada kaldı." Minho kaşlarını çattı. "Tamam, benden arayabilirim." Jisung başını salladı.
Minho telefonunu çıkarıp Jisung'a verdi ve numarayı yazmasını istedi. Telefon çalarken açan Jisoo'ydu. "Buyrun?" Minho gelen sesle konuşmaya başladı. "Jisoo ben abinin arkadaşıyım, şimdi hastanedeyiz ama bir şeyi yok. Sadece bacağı yaralandı. Anne babana söyler misin?" Jisoo onu onayladı ve telefon kapandı. Minho telefonunu cebine koydu ve Jisung'a baktı. O da ona bakıyordu. Jisung Minho'nun onu sürdüğünü görünce öksürdü.
"Aman tanrım, saçlarım sarı. Kötü emellerini benden uzak tut." Minho güldü ve yanına oturdu. Jisung da güldüğünde birden ciddileşti ve Minho'ya geri döndü. "Hyung... Baksana. Maskeyi neden çıkarmıyorsun?" Minho usulca gözlerini ona getirdi.
Derin bir nefes aldı ve başını eğdi. "Sana yardım etmeye başladığımda karşına çıkacaktım." Jisung da derince iç çekti ve burukça Minho'ya baktı. "Bugün yardım ettin ya, Hyung. Sen olmasan napardım bilmiyorum." Minho onu bir süre izlediğinde başını iki yana salladı.
"Bahsettiğim böyle bir yardım değil, Jisung. Bunu sıradan bir insan da yapardı. Bahsettiğim yardım seni o ortamın içinden çekmek. Gerçek insanlarla konuşmanı, takılmanı sağlamak. Baksana arkadaşlarım dediğin kişiler seni orada bacağın kırık bir şekilde bıraktılar."
Bu sefer Jisung başını iki yana salladı. Onların kendisini umursamadığını kendi de biliyordu ama kendine yediremiyordu. "Öyle yapmalıydılar, Hyung. Ben olsam ben de bırakırdım." Minho gözlerini devirdi.
"Jisung. Seni senden daha iyi tanıyorum resmen. Sen olsan bacağı kırılan kişi için ölümüne savaşırdın. Onu kendin hastaneye götürürdün." Derince bir nefes aldı ve konuşmasına devam etti.
"Sen bu değilsin, Jisung. Lütfen sen böyle güzelken başka birisi olmaya çalışma." Minho söylediklerinden sonra Jisung'u saçlarından öpmüş ve ceketini alıp kapıya gitmişti.
"Ailen gelmek üzeredir. Gitmeliyim. İyi geceler." Jisung başını salladı ve Minho odadan çıktı.
Jisung'un beyni zaten karma karışıktı. Daha fazla düşünmek istemedi. Bir beş dakika sonra da ailesi gelmişti zaten...
+
canım çiğ köfte istiyor
ŞİMDİ OKUDUĞUN
when the skies are all blue 🦋 minsung
Fanfiction"Gökyüzü mavi olduğunda seni görmek istiyorum."