Yatılı Rahip Okulu'ndaki ilk gününü hatırladı. Annesi ona bir hafta yetecek kadar kıyafeti çantanın içerisine özenle yerleştirmişti ve onu özlemle uğurlamıştı. Babası uğurlarken ona bir şeyler söylemiş miydi yoksa çok meşgüldü de yok muydu çok hatırlamıyordu ama yalnız olduğunu hatırlıyordu. Ahşap sıralarda diğer öğrenciler gibi nizami bir şekilde oturup Yüksek Tepe Rahip Okulu'nun yeni öğrencilerden sorumlu belletmeninin hararetli konuşmasını dinliyordu. Belletmen rahip okulları arasında bu okulun "En iyisi olduğunu, buraya kabul edildikleri için ne kadar şanslı olduklarını onlara üst perdeden anlatıyordu.
"Hey sen" demişti belletmen kendisini işaret ederek... Korkarak, sessizce ayağa kalkmıştı. Buyurun demişti.
-İsmin ne senin delikanlı?
-Simpala efendim. Simpala Mihandor. Mihandor ailesinden birisi aramıza katılmış. İlginç bir öğrenci dedi belletmen. Anlamamıştı neyi ilginç bulmuştu? Babasını tanıyor muydu acaba?
Belletmen sırayla diğer öğrencilerin de isimlerini ve nereden geldiklerini sorarken "Ben de babam gibi iyi bir rahip olup karanlığa karşı savaşacağım diye düşündü."
-"Bunun için önce kendi içindeki kötülüğü yok etmelisin" demişti babası. Yatılı okul içindeki kötülüğü tamamen yok edecekti, zaten dünyada iyilik ve kötülükten başka ne vardı ki?. Hayat ya siyahtı ya da beyaz.. İyi olmayanlara da haddini bildirecekti ve onları da iyiliğe mecbur bırakacaktı. Ah.. Ne günlermiş diye içinden geçirdi. O kadar uzak geliyordu ki şimdi o günler... karanlık ile ışık arasındaki gri alanda bulmuştu kendisini. Her şey daha yeni başlıyordu....
Kylong Düzlükleri
Simpala ve arkadaşları alacakaranlık çöktükten sonra sessizce limana indiler. Dikkat çekmemek için sıradan tacir kıyafeti giymişlerdi. Kylong tepelerinde bulunan muhteşem bitki çeşitliliği ve serin hava her sonbahar arıcıları, gezginleri, şifacıları ve tabii tacirleri buraya çekerdi.
Limanda acele etmeden oyalandıktan sonra sokakar istasyonuna gittiler. Teren tepelerine tırmanmanın en hızlı ve dikkat çekmeyen yolu bu hayvanlara binmekten geçiyordu. Sokokarlar ejderlerin daha ilkel formlarıydı. Tacirlere iki altın vererek beş tane sokokar kiraladılar. Bu sevimli hayvanlar sizi uzun ve meşakkatli bir tırmanıştan korumakla kalmıyor eşsiz Kylong Düzlüklerinin manzarasının tadını çıkarmanızı da sağlıyorlardı.
Simpala hızla kanat çırpan bineğinin deri kayışına asılırken arkasına baktı arkadaşları da olağanüstü manzaranın tadını çıkarıyor, birazdan kopacak gürültüye inat şu anki sessizliğin tadını çıkarıyorlardı. Rüzgar sertti, elleri üşümüştü, yılın bu mevsiminde sokokarlar sıcak kafeslerine geri koyulmazsa bütün bir kış hasta yatarlardı ve bir daha uçmaları için çok pahalı iksirler gerekirdi. Derileri kalın olmasına rağmen vücütları soğuğa karşı dayanıklı değildi.
Gölge şövalyesi etrafa göz gezdirdikten sonra göz ucuyla tekrar arkasına baktı, hemen arkasında sırasıyla Apus, Sindoor ve limandan aldıkları iki paralı asker vardı. Sindoor gölge şövalyesinin kardeşiydi. Gölge şövalyesinden küçük olmasına rağmen ondan daha iriydi. Geniş yüzlü, babacan tavırlıydı, yüzünü çevreleyen sakalı onu olduğundan yaşlı ve olgun gösteriyordu. Beraber çok badire atlatmışlardı. Çok iyi bir şifacıydı. Onlarca etrafını çeviren dağ kurdunu tek başına çekiciyle halletmişti. Yaralarını da çok hızlı iyileştirip yoluna hiçbirşey olmamış gibi devam etmişti. Bu hikayeyi de kimseye anlatmamıştı. Olanları uzaktan izleyen bir çobanın köye koşarak gidip bu olağanüstü hikayeyi anlatmasıyla Sindoor bir "köy efsanesi"ne dönüşmüştü.
YOU ARE READING
Bir Gölge Şövalyesi'nin Hatıraları
FantasyBir zamanlar iyiliğe sonsuz bir inançla bağlı genç bir ışık şövalyesi olan Simpala'nın gölgeye doğru yolcuğu. Kardeşi şifacı sindoor ve çocukluk arkadaşı illüzyonist apus bu yolculukta simpalayi yalnız bırakmayacak. İhanet, parlak zırhlar, hırslı ta...