"Çıkıyorum ben." diye içerideki barmene seslendi Jimin. Sarı saçlı ve mavi gözleri ile Koreli olmadığı belli olan, aksanıyla bir genç konuşarak onun yanına geldi.
"Tamam, akşam görüşürüz." Jimin kafasını sallayıp sırt çantasını aldı ve barın çıkışına yöneldi. Gidip duş alıp uyumak istiyordu sadece, bir de o hesabı kontrol etmek. Kaç gündür girip kontrol edememişti. Bunu bir kenara yazarak karanlık sokakta ilerlemeye başladı. Korkmuyordu karanlıktan, alışmıştı artık.
Çokta uzak olmayan evine kısa sürede varmıştı. Çantasını koltuğa atıp odasına girdi ve kıyafetlerini çıkarıp yatağa attı. Adımları banyoyu bulurken, Jimin diğer şeyleri umursamayacak kadar yorgundu.
Kısa ama biraz olsun yorgunluğunu alan düştan çıkıp kurulandı ve kıyafetlerini giyindi. Saçlarını havlu ile kurulayıp mutfağa geçti. Kendine yemek hazırlayamayacak kadar yorgun olduğu için sandviç hazırladı ve salona geçti. Şimdi o hesapla ilgilenebilirdi.
Sandviçinde bir ısırık alırken telefonunu açtı ve hesaba girdi.
Yeniden bir ısırık alacağı sırada gördüğü fotoğraflarla donup kalmıştı. Elindekini masaya bıraktı ve telefona dikkatle baktı.
Tüm bu fotoğraflar gerçek miydi?
Jimin fotoğrafların hepsine bir bir bakıp açıklamaları okurken nasıl hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Şaşkınlık? Çok fazla. Üzüntü? Belki biraz. Kırgınlık? Kesinlikle az denilemeyecek kadar fazlaydı.
Bilmiyordu, belki böyle hissetmesi saçmaydı ama nedense biraz içerlerde bir yerlerin burkulduğunu hissediyordu. Neden böyle hissettiğini bile bilmiyordu, hesabın sahibini tanımıyordu ya da her hangi bir yerde konuşmamışlardı. Veya ona aşkını falan itiraf etmemişti ama Jimin nedense saçma bir şekilde aldatılmış gibi hissediyordu.
Kırgındı, yine neden bilmiyordu ama bildiği bir şey varsa, o da gerçekten onu hiç kimsenin sevmeyeceği idi. Kayan yıldızdan dilek dilemişti ama şimdi ne kadar aptal olduğunu görüyordu.
Kim severdi onu Tanrı aşkına? Birini sevmek bir yana, onu böyle naif ve ince duygularla seven biri olabilir miydi?
Yalnız olduğu bir daha yüzüne çarpmıştı işte, yine sevilmeyecekti.
Zaten bunu beklemesi saçmaydı, kim onu tanıyorsa hemen ondan uzaklaşıyordu. Jimin neden böyle davrandıklarına bir anlam veremiyordu, halbuki çok sevgi dolu biriydi.
Onu sevmeyenleri bile kalbine alacak kadar iyi kalpli biriydi.
Fotoğraflara baktıkça anlıyordu ki, gerçekten de onu seviyordu. Ona layık biriydi işte.
Ne bekliyordu? Gelip ona itiraf etmesini falan mı? Onu sevdiğini veya bu güzel hislerinin sahibinin o olacağını mı?
Alayla güldü Jimin gözleri dolarken. Saçmaydı işte ama duygularına ve hislerine hakim olamıyordu.
Telefonu koltuğa fırlattı ve yeniden pencerenin karşısına geçti. Kayan bir yıldız görünce yeniden güldü. Kendine gülüyordu aslında, bu kadar aptal olduğu için ama istemiyordu yalnız olmak.
Karanlıkta kalmak istemiyordu, birisi onu kurtarsın, ışığı ile aydınlatsın istiyordu. Sevilmek istiyordu Jimin, gerçekten birine güvenmek, kendini birine rahatlıkla teslim edebileceği biriyle karşılaşmak istiyordu.
Onu seven birisi olursa, tüm hayatını ona adayacağına yemin etmişti Jimin, yeter ki biri çıksın ve onu sevdiğini söylesin. Sevgiye aç ve muhtaçtı.
Çok şey istemiyordu, sadece gerçekten sevilmek istiyordu.
"Gerçekleşmeyeceğini bile bile böyle bir dilek dilemek benim aptallığım." diye fısıldadı geceye.
___
Mini Minie'ye üzülüyorum ama sonrasını aklıma getirdikçe sırıtıyorum :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʀᴇᴅᴀᴍᴀɴᴄʏ | ᴊɪᴋᴏᴏᴋ
Fanfiction☯ Jungkook gerçekte ifade edemediği duygularını İnstagram üzerinden bir hesap açıp anonim olarak paylaşır. Jimin ise bir gün İnstagram'da öylesine gezinirken, onun itiraflarına denk gelir ve saf duygularla yazılmış bu itiraflara aşık olur. O günden...