Birinci Kitap: Ateş
Bölüm 1: Ateş KrallığıCan sıkıntısıyla koridorları geçip odasının önüne vardı. Kırmızının tonundaki duvarlar yıllardır değişmeyen tek şeyi vurguluyordu: Ateşi. Üniformasının düğmelerini açıp ceketini sandalyenin üzerine fırlattı. Hâkî rengindeki kravatını gevşetip gömleğinin ilk üç düğmesini açtı. Yorucu geçen bir gün daha. Masasının çekmecesinden sigara paketini çıkarıp babasından kalan çakmakla aceleyle bir dalı yaktı. Cam kenarına geçip pencereyi açtı. Sadece 200 kişiyi yönetiyordu ama sanki tüm dünya onun omuzlarındaydı. Halbuki sadece üç yıldız taşıyorum, diye düşündü. Sigarasını pencerenin önünde bitirip izmaritini mermerde söndürdü. Sonrasında ceketini aldı ve özenle askıya asarak dolabına yerleştirdi. Sivil kıyafetlerini giydikten sonra yatağına atlayıp başucu kitabını aldı.
Okuduğu yirmi sayfadan sonra hiçbir şey anlamadığını fark ettiğinde ayracını başladığı noktaya geri koydu.
Bugün yine canı sıkkındı.
Her şey olup bitmişti ama düşündükçe canı sıkılıyor ve düşüncelerini kimseyle paylaşamıyordu. Herkes sanki hiç yaşanmamış gibi davranıyordu. Sanki bükücüler hiç var olmamış, sanki avatar yüzyıllar boyunca dünyada adaleti sağlamamış gibi. Kimse adını anmıyordu. Eğer birisi çok yaşa avatar derse direkt ordudan atılıyordu. Koyu avatar destekçileri ise sürgüne gönderiliyordu ve Park Chanyeol hayatının üçte birlik zamanını orduya adamıştı.
Resmi saatin dolmasına yarım saat vardı. Sivil olarak bu eski ama görkemli sarayın dışına çıkabilecekti. Park Chanyeol o kuzguni siyahı saçlarının altında nasıl düşünceler barındırdığını belli etseydi neler olurdu bilemiyordu. Ama saçma geliyordu işte. Saçma. Kral vardı ama bir işe yaramıyordu. Geçmişten nefret edip (avatar ve bükücülerden) geçmişi koruyorlardı. Barış Meclisi vardı ancak dünyada savaş bitmiyordu ve son olarak Eşitlikçiler vardı ama eşitlik yoktu.
Düşüncelerinde fazla derinlere dalmamıştı ancak çoktan elindeki dal sonuna kadar yanmıştı. İzmariti mermere bastırarak söndürüp sıkıntıyla iç geçirdi. Hayalleri ve umutları vardı. Bu hayaller ve umutlar bizzat kendi halkı tarafından, dünya tarafından öldürülmüştü. Eğer avatar yaşıyor olsaydı acaba dünya şu an nasıl olurdu, diye düşündü. Dünyanın gidişatına dur demek istiyordu ama tek başına ne yapabilirdi? Sürüden ayrılanı kurt yer derlerdi.
"Eğer ben avatar olsaydım o zaman da böyle bahanelerin arkasına sığınacak mıydım?"Daha fazla düşünmeyip hava almak için Ateş Ulusu Askeri Sarayı'ndan çıktı. Biraz dolaşıp keyfini yerine getirebilirdi. Kim bilir, belki güzel bir yasemin ejderi çayı içerdi.
Yol boyu kendinden düşük rütbelerdeki askerler ona selam veriyordu. Çoktan sivil vakitte olmalarına karşın resmi davranmakta devam ediyorlardı. "Ateş Ulusu disiplini işte" diyerek iç geçirdi ve arabasına binip yola çıktı.
Memnuniyetle çayını içerken yan masanın konuşmasındaki bir kelime dikkatini çekti ve tüm dikkatini oraya verdi. Biraz dinledikten sonra adamların fısır fısır ne konuştuklarını az çok anlamış oldu. Bükücü olduğunu saklayan birinden bahsediyorlardı.
"Hayır, bükücüler masum değildir." Dedi yan masadaki ince bıyıklı yarı kel saçlı adam. Görünüşüne bakılırsa avam tabakadan olduğu belliydi. Zayıf ve solgun bir yüzü vardı.
"Çoktan tükendiklerini sanıyordum, demek aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hala bükücüler olabiliyor."
"Amon'un grubu onu evden dışarı sürüklerken ben bükücü değilim diye bağırıyordu. Hah! Kim inanır ona söylesene? Komşusu ihbar etmiş. Bir süredir şüpheleniyormuş ondan. Bir gün ona tuzak kurmuş, başından aşağı bir kova su dökmüş ama adam hiç ıslanmamış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasemin Ejderi
FanfictionYıllar önce Avatar Korra'nın ölmesiyle döngü son bulmuş, insanlar barış için avatara ihtiyaçları olmadığını anlamış ve bükücülüğe karşı olan nefret yüzünden, kimsenin kimseye üstün olmamasını amaçlayan bükücülük karşıtı gruplar chi bükerek bükücüler...