kasımpatı çiçekleri | pilot

377 23 15
                                    

1920, bristol, bristol limanı (ingiltere'nin güneybatı kenti)




Binlerce ceset.
Savaşın izlerinin iki yıl sonra dahi sürdüğü bir kasım ayında, herhangi bir mezarlığın başında dikilmiş vaziyette farkına vardığım tek gerçeklikti.

Ayağımın altında ezilen kurumuş yaprakların çıtırtıları eşliğinde yürümeye devam ettim. Büyüklüğü beni her seferinde hayrete düşürmeyi başaran bu mezarlığın önünden geçtiğim tüm günlerde, savaş anılarımın gözümde canlanmadığı hiç olmamıştı.

Gözlerimi etrafta dolaştırdıkça içimde oluşan ve ruhumu gıdıklayan o garip, tüyler ürpertici histen kopamayarak oradan uzaklaşmaya başladım. Yine de gözüme takılan ve bir mezarlığın içerisinden kaderimin bahtsızlığını sembole ederek bana gülümseyen mor kasımpatıları görebilmiş olmam, tamamen kötü tesadüftü.

Gözlerimi çekmek ve oradan hızlı bir şekilde uzaklaşmak istedim ancak vücudumun kilitlendiğinin farkındaydım.
Şaşkınlığım beni esir alıyordu ve ayaklarımı kıpırdatmak sandığım kadar kolay değildi.
Ayakkabı tabanıma birileri Sedir ağacının reçinesini sürmüş gibi hissediyordum ve bu ani panik kalbime hiç iyi gelmedi.  Ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Kasımpatılarından gözlerimi alamıyor, büyülenmiş olduğumu boyun eğerek kabul ediyordum. Bir sicimle Kasımpatılarını görüş alanımdan çıkartmayı başardım. O an, tekrardan nefes alabiliyormuş hissiyle kendime gelebilmiş olmam daha iyi hissettirdi. Savaşın üzerinden 2 yıl geçmişti ve ben bu esnada hiç kasımpatılarına rastlamamıştım. Bundan sonra da karşılaşmayacağımı düşünüyor oluşum içime su serpmişti ya da ben öyle düşünmek istemiştim.

Mezarlığın hemen ilerisinde bulunan limana doğru ilerlemeye başladım. Soluk soluğa kaldığımın farkındaydım ve birileri şayet dışarıdan beni izliyorsa, deli olduğumu düşünebilirdi. Çünkü bir çiçeğe böyle tepki vermem hiç normal değildi. Bu yaşadığım şeyi düşünmemeye gayret gösterdim ve paltomun cep kısmından bir paket sigara çıkartmayı ihmal etmedim. Ne zaman savaş hakkında bir şey düşünsem ya da krizantemler görsem, dudaklarımın arasına iki dal sokuştururken bulurdum kendimi. Arkadaşlarımın ve akrabalarımın, hatta milletimden olan tüm insanların ölüşüne şahit olmak, bunun en büyük sebebiydi. Diğer bir sebep ise, cephede ölmeyen bedenimin içindeki aciz ruhun, çoktan krizantemler arasında ölmüş olmasıydı.

Hafızamı silecek bir ot parçası değildi elbet bunu biliyordum. Yine de içimdeki dumanları sadece sigarayla alıp götürebiliyormuş hissine kapılmak benim için bir umuttu. Hiç şansı olmayan bir umut. Bu yüzden ağzıma bir dal koymuş ve ucunu ateşe vermiştim.

Limana adım attığım sıra da sislerin içerisinde kalan sandallardan, hasar görmüş ve boyası sökülmeye başlamış eskimsi teknenin ingiltere bayrağı gözüme ilişmeyi başardı. Bu kadim dostum Alfredo'nun ekmek teknesiydi. Kendisi yarı İtalyan yarı İngiliz olan ve yedi kardeşine tek başına bakabilen büyük kalpli bir herifti. Onunla birlikte cephede savaştığımız tüm zaman boyunca tanımış ve güzel kalbini fark ettiğimde insanlık adına içime bir tohum bırakmıştı. O günden sonra kendisinin yakasını hiç bırakmamıştım. Hoş, o da bundan hiç şikayet etmemişti.

Ağzımdaki sigaradan bir fırt çekip denize attım ve Alfredo'nun teknesinin önünde durdum. Krizantemler çoktan aklımdan uçup gitmişti. Alfred, arkası dönük bir şekilde sandalı limana bağlıyordu. Aylar sonra onu görmüş olmanın bir çocuksu heyecanı vardı üzerimde.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 18, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

asıldı tüm umutlar, jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin