•1•

32 2 0
                                    




Cinayet İlhali



'Arzuların kölesi, kölelerin en aşağılığıdır.'
TEVRAT

Bir gün, bir melek portresinin yanında elinde tabanca yere serilmiş siyah deri ceketli bir kadın vardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir gün, bir melek portresinin yanında elinde tabanca yere serilmiş siyah deri ceketli bir kadın vardı. Koyu sürmeli kuzgun gözleri baygın, ceketinin iç yerinden akan kan silahın kabzasında kurumak üzereydi. Kuzeyin mavi-mor esanslı çiçekleri etrafa yayılmış, kan kokusunu çaba sarfetmeden kapatmıştı. Hiçbir şey eskiden olduğu gibi değildi. Bütün bu olanlara karşı koyacak gücüm varken, melek portresinin Tarabya'lı bir adam tarafından yırtıldığını görmüştüm. Bu, kadının kendine çektirdiği acıdan ibaretti.

İnsana ya da bir varlığa uzun süre bakıldığında her biçim anlam kazanırdı. Bazı şeylerin incilebilirliğini, kırılganlığını, melankoli havasını tadabilirdiniz. Her şey zar zor ayakta kalıyor ve buna bağlı bütünlüğü ancak koruyor gibiydi. Kurşuni bir mavi ışığın altında bahşedilen kutsal görev benim mucizevi hayata olan bağlılığımdı.

Kuru soğuk, bitkin tenimi kamçılarken esen meltem rüzgarından dolayı saçlarım bağımsızlığını ilan ederek etrafımda uçuşuyordu lâkin bundan rahatsızlık duymuyordum. Biraz sonra uzun uzadıya süren sessizliği bölen telefon melodisi artık susmuş, akabinde önümdeki cesede odaklanmış ve duruşumu dikleştirmiştim. Ağaç dallarının birbirine çarpan gür sesi atmosferde yankılanırken adamın koyu turuncu saçları ıslak, çoğu yeri çamura bulanmıştı. Gözlerimi kafasından itibaren vücudunda gezdirdiğimde takım elbisesinin iç cebindeki yere yönelip ufak çaplı aradım. Elime değen telefonu bir çıprıda alırken büyük bir gururla pantalonumun arka cebine sıkıştırmıştım. Bu, ne yazıkki ilk öldürdüğüm varlık değildi. Soğukkanlılıkla tek elimde tuttuğum ve arada içime çektiğim sigarayı boğucu havaya solurken yorgunluktan kaypaklaşan gözlerimi kırpıştırarak çamur olmuş toprağın üstündeki küreğe uzanmıştım.

Sigara izmaritini gelişigüzel yere attıktan sonra küreğin ucunu yağmurdan dolayı ağırlaşan toprağa bastırarak ayağım yardımıyla içine ittirmiştim. Hızlı hareketlerle küreğe dolan toprağı cesedin üstüne atarken tek düşünebildiğim bu işten zevk almadığımdı. Yoğun bir şekilde kan kokusu burnuma dolarken çamurlu elimi saçıma daldırarak önüme gelen tutamları arkaya ittirdim. Soluk soluğa dinlenirken ağrıyan kollarımı ovuşturarak gözlerimi havada gezdirdim. Bulutluydu. Aralık ayının şanına yakışır bir biçimde soğuk iliklerime yapışmıştı.

Küreği elime aldığım gibi dağlık arazinin anayol tarafına ilerlerken ceketimin kapüşonunu kafama geçirdim ve adımlarımı sıklaştırdım. Görevimin zor kısmını layığıyla yerine getirmiş olsam da sonu acı bir şekilde biten durumları pek sevmezdim. Şeytanla bir anlaşmam vardı ve beni elimdeki kanlı- çamurlu kürekle gören herhangi bir kimse olayı apaçık anlardı. Bu durumda acıyı iliklerimde hisseder, şeytanın bir kukla gibi beni oynatmasını izlerdim. Arazinin çıkışındaki kapısı açık siyah vitoya bindiğimde, Devran elimdeki küreği alarak yanındaki koltuğa oturmam için yer açtı. Klima sıcağının hakim olduğu araba havasına alışma içindeyken karşımda oturan Kenan'ın göz hapsine yakalandım. Bu kötü hissetiriyordu. Başka varlıkların boyunduruğu altında kalmak istemiyordum.

Buna ihtiyacın var.

Haklıydı. Buna ihtiyacım vardı. Her varlık bir şeye tutunma amacı güderdi. Benim dayanağım o'ydu. Fakat hayalet olmak... Ya da hayalet olmayı istemek. Çok açık bir şey değildi bu. Her insanoğlunun erişebileceği, varlıken üstün olduğu gotik bir medrese. Herkes kendi türünde bütüniyle gizli bir varlıktı lakin o bambaşkaydı. Burada yalnızdım. Tek başıma, koca bir sessizliğin içinde kapalı bir barakadaydım. Zordu. Belki değildi. Zulmün alışılagelmiş entrikasında bedenim bağdaştığı-bağlandığı veya bulunduğı yerde elinde kelepçelerle dönüp durmakla meşguldü. Yazık. Yine geleceğim yer anadan doğma çamur kokulu bir mezarlıktı. Yılanlar, solucanlar, bir takım böcekler etimi liğme liğme ederken kalbimdeki bıçakla yok olup gidecektim. Nefessiz. Tekerrür etmeden, olduğum gibi. Zordu, kabul ediyordum. Ama biz zaten zoru sevmez miydik?

İki bıçak seç kendine
Biri yaralamak için
Biri öldürmek
Pusu kur gözleri
Karanlık gölgesine
Biri sevmek için
Biri ihanet
İki yürek seç kendine
Biri yaşamak için
Biri gizlenmek
Bir korkak, bir kaçak, bir firar
Kaç kişisin sen sevdiğim, çocuk
İçimdeki bıçak bir kere daha dönüyor
Olduğu yerde
Kalırsan sel basar yataklarımı
Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde
Kimi zamanlar olur sevgilim
İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme

Ben, küçük bir kız çocuğu, Feride Jeyan Akal. Kan kokulu bu girdabın içinde oradan oraya savrulurken kalbimin göğüskafesimden hilekar bir şeytan tarafından söküldüğüne şahit olmuştum. Gücüm yoktu. Dayanıksızdım. Körpe bir vücutta can bulan ruhum fazlasıyla yaralıyken, ana baba sevgisine açken iki bıçağın bedenimde açtığı yaralarla ölecektim.

Ve ben, küçücük bir kız çocuğu, Feride Jeyan Akal. Böyle hastalıklı durumda bile yanıp tutuşacak, kâh alevlenip kâh sönecek, yüreğime eldiven gibi geçen şeyin nedeni olacaktım.

Ve evet, belki de ben; ilk kez aşık olacaktım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 13, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

VisalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin