8

170 38 69
                                    

Rüzgarı hissediyorum. Yavaşça okşuyor yüzümü, uzaklardaki yağmurun kokusunu ulaştırıyor bana. Bunu seviyorum, toprağa değiyor gibi rahatlatıyor içimi. Gözlerimi kapatıyorum. Geceyi görüyorum. Uykusuzum. Uykusuzum ki ne, kırmızı çizgiler oluşmaya başlamış gözlerimin altında, bıraksam çökecek gidecekler. Senin gözlerin gibi çökecekler, tek eksikleri gülümseyen iki dudak olacak az altlarında. Öyle ya, kim bilir neler görüyorsun rüyalarında, ben kabuslarımdan kaçıp geleyim senin yerine. Ben anlatayım, ben anlayayım, ben bir de üzüleyim senin yerine. Sense benim yerime; gör sadece. Tüm güzellikleri gör ki değsin acılarıma, uykusuz gecelerime.

Bacaklarım büzüşüyor iyice, alnım cama yaslanıyor, yalnız yapraklar uçup konuyor balkonun demirlerine. Arkada bir ev var, bir aile, renksiz onlar da benim gibi ama ne zaman görsem gülüyor yüzleri. Huzurla uyuyorlardır şimdi, belki de beni renksiz yapan benimdir. Belki de beni bozan benimdir, bilir misin sen bunları? Kalemim keskin bir bıçağa dönüşüyor yalnızken, kaysa da saplansa kalbime, aksa renklerin parmak uçlarımdan. Hissetmesen, çünkü hissetmene rağmen bilemeyişin öldürüyor asıl beni. Biz bağlanmasak birbirimize, kendi acımdan fazlasını taşıyamıyorum. Gözlerimden akar gibi yuvarlanıyor şarap yere, bak, ondan hiç bahsetmemişim. Şişe düşüyor ya ayaklarımın dibine, o siyah sıvı tenime bulaşırken ben de izliyorum. Ne oluyor bana bir tanem, ne bileyim, sanırım deliriyorum. Zira hiç ses çıkarmadı şişe düşerken, oysa parçalandığını gördüm. Bana benziyor, sanırım bana benziyor. Çok karmaşık, hayal ürünü ve kırmızı, kıpkırmızı, şarap kırmızısı, moru, sarısı. Çünkü yıldızlar sarıdır. Çünkü senin şarabın yıldızlıdır, tıpkı gözlerim gibi.

Sonra bir gülüş duyuluyor odanın içinde, dudaklarım da gerilmiş ya, benimdir herhalde. Yana devrilecek gibiyim ama akacak hiçbir şey yok benim içimden, kırılacak bir yerim yok, kalmamış gibi. Duyuyorum ya gülüşümü, sarhoş, pis bir domuza benzetiyorum. Nedense sevemiyorum, kapı da aralanıyor ardından. Aralanıyor olmalı yani, sesini duyuyorum.

"Yoon?" diyor ince bir ses, uyku akıyor o narin tınıdan, iliklerime kadar titriyorum. Babam bana Yoon der, Yoon değil benim adım, Yoongi, Yoongi! Ama sen bunu da bilmezsin, çünkü söylemedim. Söylemeden anlamazsın, oysa gerçek âşıklar öyledir sanırdım.

"Yoonie, ne yapıyorsun burada?" Kafamı kaldırmıyorum, sesler çifter çifter geliyor kulağıma. Boğazımda bir ağrı var, gülüyorum, çığlık atmak istiyorum, herkes duysun ama kimse de duymasın istiyorum, anlıyor musun?

Anlayamazsın, nasıl anlayacaksın?

"Min," diyorum, Min, soyadımdan nefret ediyorum. Min Jimin olma sen, biz yalnız Yoongi ve Jimin olalım, hem bağlanmayız da böylece. Ben çok şey fark ettim çünkü bir tanem, insan yalnız kalınca ne çok düşünüyor, ne çok fark ediyor!

"Çiçeğim," diye mırıldanıyorsun, ninni gibi sesin, adımların yaklaşıyor, sonunda kolların sırtımı sarıyor. Sevgini hissediyorum. Tasasızlığını, huzurunu. İstediğin her şeye sahip olduğunu hissediyorum. Bense sadece aşkına sahip olmalıyım ya da fazlasını hak etmem mi dersin? "Portakal çiçeğim benim..."

Hıçkırıyorum. Uykusuzken içmemeliyim. Gitmeliyim artık, durmamalıyım. Seni de alıp o kulübeye gitmeliyim, büyükçe bir meşe ancak mutlu eder bizi. Kuşlar yine öter ama endişelenmem daha fazla. Geçer, geçer. En iyisi olmaz ama elimizdekinin en iyisi olur. Güzel olur, biz varsak çok güzel olur. Kendimi kandırıyor gibi hissediyorum.

"O kadar çok içmedim." diyorum, içten, ta en içlerimden. "Yemin ederim."

Neden yalan söylüyorum? Bilmiyorum.

Sorun değil.

Nasılsa sen güzel olduğumdan bahsederken bile daha fazlasını söylüyorsun fakat şu sıralar ben bunu kendime hatırlatmayı biraz aksatmışım gibi görünüyor.

Kararan yaprakların hüznünden olsa gerek Jimin. Çok içtiğimden olsa gerek.

290919.

yıldızlı şarapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin