Hiçi tanıyor ve hissediyorum. Varlığın doldurmaya can attığı, varlığın içine açılmış bir boşluktur o. Nitekim şuan zihnimde o boşluklardan birisini katran ile doldurmakla meşgulüm. Uzun zamandır içimde açılan delikleri katran ile dolduruyor. sıkıca kapağını mühürlüyor, sızan siyah ve yoğun sıvıyı parmaklarımla toparlayıp yiyorum.
Sigara bağımlılıktan öte bir kaçış benim için. İğrenç ve katlanılmaz kişiler ile dolu bir mekandan, sadece kendi iğrençliğimin bulunduğu yere, zihnime açılan kapını kilidi. Onunla durgunlaşabiliyor, sakinleşebiliyorum. Sigaradan daha çok geride bıraktıklarını seviyorum. çünkü güzel şeylerden daha güzel olanı, onun kalıntılarıdır. Çiğnenmiş, tüketilmiş ve eskitilmiş olan ürünlerin geriye bıraktığı dışkı daima daha güzeldir. Çünkü hayata daha denk olurlar. Hayat ise, günümüzde özü sökülmüş, içi boş ama bir o kadar keskin ve sert bir maddedir. Bir dışkıdır. Eğer tanrıya inanıyorsanız, çamur ya da sudan oluşmadığınızı bilirsiniz. tanrının özünü sömürdüğü şeylerden oluşmuş bir atıktır tüm bunlar.
Kapağı mühürledikten sonra yürümeye koyuldum. Benden biraz ötede biçimsiz bir hayaletin zihnimde daha önceden doyurduğum boşlukların kapaklarını açtığını, içindeki katranı sömürerek yediğini ardından zihnimin, o boşluğu hiç var olmamış gibi kapadığını gördüm. Bu muhtemelen bilinçaltımdı. Zihnimde, kahvaltıda ne yediğim gibi gereksiz olan şeyler ile beslenen ve son ürünü bir yerlerde muhafaza eden bir canavar. Yaptığı işe dünyada unutmak deniyordu. Her ne kadar Tıp literatüründe B12 gibi vitaminlerin neden olduğu bu durum, benim için hayatını zihnimde sürdürmesi karşılığında tuttuğum yarı zamanlı bir işçiden farksızdı. Yalnızca ben uyurken çalışır ve anılarımı sömürürdü. Fakat bu sınır tanımaz yaratık bazen unutmak istemediğim şeyleri de yerdi. İşte bu da galiba mide bulantısıyla sonuçlanan o anksiyete denilen şeyi oluşturuyordu.
Benin içindeki o karanlık mahzenden daha karanlık bir odaya açtım gözlerimi. Sanırım uyandım. Çünkü Zihnimi tanıyorum ve burası orası değil. Tavan beyaz, oysa zihnimin tavanları siyah ve az da lacivert olur. Bu rengi veren sıvanmasında kullandığım hatta tamamını oluşturan katrandır.
Yatağım, duvarlar ve hemen yanımda duran kitaplar. Hiçbiri değişmemiş. Bu günde kimse beni uykumda öldürmek istemedi anlaşılan. Dünden kalan midem kıyılmanın eşiğindeydi, katlanmış ve içinde bulunan viski ile bütünleşmiş olması muhtemel. Kahvaltı yapmalıydım. Kitapları tek hareketle yere döktüm. Bir sigara aldım ve yaktım. Parmaklarım da değişmemişti. Dişlerimle yonttuğum tırnaklarım ben kadar çirkindiler. Şu an sigaramın yanında tırnaklarımı da yakmak için her şeyimi verebilirdim. Tırnaklar yanabilir miydi ki ?
Sigaramı söndürdüm ve hapishanemden çıktım. En düz ve en karanlık yolu seçtim. Yürüdüm. İzlediğim sadece adımlarımdı. Kulağımda hiçbir şey yoktu. Öyleydi ki bu hiçlik, çevrede titreşenlerin çıkardığı sesleri dahi yutuyordu. Ne bir şey duyuyor ne de hissediyorum. Kafamı kaldırdım. Süzülen et parçalarından en kaslı olanı seçtim. Kas ve güç sadece bu işe yarardı zaten. Anlatılmayan ve düşünülemeyen her kelime onların yumruklarından çıkardı. Cüzdanımı uzattım. Bilincim kaybolmadan beni ne kadar yumruklarsa o kadar para verecektim. Bedenimin değişmesini istiyordum. Sol gözüm, burnumun sağ kanadı. Her organım içindekini kussun istedim. Ruhumun açığa çıkmasını ve beden denilen etten duvardan kurtulmasını bekledim. Çok içtim, az kustum. Ruhumu çıkaramadım.
YOU ARE READING
HİÇ
Mystery / ThrillerHiç olan yarınım, tüm varlığıyla karşımda. Suratındaki çizikler hiçliğin paravanı. Yıpranmış cildi, acını her tonunu içine hapsetmiş bir sünger; kaşları tersine yay; ruhu gerçeğin bıçağı ile yırtık ve biçimsiz. Ben, karşımda olan sadece ben. Ne ben...