i hate him

238 19 48
                                    

"dur! konuşmadan önce benden biraz uzak dur, git birazcık daha, çok az daha, tamam şimdi konuşabiliriz." yukhei'yi bahçenin öbür tarafına gönderip yarım kalan öğle yemeğime geri döndüm.

"hadi ama renjun, sadece arkadaş olmaya çalışıyorum!"

lisenin bahçesinde avazı çıktığı kadar bağırıp bana sesini duyurmaya çalışmasını izlemek çok eğlenceliydi. kulağımı göstererek 'seni duymuyorum' diyerek yalnız oturduğum masadan kalktım ve jaemin ve jeno'nun yanına oturdum.

"kanka wong yukhei'ye neden hiç yüz vermiyosun çocuk birazcık konuşabilmek için bir haftadır her şeyi yaptı." jaemin'in dediğine güldüm. güldüm, çünkü wong yukhei şu bAd boYy dediğimiz tiplerdendi.

gözlerinin içine bakıp seni etkiler, sonra seni öper ve seni unuturdu. ya da en azından söylentiler böyleydi.

bir haftadır niye sadece tek kişiyle ilgilendiğini anlamamıştım. bu ona aykırıydı. gerçi bana değiştiği hakkında bir mesaj atmıştı ama gram inanmıyordum.

doğru söylüyor olsa bile kişiliği hiçbir şekilde ilgimi çekmiyordu, hatta midemi bulandırıyordu. o egoist havaları, kız erkek fark etmeden herkese yavşaması sinirimi bozuyor. onunla konuşmak, yüzünü görmek, aynı derslere girmek, okul çıkışı dondurmacıda karşılaşmak istemiyorum. bir insandan ne kadar nefret edilebilirse ondan o kadar nefret ediyorum.

beni asla etkileyemez.

asla.

"renjun, iyi misin? kabul ettin." jeno'nun sarsmasıyla kendime geldim. "neyi kabul ettim?"

"yukhei iki saattir bizi dinlemeyip her şeye hı hı demenden faydalanarak çıkışta dondurmacıya davet etti ve kabul ettin." jeno'nun soyledikleriyle ayağa fırladım. "n-ne yaptım cidden yaptım mı? gidip düzeltmem lazım ben ne yaptım"

jaemin kolumdan çekerek beni geri oturttu "dur, nasıl mutlu olduğunu görmedin mi? ona bir şans ver ve dondurmacıya git!"

"yukhei midemi bulandırıyor, ona gram inanmıyorum. beni üzeceğinden eminim." böyle söylesem de aslında kafam birazcık karışmıştı. belki de bir şansı hakkediyordu. "neyse, o donurmacıya gideceğim ama sadece dondurma yemek için. yukhei ile alakası hiç yok."

jaemin ve jeno gülerek bana baktılar ve yemeklerine ger döndüler. "ne gülüyosunuz ya? dondurma bu boru mu? yemek teklif etse gitmezdim ama dondurma kaçmaz."

"peki öyle olsun, biz jeno'yla kütüphaneye gidiyoruz geliyor musun?" jaemin sandviçinin çöplerini atıp masadan kalktı. "yok, ben chenle'nun yanına uğrayacağım harçlığını unutmuş da öğleden sonra para getirmemi istedi." kafalarıyla onaylayıp kütüphaneye doğru yol aldılar. ben de tam tersi yönden ortaokul bölümüne yürümeye başladım. bahçede chenle'yu bir erkekle resmen flörtleşirken görmeyi beklemiyordum tabii. kenara çekilip onları izledim.

"sence de artık ailene söyleme zamanı gelmedi mi?" dedi saçları pembeye çalan uzun boylu çocuk chenle'nun elini tutarak. "her zaman yanındayım ve aynı şeyleri yaşadığımdan biliyorum, eminim tahmin ettiğinden daha sakin karşılayacaklar. en azından renjun'e söyle chenle, o senin abin."

chenle erkek bir sevgilisi olduğunu bizden neden saklamıştı ki? annem ve babamın homofobik olmadığını bilmesine rağmen.

"bilmiyorum jisung, bu zamana kadar saklamam hataydı belki de. verecekleri tepkiden korkuyorum." chenle ağlamaklı bir sesle konuştuğunda yanlarına gidip ona sarılmak istedim. chenle gerçekten çok hassas bir çocuktu. onları yalnız bırakıp chenle'nun sınıfına çıktım. chenle'nun kendisinin söylemesi daha doğru olurdu. çantasına biraz para bırakıp kütüphaneye bizimkilerin yanına gittim.

kulaklığın bir kulağı jeno'da diğeri jaemin'de şarkı dinliyorlardı. jaemin'le göz göze gelince burnumu kırıştırıp "ıyy, çok romantiksiniz." dedim. dil çıkarıp tekrar gözlerini kapattı ve kafasını jeno'nun omzuna koydu. kulaklıklarını aynanda çekip "onu bırakın şimdi önemli bir şey anlatmam lazım." dedim bağırarak. ve kütüphanede olduğumuzu unutarak.

herkesin bana 'şu an sana içimden sövüyorum' bakışları bittikten sonra kısık sesli bir özür diledim ve bahçede gördüğümü anlatmaya başladım.
"chenle'ya para bırakmaya gitmiştim ya, bahçede onu sevgilisiyle gördüm."
jeno sırıttı "çocuk senden önce ilk sevgilisini yaptı, sen reddet daha milleti." elimle sus yapıp devam ettim "sevgilisi erkekti. erkeklerden hoşlandığını bize hiç söylememişti. sevgilisi baya ısrar etti, bugün söyleyecekti galiba ama ben öğrenmiş oldum." dedim omuz silkerek. "bu çocuk sana hiç benzemiyo diyordum ya, geri aldım sözümü şu an. ee kimmiş bu chenle'yla çıkan şanslı veled?" dedi jaemin kulaklığı çantasına tıkıştırıp. "chenle konuşurken jisung dedi ama adını ilk defa duydum. saçları böyle hafif pembemsiydi."

"park jisung olan jisung mu?" dedi jeno kahkaha atarak. ve yine kütüphanede olduğumuzu unutarak. herkes 'şu an sana içimden sövüyorum' bakışlarını bir de ona attıktan sonra "nerden tanıyosun sekizinci sınıf çocuğu?" diye sordum. "ya o çocuk on ikilerdeki jaehyun hyung'ın kardeşi. biliyorsunuz ailelerimiz çok yakın. geçen gün anlatıp duruyodu sevgili yaptım çok tatlı, çok seviyorum falan diye, demek bizim chenle'ymuş."

jaemin jeno'ya gözlerini kırptı. ve ikisi aynanda kalkıp kütüphaneden çıktılar. "nereye gidiyorsunuz?" demek için arkamı döndüğümde buraya yaklaşan yukhei'yi gördüm. elimdeki kitabı kafama vurup bir kez daha bunu hakketmek için nasıl bir kötülük yaptım diye düşünüyordum ki yukhei gelip önüme oturdu.

"ne var?" dedim yüzüne bakmadan. zaten çıkışta da çekmek zorundaydım bari okulda biraz rahat verseydi. "üzülüyorum ama bak, çok tersliyosun beni. neyse dondurmanı genelde nasıl yersin? sadece meraktan soruyorum."

"gerçekten bunu duyduktan sonra sağır olmak için sadece kulağımla yemek istiyorum." dedim kulaklarımı tıkayarak.

"sen de her şeyi fesat anlıyorsun burda benim suçum yok ki" dedi omuz silkerek. "wong yukhei'den bahsediyoruz, senden her şey beklenir." kitabımı koymak için rafa yöneldiğimde yukhei arkamdan beni rafla arasına alıp kulağıma "wong renjun'den de bahsetsek?" diye fısıldadı. fazla temas içerisindeydik ve istemeden yutkundum. yukhei'yi görmezden gelip başka bir kitap aldım ve yerime oturdum. tabii yukhei'de yanımda bitti. yukhei'nin "nefesini bırakabilirsin artık." demesiyle kendimi toparladım ve rastgele aldığım kitabın sayfalarını çevirmeye başladım.

"ayrıca, nereden biliyosun belki huang yukhei olacak, hm?" aferin renjun bir şeyi batırmakta üstüne yok gerçekten. yukhei bir kahkaha patlattı ve sonunda bizi kütüphaneden attılar.

"insanları genelde boylarına göre yargılamam ama üzgünüm, wong renjun olacaksın." yukhei hala gülüyordu. "ben onu öylesine söyledim huang renjun olarak mutluyum, senden nefret ediyorum, teşekkürler, gidebilirsin." dedim önden yol verip. "tamam şu an gidiyorum, zaten okul çıkışı yeterince vakit geçireceğiz." havaya bir öpücük atıp arkasını döndü. iğrenç.

ona nasıl katlanacağım diye düşünüyordum ki chenle'yla karşılaştık. beni gördükten sonra yolunu değiştirip sınıfa geri döndü. ona anlayış gösterdim ve kendi haline bıraktım. kolay bir dönemden geçmiyordu. bahçeye çıkıp jeno ve jaemin'i aramaya başladım. okul çıkışına kadar biraz kafamı dağıtmam gerekiyordu.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 28, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

crush culture, lurenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin