"O kadar da zor değil, sadece kalemi al ve kağıda bastır."
Karşısındaki kadın onu sanki anlamadığını düşünmüştü ve bu da yetmezmişçesine önündeki hasta varsaydığı adama istek olarak inandığı kesin emirler veriyordu.
Elindeki tükenmez kalemi kapatıp masaya bıraktı sakince. Önündeki defter açık bir şekilde beklerken gözlüklerini çıkarttı ve takımının parçası olan yeleğinin ucu yardımıyla bir nebze de olsa daha temiz bir hale getirdi. Gözlüğünü geri takıp karşısındaki kadına baktı.
Kadın orta yaşlarda bir siyahi idi. Kömür siyahı saçlarının arasından parlayan birkaç gümüş saç telleri gözlerinin önüne geliyordu. Gözlerinden tekinde hafif kayma vardı ve gözleri sararmıştı. Buruşuk ve beceriksizce boyanmış mat kırmızı dudaklarını büzerek ona bakıyordu ve emrinin gerçekleştirilmesini bekliyordu.
Chuk, karşısındaki aptal kadından bıkmıştı. Yıllardır geldiği dostunun emeklilik vakti geldiğinden ötürü bu kadına kalmıştı ve her gelişinde kendinden onu öldürmeyeceğine karşı söz aldıktan sonra giriyordu odaya.
"Bayan McLarry, o kadar kolaysa neden siz yapmıyorsunuz da benim önüme atarak doldurmamı emrediyorsunuz? Eğer kendi düşünceleriniz öyle hemen dökülebilecek şeylerse buyrun, lütfen siz dökün kelimelerinizi. Zira ben kendime değer veriyorum ve sizin gibi birinin görme ihtimali olduğu bir yerde dökmeyeceğimi de biliyorum."
Kadın önce sinirlendiğini belli eder bir şekilde serçe parmağını vaş parmağı ile kaşıdı, daha sonra ise uzanarak Chuk'ın önüne neredeyse fırlatmış olduğu defteri hışımla geri aldı ve çekmecesine geri koydu.
"Bakın Bay Pharé, daha ne deneyebilirim gerçekten bilmiyorum-"
Kadının devam etmesine izin vermeden lafa girdi Chuk. Normalde asla yapmayacağı ve ahlaksızlık olarak dülündüğü hareketi ilk defa insanların neden yaptığını fark edercesine emin bir hareketle yaptı ve gram utanmadı.
"Bayan, izninizle giyorum zira vaktimiz birmiş durumda. Benimle ilgileniyormuş gibi yaptığınız için müteşekkirim lakin nir daha sizi rahatsız etmeyeceğim. Sizden tek ricam, lütfen karşınızdaki insanın siz olmadığının farkına varın ve ona göre giyin yalan maskenizi. İyi ginler dilerim, her ne kadar benimkini karalamış olsanız da."
Hızla oturduğu yerden kalktı ve yerdeki eski tip evrak çantasını da alarak karşısındaki kendinden büyük kadını selamladı. Yavaş adımlarla eski ve çöp dolu olan odadan ayrıldı.
Binanın dışına çıkana kadar son kez geldiğine amin olduğu binanın koridorlarını izledi, çalışanlara selam verdi minik çocuklara ceplerinde hep onlar için sakladığı oyuncaklı şekerlemeleri armağan etti.
Elinde evrak çantası ile sahile kadar yürümüş, yolda gördüğü seyyar satıcılardan az da olsa sattıklarından satın almış ve evsiz kardeşleriyle -ona göre herkes kardeşti, bağzıları egosunu beyni ile takas etmiş ve kardeşliği reddetmişti sadece- paylaşarak muhabbet etmişti.
En sonunda sahile vardığında ordaki her zaman oturduğu bankın her zamanki yerine oturmuş ve çantasındaki eski tip kaset çalarını çıkarmıştı.
İnsanları anlayamıyordu. Şimdi herkesin elinde parlayan demir parçaları vardı, uçlarına bir kablo iliştirip şarz ediyorlardı ve kendilerini yönetmelerine izin veriyorlardı. Chuk, aptal insanlardan nefret ederdi.
Elindeki kaset çalara Bruno Mars'ın kasetini takmış ve çalması için tuşuna basmıştı. Kulağındaki kulaklırla karşısındaki denizin gökyüzüne onun ne kadar da güzel olduğunu anlatışını izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When I Was Your Man -Chuk Pharé-
Short StoryBu hikaye yaşamamış birinin yaşadığı duyguları aktardığı duygu bankası adlı günlüğünün sayfalarından oluşmaktadır. Kitabı Bruno Mars adlı müzisyenin yavaş ve yoğun şarkıları ile okumanızı rica ediyorum. Eksik anlatımlar, bitmemiş betimlemeler ve saç...