3

20 2 0
                                    

"24 Mayıs 2015

Ben Chuk Pharé ve bu benim günlüğüm."

'Cidden mi?' diye mırıldanmıştı kendi kendine. 'Her seferinde yazmam mı gerek bunu?'.

Bu komik ironiyi pas geçmek isteyerek derin bir nefes almış ve dün tamir etmesine rağmen halâ elini kirleten mavi dolma kalemini tekrar eline almıştı. Ne yazacağını düşünmeye devam ederken sıkılmış ve ayağa kalkıp pikabının başında dikelmeye başlamıştı.

Bir süre sonra hafif tozlanan pikabıyla bakışmayı kesip yanındaki albüm sepetinden bu gün için düşündüğü plağını çıkardı. Plağı kağıt kabından nazikçe çıkarıp aynı naziklikle pikabına yerleştirmişti. Pikabın iğnesini de plağa bırakmış ve hayranlık beslediği o sesin hafif hafif süzülüşünü dinlemişti.

Bir süre daha ayakta durduktan sonra, içinde sadece eski dostu olan pianosu ve eski kırmızı en fazla dört kişi alabilen koltuğu dışında köpeği için  minik krem kahve arası renkteki minik köpek yatağı bulunan, boş sayılabilecek salonunda müziğin tınısıyla dans etmeye başlamıştı.

Kalbine işleyen piano solosuna uugun kendince hafif bale hareketleri yapmaya çalışmış, bununla uğraşırken de tozlanmış, kabarmış ve eskimiş bal rengi parkelere birkaç kez düşmüştü. Her düşüşünde kendine kıkırdamış ve ayağa kalkarak tekrar saygı duyduğu balet ve balerinlerin kusursuz hareketlerini beceriksizce tekrarlamaya çalışmıştı.

Bir süre daha kendince eğlenmiş ve ardından yorularak balkondaki günlüğünün yanına ilerlemişti. Günlük demek saçma hissettirdiği için ona defter demeye başlanıştı içinden. Bıraktığı gibi duran defterini incelemeye başlamıştı sanki binlerce kez yapmamış gibi.

Kahve deri dışlı defterinin yüzeyinde emek edildiği belli olan kusursuz işlemeler vardı. Her baktığında yapan ustaya saygı duymuş ve teşekkür etmişti. Açtığındaysa saramış güzel kokulu ve ıslanıp kurumuş yapraklar onu karşılamış, nostajinin güzelliğini kanıtlamak istercesine nazikçe onu selamlamıştı.

Hayranlık duyduğu defteri böyle bir amaç için kullabmak istemese de o gence ancak bu defterin layık olacağını düşünmüş ve tekrar düşünme gereği duymadan ellerinin ona uzanmasına izin vermişti işte. Şimdi ise defteriyle bakışmış,  ne yazacağını düşünmeye başlamıştı.

Eline aldığı akıtan dolma kalemiyle yerdeki kırmızı minderine yerleşmiş ve öylesine kelimeleri dizmeye başlamıştı defterine.

"Bugün ondan mektup bekleyerek atlattığım beşinci gün. Her gün mektup gönderir heyecanını yaşadığım için geceleri uyumakta güçlük çekiyorum. O kadar güzel bir insandan, kelimelerle işlenmiş bir kağıt parçası beklemek düzenimi bozuyor.

Bundan ötürü de sabahları birkaç kez geç kaldım işe. Eh, iş verenim birkaç kez ikaz etti beni bu konuda. Eğer bir kez daha geç kalırsam güzel makamıma veda edermişim! Kendini kandırmaya devam etsin o, önceki üç seferi gibi tekrar kapıma gelip yalvarır anca.

Eğer önümüzdeki iki gün içinde de mektup gelmez ise, tekrar sahile inip onu bekleyeceğim. Belki rahatsızlanmıştır, ya da kırmışlardır onu. İnsanlar çok aptal, güzel şeyleri fark edemeyip mahfediyorlar. Ben yine de bu ihtimalin olmamasını umarak beklemeye devam edeceğim."

'Eee?' demişti kendi kendine. 'Şimdi ne yapmalıyım?'. Bir süre daha yorgun gözleriyle defterini incelemiş sonra kalemini kutusuna bırakarak ayağa kalkmış ve şehre veda eden kızıl güneşi seyre dalmıştı. Güneş şehri terk edene kadar ona saygı duyduğundan ötürü onu selamlamış, güneşin güçlü ışınlarının yerini yavrusunun başı okşarcasına ışıklarını şehre dağıtan ay arşa çıkınca içeriye geçmiş ve mutfağa yönelmişti.

Birkaç kez amaçsızca dolapların kapaklarını açıp boş boş bakmış, ardından kıkırdayıp çekmeceden kasesini almıştı. Normallikle kafayı bozmuş insanların kaşıklarını bıraktığı yerden bardağını almış, bardaklarını dizdikleri yerden kaşığını almış ve buz dolabındaki gevrek ve sütüne ulaşmıştı.

Elindekileri tepsisine yerleştirmiş ve balkona tekrar çıkmıştı. Gün doğmak üzereydi. Güneş yatağından kalkmıştı ve arştan ağrı dünyadaki milyonlarca hikayeye eşlik etmenin heyecanıyla tüm ışığını yayarak adımlıyordu miraç'a.

Güneşin çocuksu heyecanını izleyerek gevreklerini yemiş, o güzel kalpten mektup bekletken onun da böyle mi gözüktüğünü merak etmişti. 'Benim de gözlerim ışıldar mı bu kadar güzel, nurdan birini hissederken ruhumun her bir parçasıyla' demişti.

Gözlerini huzurla yummuş, güneşin ilk ışıklarının ruhuna hissettirdi sıcaklığı hissetmeye çalışmıştı. Bir süre daha öylece durmuş, sonra takımını giymek için salondaki  dolabına ilerlemişti.

Güzel yakımını giyinirken karşı duvardaki çizdiği tabloya baktı. Senelerini almıştı bu tabloyu çizmek. Kusursuz olsun diye o kadar çok uğraşmıştı ki, ellerini her değdirdiğinde hissettiği boya kabartılarında hissediyordu güzel düşüncelerini.

'Ruhum şenlensin ona bakınca, sadece ayağa tekrar kalkabileyim' diye düşleyerek çizmek için bir tuval almış, o gecenin akşamında rüyasında ona sımsıkı sarılmıştı birisi. 'Bak, ben hep burada olacağım efendim. Ne zaman isterseniz o zaman geleceğim size' demişti ve gözlerinden öpüp gitmişti rüyasından.

Şimdi resmine dikkatli bakınca, ne kadar da çok benziyordu yeni dostuna. Şaşırmız ve biraz da mıtlu olmuştu. İşe gitme saati gelene kadar seyretmişti huzurun güzel çehresini.

Eh, en sonunda iş vakti gelmişti ve yola çıkmıştı. Aklında minik papatyası, tüm gün yaptığı işleri sanki o görüryormuşçasına ince ve detaylıca yapmıştı. Kendisinde ona layık olduğunu hissettiren o hisleri buram buram hissedene kadar her şeyin en çok ona yakışanını yapacaktı. Öyle söz vermişti kendine.

Bir gün daha hayranlık ve aksiliklerle geçmişti işte.

tsepph e ithafendir. Teşekkürler

When I Was Your Man -Chuk Pharé-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin