Merhaba...
Yeni bölüm sizin için burada.
E hadi okuyun...😉😉😉
************************************************************************
"Malesef yurt başvurunuz şu an için onaylanamaz. Kontenjanlarımızın hepsi dolu. Üzgünüm."
Bu kaçıncı yurttu bilmiyorum. Gözlerim dün gece uyuyamadığım için kan çanağına dönmüştü. Geceyi hastanede geçirmek güvenliğim açısından iyi olsada o sandalyelerin uyku için biçilmiş kaftan olmadığı kesindi. Üzgün bir şekilde yurt binasından çıkıp valizimi sürükleyerek yeşil çimlerin arasında uzayıp giden asfaltta ilerlemeye başladım. Başım önümde bir yandan ne yapacağımı düşünürken bir yandan da yürüyordum. O sırada önce bir küfür hemen ardındansa bir şeyin havalanıp dann diye kafama çarpmasıyla sendeleyip düşmeden dengemi sağlayarak yüzümü buruşturdum"ah!!" elim otomotikmen kafamın sızlayan noktasına gitmişti. Elime bulaşan sıvıyla gözlerimi aralayıp elime baktım. Off! Bir bu eksikti. Başımı kaldırıp kafama çarpıp kafamı yaran nesnenin nerden geldiğini anlamaya çalıştım. Tam karşımda iki kız durmuş bana korkuyla bakıyordu. Kaşlarımı çatıp işaret parmağımla yerde duran küçücük siyah yarım botları gösterdim. "bunu siz mi attınız." Kızlardan kısa saçlı gözlüklü ve de diğerine göre daha kısa boylu olanı bir adım arkaya doğru atıp diğerinin arkasına saklanmaya çalışırken ve tabi tek ayak üzerinde duruyordu. Pembe çoraplı minik ayağını saklamaya çalışarak "ııı...şey...Çok üzgünüm." dedi. Tek kaşımı kaldırıp eğilerek önümde duran botu aldım "yalnız bunu merdivenlere atman daha doğru olurdu ve de tabi bir erkekten kaçarken yapman." İkiside gözlerini pörtletip bana' bu kız deli .'
bakışları atarken. Gülümsedim " hadi ama buna gülmeniz gerekiyordu." diyince zoraki kahkaha attılar. Uzun olanı "ha ha ha. Ihım ıhım...şey kusura bakma...biz biraz..." "İyi gününüzde değilsiniz." bana şaşkınca bakıp gülümsedi "Ah!Evet." dedi. Onlara doğru yürüyüp tam önlerinde durdum "yoksa siz de mi yurda alınmadınız?" Birbirlerine bakıp aynı anda başlarını iki yana salladılar "Malesef... yetişemedik. Kontenjan doluymuş." Sıkıntıyla iç çekip "ilk kez yalnız olmadığıma üzüldüm." Kısa boylu olana botunu uzatıp gülümsedim. Aynı şekilde karşılık verip botunu alıp giymek için eğildi "çorapların çok tatlıymış." Uzun boylu olan "teşekkür ederim. " diyince şaşkınlıkla ona baktım omuz silkip " çaldı." diyince kıkırdadım. Kısa boylu olan yerden kalkıp "ne alakası var ya sen giymiyordun bende ödünç çaldım ay aman aldım." Uzun olan gözlerini devirip "hı hı."diyince kahkaha attım. Ay ama çok tatlı.
Kısa boylu olan bana gülümseyip elini uzatınca tebessüm edip bende elimi uzattım ama ondan beklenilmeyecek bir kuvvetle beni çekip boyuma yetişemediği için parmaklarının ucuna kalkıp sımsıkı sarıldı bana. Gözlerim şokla açık kalmıştı "Ben Filiz yeni kankeytocum. Dostlarım bana Fi-li der. Ay artık sende dostumsun sen de söyleyebilirsin canımcım." Şaşkınlıkla gülümseyip sarılışına karşılık verdim "Ben de Tutku. Tutku demen yeterli olur." Şirince kıkırdayıp oley be işareti yaptı ancak teknik hatalardan dolayı gözlüğü yamuldu. Surat asarak gözlüğünü düzeltip "üzerinde çalışıyorum olacak olacak."diyip kararlı bir şekilde gülümsedi. O sırada diğeri "Ayh! İki dakka Fi-li iki dakka da baydın kızı çekil şuradan pis psikolog. I-ıığm ben deniz Diş hekimi Arsel. Bak dikkatini çekerim Aysel değil Arsel. Ay bak Aysel dersen kafama sıkarım." Ona şaşkınca bakıp başımı salladım. O da alkış çalıp yerinde zıpladı. Gözlerini yukarı dikip "oh be! Bir kere de anlaşılmak ne büyük nimet güzel Allah'ım!" diyip gülümseyerek beni kendine çekip sarıldı. Tebessüm edip bende sarıldım ve ikisine hitaben "memnun oldum." dedim. Filiz'in önerisi üzerine tıp fakültesinin kafetaryasına gidip cam kenarında bir yere oturduk. Oh be! Sıcacıktı. Resmen uykum gelmişti.
Kızlara bakıp " e ne içicez?" Arsel kırmızı rujlu dudaklarını büküp "mümkünse sıcak ama iki buçuk lira lik bütçemi sarsmayacak bir şey olsun." diyip dirseklerini masaya koyup yüzünü ellerine yasladı ve yüzüne düşen kıvırcık siyah saç tutamlarını üfleyerek yüzünden uzaklaştırmaya başladı. Onu bu hâline gülümseyip Gözlerini pörtletmiş önündeki masanın saydam örtüsünün altına koyulmuş menüyü inceleyen Filiz'e döndüm "bu olmaz...ımm... bunu mu içsem...üff... Ay kızlar karar veremedim bunlar şoook ucuz. Emmm dıha pıhalı bi şey mı içsek hoa?" diyince Arsel ve ben kendimize hakim olamayıp kahkaha attık. Filiz yalandan kaşlarını çatıp iki elini de havaya kaldırıp beni ve Arsel'i gösterdi "şo yıptığınız şoook ıyıp bılgınız olsun. Yöyni bıyn bı rüvküş ırtımda geriym geriym gerilayrım sızın yıptığnıza bıkın. Işk olvsun yöyni. Hım! Köstüüm." diyip dudağını sarkıtarak kollarını göğsünde bağlayıp başını öbür tarafa çevirdi. Öbür tarafta oturan bir gurup erkek ona tuhaf tuhaf bakınca dil çıkarıp kafasını tavana doğru kaldırdı. O anda gelen garson ona tuhaf tuhaf bakıp "ne alırdınız efendim?" diye sordu Filiz hemen dikleşip "sayenizde bir şey alamıyoruz garson beyy! Arkadaş bu ne ya sanırsın kuş sütü koymuşsunuz buraya çayı yanına da kocaman 8 TL yi. Arkadaşım biz öğrenciyiz öğrenci İngiliz kraliyet prensinin yavuklusu değil!" garson gözlerini devirip onu çağıran başka bir masaya gidince Filiz "şuna bak ya! Oğlum senin atarın kaç lira bir mi? Ha ha ha!" diyip gülünce ona şoke olmuş bir şekilde baktım. Gözlerim Arsel'e kayınca kırmızı ojeli tırnaklarını elindeki törpü ile düzeltirken bana önce sol sonra sağ gözünü-bunları ağzı açık bir şekilde yapmıştı- kırpıp "az kaldı az alışırsın." diyip işine geri döndü. Filiz hınzırca gülümseyip "ama neyseki benim gibi aşırı şirince ve zeki bir kankanız var kız! Ben yine zekâmı konuşturup Arsel'e fark atarak-aynı anda büyük siyah çantasının fermuarını açıp içinden bir termos ve gazeteye sarılmış büyükçe bir şeyler çıkardı- bize yiyecek bir şeyler getirdim evden. Valla ne badireler atlattım bir ben bir Allah bilir. Bunları alabilmek için cadı Nadire nin uyumasını bekledim ayol!" diyip kıkırdayarak elindekileri masaya bıraktı. Hüzünle açıp önümüze koyduklarına baktım iki üç tane sigara böreği ve bir kaç dilim domates ve zeytindi. Bunlarla birimiz bile doyamazdık ama onlar benimle paylaşmak için can atıyordu.
Utançla başımı öne eğdim "Ben tokum ya siz yeyin." Filiz ve Arsel aynı anda kafama vurup çatık kaşlarla "kes sesini ve yumul!" diyince gülümsedim. Filiz masada ters bir şekilde duran altı cam bardağın üçünü düzeltip termostaki çayı doldurmaya başladı. Arsel ağzına bir domates dilimi atıp "kız Filiz o cadı yengenden nasıl kaçırdın bunları mutfak kilitli değil miydi?" diye sorunca Filiz dirseklerini arkasındaki sandalyeye dayayıp tek kaşını kaldırdı ve Arsel'e baktı " Nadir'e den korksaydık hamidoyu dövmezdik gözelim! " diyip kahkaha atmamıza neden oldu. Gerçekten de bu rol işini iyi yapıyordu.
Biz keyifle ılık çaylarımızı içip ara sırada ağzımıza bir şeyler atarak sohbet ederken yanımıza az önceki garson geldi. Bize çatık kaşlarla bakıp "kızlar lütfen bu masayı boşaltır mısınız müşterimiz var." diyince Filiz ağzındaki zeytin kabuğunu masaya tükürüp tek kaşını kaldırarak "Biz müşteri değil miyiz aslanım?" diye sordu. Garson dişlerini sıkıp konuşacak tı ki hemen atıldım " yalnız ben bir sürü boş masa görüyorum." dedim. Garson oflayıp "bakın kızlar buraya oturabilmek için bi-" Arsel "dur ben söyleyeyim keriz gibi bir iki liralık çaya 8 lira vermeliyiz! Öyle değil mi?" Garson kızarıp morarmaya başlayınca Filiz onun gözlerinin içine baka baka çayını höpürdeterek içip eline bir sigara böreği alıp ufacık ısırıp garsona "ister mısın?" diyince garsonun tepesi attı ve "hemen burayı terk edin lan!" diye bağırdı Arsel hiç istifini bozmadan elindeki tırnak törpüsünü garsona doğru uzatıp "hanımefendinin suyu mu çıktı dingo?!"diyip ayaklandı. Şöyle bir saçlarını savurup çantasını eline aldı ve havalı bir şekilde"kızlar gidelim mi buranın havasına dingil kaçtı?" diyip çıkışa yönelince bende onu takip ettim. Kapının önünde durup Filiz'in ne yaptığına baktık. Filiz ayağa kalkıp çantasını kolu taktı ve garsona masayı işaret edip "buraları sen halledersin."diyip elini kotunun cebine attı. Tek gözünü kısıp zorlandığını belli eden bir şekilde elini cebinde gezdirdi. Sonra birden yüzü aydınlandı "Ayh, buldum!!" diyip elini cebinden çıkardı. İki parmağıyla tuttuğu on kuruşu garsonun şaşkın bakışlarına aldırmayıp onun beyaz gömleğinin sol üst tarafındaki cebine attı ve yüzüne iki küçük fiske atıp "hadi yine iyisin kaptın bahşişi."diyip kahkaha krizine girmemize sebep oldu.***
"Abi çocuklar kızı bulmuş, ne yapalım?" Duvarı boydan boya kaplayan camın önünde İstanbul'un muhteşem gece manzarasını seyrediyordu genç adam. Elindeki viski bardağını arkasına doğru uzatınca arkasında el pençe divan duran adamı aceleyle içki dolabına yönelip bir şişe viski çıkardı. Ve yine aynı hızla şişeyi açıp bardağı doldurdu. Genç adam bardağı kalın erkeksi dudaklarına götürüp büyükçe bir yudum aldı. Uzun bir süre sonunda " paketleyin." diyip eliyle adamına çıkmasını işaret etti. Adam "şey...Abi..." Genç adam arkasını dönmeden omzunun üzerinden bir bakış attı. Adam irkildi "a-abi Seren Hanım gelmiş iki saattir onu içeri almanızı bekliyor. Alayım mı?" Genç adam öfkeyle çatık kaşlarını daha bir çatıp "benden izin almadan nasıl alırsınız lan içeri!!" diyip elindeki bardağı duvara fırlattı. Adam korkuyla titreyip "A-affet abi! Senin çağırdığını söy-" "kes lan sesini!! Defol!" diyip masanın üzerindeki viski şişesini alıp kafasına dikti. O sırada koruma çoktan toz olmuştu.
Ağzının kenarından akan sıvıyı elinin tersiyle silip büyük camın önündeki tekli koltuğa bıraktı devasa bedenini.
Ve kafasını koltuğun başlığına dayayıp gözlerini yumdu. O anda gözlerinin önüne bir çift hüzünlü masmavi göz geldi. Ya da okyanus mu demeliydi? Kaşlarını çatıp dilini alt dudağında gezdirdi o kaçık kız yüzünden en önemli müşterisini kaybetmişti. Bunun bir bedeli olmalıydı elbette. Herifi hastanelik etmişti kısacık boyuyla.
O sırada kapı usulca açıldı mermer zeminde topuk sesleri yankılanıyordu. Git gide ona yaklaşan kadının ağır kadınsı kokusu adamın kaşlarını derince çatmasına sebep olmuştu. Kadın süzülerek adama yaklaştı ve tam arkasında durup askılı kısacık elbisesinin askılarını omuzlarından sıyırdı. Elbise hiç zorlanmadan kadının tenini okşayıp zeminle buluştu. Üzerinde minicik dantelli kırmızı iç çamaşırıyla üst tarafı tamamen çıplak bir şekilde topuklularını çıkartmadan adama doğru eğilip kulağına fısıldadı " Seni özledim..." Adam bir santim dahi kıpırdamadan elindeki viski şişesini kafasına tekrar dikti. Kadın sinsice gülümseyip siyah bir yele gibi uzun saçlarını savurup adamın önüne geçti. Ve hiç çekinmeden kucağına oturdu.
Elini adamın üç düğmesi açık göğsüne koyup boynunu okşadı. Bu hareket sönmekte olan bir ateşi fitillemeye yetmişti...***
Eveeet! Bu da bitti gibi ha ?
Umarım beğenirsiniz.
Diğer bölümde görüşmek üzere...
Hoşçakalın🤗🤗🤗
Yorum ve beğeni atmayı unutmayın...