JAMES
Günün ilk ışıkları pencereden içeri doğru süzülüyordu. Daha saat sabahın 5’i gibiydi. Annem kalkmış bir şeylerle uğraşıyordu. Aslında 11’den erken kalkmazdım ama bu gün saat 5’de kalkmıştım. Annemin ne yaptığına bakmaya gittim. Annem poğaçaları fırına vermiş kek yapıyordu. Ona neden bu saatlerde bunları yaptığını sormak bile istemiyordum ama ağzımdan kaçırdım. ‘’Anne sabahın 5’inde neden yemek yapıyorsun sorabilir miyim acaba?’’ Annem ‘’Sor.’’ Diye cevap verdi. Ben de ‘’Pekâlâ. Neden böyle şeyler yapıyorsun. Yemek gibi.’’ Annem ‘’ Bu gün saat 2 gibi eve Jheny teyzenler ve Jhon dayınlar geliyor. Ayrıca odanı toparla.’’ Hemen odama gidip yatağıma zıpladım. Hem çok uykum olduğu için hem de odamı toplamaktan üşendiğim için. Bu gün günlerden pazartesiydi. Yani en sevmediğim gün.
Amerika’ya taşındığımızdan beriki en kötü gündü. Çünkü okulun ilk günüydü. Amerika’daydık Amerika demek yeni ülke demek yeni ülke demek yeni okul demek. Yeni okul demek yeni sınıf demek. Yeni sınıf demek yeni arkadaşlar demekti. Kısacası kötü bir gündü, buna dayanamazdım. İlk öncelikle sabahın 5’inde kalkma daha sonra akraba ziyareti ve okul. Neyse ki çabuk arkadaş edinirdim. İlk edindiklerim ise Patrıc ve Tyson’dı. Ama Tyson biraz ürkütücü bir çocuktu. Hatta biraz değil çok ürkütücüydü.
Onlardan birisi benle aynı yaşıt yani 7. Sınıf (Patrıc), diğeri ise 5. Sınıf (Tyson). Bir de 6.sınıf garip bir çocuk vardı. Adı da Felix’di. Neyse bu okul çok ilginç bir okuldu. Daha ilk günden beraber geziyordu. Bu kararı bir gurup kızın cılız bir erkeği sıkıştırıp makyaj yaptığını gördükten sonra verdik. Bu olaylar olana kadar karnımız acıkmıştı. Biz de kantinde sıraya girdik. Sıra tam bize yaklaşmıştı ki önümüze beş altı tane iri çocuk geçti. Patrıc’de ‘’Burada sıra var dedi. ‘’ Bu söz üzerine çocuklardan biri ‘’Muhat tabımız değilsiniz. ‘’ Diye karşılık verince Tyson ‘’Hey salak şeyler sıranın arkasına mı geçmek istersiniz yoksa yumruğumu suratınızın ortasında bulmak mı? ‘’ O sırada çocuklardan biri hafifçe arkasına döndü. Çocuğun gözleri kırmızıydı.
Bu olayı Tyson hariç hepimiz fark etmiştik. Beraber Tyson’u zorla uzaklaştırdık. Bu olaydan 2 ay sonra (Ki bu 2 ay çok zor geçti çünkü dişleksi sorunumuz vardı.) arkadaşlarımın hepsini bizim eve davet ettim. Bu konuyu hep beraber konuştuk. Ertesi sabah okulda gezerken koridorda jimnastikçi kızlarla karşılaştık. Kızlardan biri ‘‘Bodrumda ilginç bir şey var görmek ister misiniz? ‘’ Patrıc ‘’Size niye inanalım ‘’ der demez Tyson ‘’Korkak bebek diye dalga geçmeye başladı. ‘’ Ben de ‘’Bilemiyorum bence Patrıc haklı ‘’ dedim. Falix’de bana oy verirmişçesine başını salladı. Ama sonra kızlardan biri ‘’Belki gelmek istersiniz. ‘’ dedi. Tyson’da ‘’Tabi isteriz ‘’ diyerek koşmaya başladı. Peater ‘’Dur bizsiz gitme. ‘’ diye bağırdı. Ben de ‘’Kiminle konuşuyoruz ki. ‘’ dedim. Falix ‘’Çocuklar sakın gitmeyin. ‘’dedi. Patrıc ‘’Neden? ‘’ diye sorduğunda da cevap vermedi. Biz de Tyson’un arkasından koşmaya başladık.
En sonunda Tyson’a yetişebildik ve karanlık bir yere girdik. Girdikten sonra kapı sertçe kapandı. Jimlastikçi kızlar kapının önündeydi. Ondan sonra ilginç bir yaratığa dönüştüler. Saçları alev alev yanıyordu onlar vampir gibiydi. O anda Falix ‘’Empusaaa! ‘’ diye bağırıp kaçışırken kafasını duvara çarpıp bayıldı. Ondan sonra Patrıc cebindeki kalemini, Tyson cebindeki tek şeyi yani yoyo sunu, ben de çok sert bir deniz kabuğunu çıkarttım. Patrıc’inki bir kılıca, Tyson’unki bir topuza ve benin ki de bir hasta puraya dönüştü. Herkesin ağzı bir karış havada kaldı. Tyson’da ‘’Vay anasın. ‘’diyerek şaşkınlığını çok güzel bir şekilde dile getirdi. Ben de ‘’Hangisine şaşırayım bilemiyorum. Canavarlara mı yoksa cebimizden çıkan küçük şeylerin dev bir silaha dönüşmesine mi? ‘’ Patrıc de ‘’Bence ikisine de? ‘’ diyerek soruma yanıt verdi. Falix’in empusa dediği canavarlar çok hızlı hareket ediyordu. 5 tane empusa vardı, biz se Falıx’i saymasak 3 kişiydik ki ben saymıyorum. Empusalardan birisi hızla öne doğru atıldı. Patrıc’de kendini savunmak için kılıcını öne doğru savurarak ölüm trenine en önden yer aldı ve bum canavar siyah bir toz bulutu halinde yok oldu. Bu olaydan sonra hepimize cesaret geldi sanki yıllardır savaşıyor gibiydik Tyson topuzunu ileri doğru güçle savurdu bum, bum. Ben de hasta purayla ikisinin ortasından geçtim. Bir bum, bum daha. Matematiğim disleksi yüzünden hiçbir zaman iyi olmadı ama görünüşe göre hiç kalmamıştı. O gün hepimiz o silahları içgüdüsel olarak çıkartmıştık. Gerçekten çok ilginçti. Sonra kpıyı silahlarımızla kırıp dışarı çıktık. Felix’i de taşımak zorunda kaldık ve boş bir sınıfa götürdük. Anının ortası biraz şişmişti. Biz de onu ayılttık. Burada ne olduğunu sorma vaktiydi.
Felix’i ayılttıktan sonra ona burada ne olduğunu sorduk. Tabikide cevabını alamadık. Patrıc ‘’O zaman biz de zor yoldan öğreniriz. ‘’ dedi ve hep beraber silahlarımızı çektik. Felix’de ‘’Tamam tamam ‘’ dedi ve bize tüm olimpos hikâyesini anlattı. Sonda da ‘’ Ve siz tanrıların oğullarısınız. ‘’ diye bitirdi. Hepimiz çok şaşırmıştık. Felix ‘’Ve şimdi gitmemiz gerek. ‘’ diyerek pantolonunu çıkarttı. Bacakları keçi bacağıydı. O sırada içeriye bir yılan gövdeli kadın ve 10 elleri alev alev yanan dev girdi. Felix ‘’Beni takip edin. ‘’ dedi ve pencereden atladı biz de arkasından atladık. Neyse ki 1. kattaydık. En önde Felix, yanlarda Tyson ve Ptrıc vardı, ben ise en arkada canavarların ateşlerini savuşturmaya çalışıyordum. En sonun da melez kampı görüldü. Daha da yaklaştığımızda ilerden arkamızdaki canavarlara ok yağmuru atıldı ve de onlar da toz bulutu haline geldi. Oraya vardığımız zaman liderleri ‘’Merhaba, ben Apolyon kulübesinin başkanı Peater. ‘’
PATRIC
Falix ve Peater bize kampı gezdirdiler. Gezdirirken James ‘’Hey Falix burada sizin gibilere ne deniyor yani keçi bacaklılara? ‘’dedi. Falix’de ‘’Bizlere satir denir. ‘’ diye cevap verdi. Tyson’da ‘’Şu bize saldıran canavarların adı nedir? ‘’ Peater’de ‘’ha onlar mı? Şey, öndekinin adı drakon du yılan gövdeli olan ve büyüklerin adı ise laistrygonyalılar denen devler. ‘’ Ben de ‘’ Peki biz hangi tanrının oğullarıyız? ‘’ diye sorduğumda ise Felix ‘’ Daha belli değil. ‘’ diye cevap verdi. James de ‘’Ne biz tanrıların oğullarımızız? Muhteşem! ‘’ diye bağırıp hasta purasını çevirerek etrafımızda dönmeye başladı. Felix ‘’Söylemiştim ya size tüm olimpos hikâyesini anlattıktan sonra. ‘’ James biraz düşündükten sonra ‘’Olsun yinede muhteşem! ‘’ diye bağırmaya devam etti. O sırada ben de Tyson’u biraz neşesiz görünce ‘’Hey Tyson neden neşesizsin? ‘’ Tyson ‘’Dostum sen benim ne zaman neşeli olduğumu gördün? ‘’ ben de ‘’ Jimnastikçi kızlar çağırdığında çok neşeliydin. ‘’ o da hemen ‘’O hariç. ‘’dedi. Ben de ‘’ başka yok ama Jimnastikçi kızlarda ‘’ hemen lafımı kesip ‘’tamam sus artık. ‘’ dedi. Kampı gezdirdikten sonra bizi Hermes kulübesine yerleştirdiler. Orada 3 katlı bir ranza vardı. Peater’da ‘’Hermes kulübesindeki tek boş yer burası. ‘’ dedi ve bizde eşyalrımızı koyduk. En üste ben, ortaya James ve en alta ise Tyson geçti. Çok yorulmuştuk bu yüzden akşam yemeğine kadar dinlendik. Tahminen akşam yemeğinde hangi tanrının oğlu olduğumuzu o zaman öğrenecektik. artık uyumalıydık.
Bir ses vardı bana ''Hadi uyan artık. '' diyordu. Bende yatagımdan hafifçe doğruldum. Akşam yemeği vaktiydi. Alttan Tyson ve James bana gel işareti yapıyordu. Ben de yatktan atladım ama bunun 3 katlı bir ranza olduğunu unutmuşum. Sertçe yere düştüm ve de odada bulunan Tyson hariç herkez gülmeye başladı. James en iyi arkadaşım olmasına rağmen odadakisesin yarısı ondan çıkıyordu. Artık sinirlenmeye başlamıştım ve güm. Odanın tam ortasına bir yıldırım düştü. O anda herkes sustu tabi James dışında. Odadki herkes bana bakıyordu ben de James'e. 2 dakika sonra ona baktığımı anladı ve sustu. Sonra çan çalmaya başladı ve herkes yemekhaneye gitti. Tyson, James, Felix, Peater ve ben beraber bir masaya oturduk. Yemekler organik taze ve çok lezetliydi. Biz yemeğimizi afiyetle yerken bir anda James'in kafasının üstünde bir şeybelirdi sonrs bende sonrada Tyson'da. bu işaretlere baktığımızda sırasırasıyla Poseydon, Zeus ve Hadesin işaretleri vardı. Herkes bizi alkışlamaya başladı.
Yemek bittiği zaman Peater ve Felix bize yerlerimizi gösterdiler ne yazık ki hades kulübesi yoktu bu yüzden hepisitos çocuklarına rica ettik onlarda bizi kırmayıp 2 saatte bir kulube yaptılar.