for; wontoska
—bir sanat atölyesi hikâyesi.
"kolunu dâima dik tut." elindeki uzun fırçayı dikleştirmeden evvel kolunu uzatacağı şekli belirleyen hocasının nefesi kulağının üzerinden esip geçti. kolu zehirleyici nefesiyle birlikte namjoon'un zihnindeki kirli hoca imajını çizen adam tarafından yeterinde dikleştirildi. bu sayede doğru bir oranla modelin ölçüsünü kağıdına çıkarabildi.
kim namjoon; önlüğünün hiçbir vasfı olmazdı. saçları, çenesi, parmak uçları, yer yer gömleklerinin yakaları her dâim boya olurdu onun. avuç kenarları hep karanlık olurdu. tırnaklarının arası kurumuş boyalarla dolup taşar, önlüğü dışında her bir yeri boyalar tarafından kirlenirdi. tırnaklarının arasına karışacak olan yeni renkleri buyur ederek koyu lacivert boyayı pervasızca sürmeye başladı tuvaline. omuzları dik, bakışları odaklı ve dudakları mütevazı tebessümü ile renklendirilmiş nir şekilde fırçasının ucunu hafif darbelerle tuvaline vurdu. her bir köşesine, her bir beyazlığın üzerini acı bir lacivert ile kaplayıverdi. atölyenin tam ortasına o zehirli nefes tarafından yerleştirilmiş olan modeli çizmek istemedi. paletine çeşitli renkler sıktı, ve onları sıvı bir yağ ile yumuşatarak ustaca karıştırdı.
hocanın radyodan açtığı frekansı değil de, kendi kulaklığından yükselen müziği eşliğinde gözlerinin altına biraz kahve boya sıçrattı. büyük bir dikkat ile şövalesinin üzerindeki tuvali kararttı. kim namjoon her zamanki gibi yine boyadı parmak uçlarını. umursamazca, pervasızca, dikkatli ve yüreğinden eksik etmediği huzuru eşliğinde zemini uçucu renkler ile yumuşattı. peşi sıra gelen heyecanı dudak kenarlarını kırıştırdığında, avucunun içine aldığı paletinin üzerindeki parlak yeşil ona tertemiz bir gülüş sundu. gümüş varaklı çimler resmedildi gözlerinin önüne. kalbi göğüsünden uçuvermek istedi. sol çaprazında, atölyedeki modeli resmetmeye çalışan oğlanla göz göze gelmek istemeyerek gözlerini yummadan evvel başlamadı hayallerini kurmaya. taehyung'un bedenini saran yeşil sarmaşıklar düştü yâdına. sınıfın göz karası modeli yerine, taehyung'un kemikli beyaz teni bir tuvale nakşedilmek için poz vermeliydi. kolları yukarıda, sarmaşıklar tarafından tutulurken namjoon'un tuvaline nakşedilmeliydi. taehyung'un teninin beyaz, bir o kadar da kavruk renklerinin karışımı paletinin üzerinde huşu ile karıştırılmalıydı. kesik uçlu fırçalar onun için dans etmeli, kulağına da en şanlısından bir eser üflenmeliyken yapılmalı tüm bunların hepsi.
pek uzun sürmedi. sınıf dışarı edilmeden evvel gözlerinin önünde varakladığı sanatı, sanatın hiç yakışığı kalmadığı hocası tarafından bir anda toz bulutu hâline geliverdi. kurallara uymayan namjoon'un tuvali depoya kaldırılmadan önce, kıyafetleri mor ve yeşil boyalar ile süslenmiş kavruk tenli adam, az evvel hayali ile gözyaşları akıtma raddesine getirildiği kişiyle, kim taehyung ile göz göze geldi.
**
buz tutmuş ellerini sertçe birbirine sürterken bacakları oturmuş olduğu salıncağı ileri geri sallıyordu. boyalı ellerinden çıkarıyordu atölyenin içine sindirdiği aksi ruhluluğunu. uzun parmaklarını birbirine sürtüyor, baş parmaklarıyla lacivert boyayı teninden sökmeye çalışıyordu. neşesi uçuvermişti çoktan üzerinden. göğüsünde anlamsız bir sızı vardı, durgunluğu takıntılı olduğu düzenli seslerden bile rahatsız olmayacak derecedeydi o öğlen vakti. öyleydi ki salıncağın çıkardığı düzenli gıcırdamalara bile çıkarmıyordu sesini.
ruhu seksenli senelerde kalmış adam oracıkta kendini ileri geri sallayıverdi. çınlayan kırmızı kulaklarını örten beresi, bağcıkları kopmuş postalları, bordo omuz çantası ve kulaklıklarının bağlı olduğu küçük müzik çalarıyla salıncakta dakikalarca oturdu. evine dönmek istemedi, atölyeye dönmek istemedi. her gün yürüdüğü sokaklara, ağaç altlarına ve kızgın yağ kokmuş kafeteryaya dönmek, her gün gerçekleştirdiği rutinlerinin tekrarını etmek istemedi. kasıkları ağrıyana dek salıncakta sallanmaya devam etti. burnuna çarpan yabancı kahve kokusu bedenini kasmasına sebep olduğunda ise yabancı bir güç tarafından görünmezce durduruldu salıncağı.