2.bölüm

8 2 0
                                    

   Öğretmen sınıfa girdiğinde Deniz yüzünü tahtaya çevirdi. Bir süre ikiside konuşmadı, neden bunu sorduğu hakkındada Su yun bir fikri yoktu. Su sır saklamayı biliyor olsa bile, Deniz ona ilk günden nasıl güvenmişti?

    " şimdide sen söyle bakalım iç kuvvetlerimiz neler?" Öğretmen kesinlikle Su yun gözünün içine bakarak sormuştu. Su neyse ki bu konuyu 10.sınıfta Tuğçe öğretmeninden hatırlıyordu. Hemen cevap verdi. Öğretmen Su ya yaklaşıp, "sen yenisin sanırım seni daha önce görmedim." dedi. "Evet, okuldaki ilk günüm."
   "Peki en sevdiğin ders ne? "
   "Aslına bakarsanız resimde iyi sayılırım çizim yapmayı seviyorum, ama coğrafyada en sevdiklerimden biri."

    Öğretmen "güzel" dedi ve derse döndü. Su denize baktı ve uyuduğunu gördü. Aslında Su, Denizin neden sır saklamayı sorduğunu merak etmişti.

   Geçen dakikaların ardından zil sesinin duyulmasıyla Deniz kafasını sıradan kaldırdı. Su tam yerinden kalkacaktı ki, Deniz onu kolundan yakaladı. "Noldu? " Deniz Su yu oturması için çekti. Su oturduktan sonra, Denizin bir şey söylemesini bekler gibi Denize bakıyordu. Deniz;
"Tamam, söyleyeceğim. Hatta vereceğim. Ama ilk önce nedenini dinle. Şimdi diyorsundur ki beni tanımıyor bile. Evet tanımadığım doğru, ancak bu okuldaki herkes kendini beğenmiş gözüküyor. Bunu onlara veremezdim. Sen açıkçası daha çok eziklenenlerden gibisin... Benim gibi." Deniz gözlerini çevirdi ve anlatmaya devam etti. " Ben yakında yurt dışına taşınacağım ve annem bana birşey verdi. Ve onu bir arkadaşıma vermemi söyledi. Ama benim arkadaşım yok. Bu yüzden seni seçtim. " o sırada cebini tekrar karıştırdı. Su kafası karışmış görünüyordu. Deniz avucu kapalı bir şekilde elini cebinden çıkardı ve    Su ya uzattı.

   Avucunu açtığında elinde bir tohum duruyordu. Bu tohum Su yun ne işine yarayacaktı, hiç bir fikri yoktu. Su gözlerini Denizin avucundan suratına kaydırdı, ne işime yarayacak dercesine bir bakış fırlattı.

  Deniz bu bakıştan sonra açıklama yapma gereği duymuş olacak ki tekrardan konuşmaya başladı.
  "Bu tohum öyle sıradan değil. Bunu ekince biraz bekledikten sonra göreceksin. Ona yeterli miktarda su ver. "

    Deniz tohumu Su yun eline sıkıştırdı ve ayaklandı.
   
     "Hey dur nereye gidi... " Deniz çoktan sınıftan çıkmıştı bile. Şimdi sınıfta birtek Su kaldı. Bakışlarını kapıdan, elindeki tohuma çevirdi. Bu ne olabilirdi ki bir çiçek yada bir ağaç. Bu tohumu ona vermesi çok saçmaydı. Su yun bu tohumu ekmesi ne sağlayacaktı? En fazla oksijen için bir faydası olurdu.

   Bir çok derse girip çıktılar. Bu süre içerisinde Deniz Su yla hiç konuşmadı. Su o kadar yorulmuştu ki artık yetimhane odasına gitmek istiyordu. Beyini bu kadar dersi kaldıramıyordu. Hatta yetimhane güzeli ilaydaya bile katlama bilirdi. Ah o sarı çiyan. 
   
   Sonunda, zilin sesini duyan her öğrenci gibi, Su da masadaki eşyalarını toplamaya başladı. İlk önce kalemini kalem kutusuna koydu ve kitaplarında çantasına koyduktan sonra pembe çantasının fermuarını kapattı.

    Tam sıradan kalkıyordu ki içinden bir ses ona birşey unuttuğunu söyleyip durduğu için biraz daha oturdu. Sınıfta kimse kalmamıştı. Ne unuttuğunu düşünen su sıranın altına bakınca, tohumu gördü. Bu tohum diğer tohumlara göre fazla büyüktü. Hem onu nereye ekecekti?  Yetimhanenin bahçesine mi?  saçmalık! Yinede sıranın altına elini uzatıp tohumu aldı, cebinde koydu.

   Sonunda sınıftan çıkan Su uzun koridorda ilerledi. Koridorlar boşalmıştı. Çıkış kapısı artık görünüyordu.

   Dışarı çıktı ve bahçede yürümeye devam etti. Minübüsünün geldiğini gördü ve adımlarını hızlandırdı.

   Minibüse bu sefer ilk binecek kadar şanslı değildi. En son binen o oldu. Çok dolu olduğundan ayakta durmak zorunda kaldı. Çok sıkışmıştı. Öne doğru gidemediğinden parasını önde ayakta duran iri yarı bir adama uzattı.

   10-15 dakika geçince yetimhanesi gözüktü. Yetimhanenin önündeki durağa  geldiklerinde Su o sıkışıklıktan kurtulduğu ve sonunda dinlenebilececeği için mutluydu. Yetimhane kapısına doğru ilerledi. Ve uzun basamaklı merdivenlerden çıktı.

    Odasının kapısına geldiğinde. Derin bir nefes verdi ve kapı koluna yüklendi. Kapıyı açtığında oda arkadaşları gelmişti bile. Su derslerinin boş olduğunu bu yüzden geldiklerini öğrendi. Yorgunluktan neredeyse bayılacak olan su biraz uyumak istedi. Hemen üzerine geyik desenli pijamalarını giydi ve sıkıca topladığı saçını açtı. Artık üzerinden yük kalkmış gibi hissediyordu.

   Su kendini yatağa fırlattığı ve gözünü kapattığı an derin, çok derin bir uykuya daldı...

     Su bir gözünü araladı ve odanın karanlık olduğunu fark etti. Diğer gözünüde açtı, yatakta doğruluk etrafına baktı. Tüm arkadaşları uyuyordu. Çok huzurlu görünüyorlardı. Saat kaçtı? Su kaç saat uyumuştu?

   Su yanındaki çalar saate baktı ve çok şaşırdı. Saat 03:00 aman tanrım bu kız saatlerdir uyuyordu. Şimdi tekrar uyumasına imkan yoktu. Hala etrafa bak inan Su çantasının üzerindeki hırkasından gelen tuhaf ışıkları fark etti. Bunun ne olduğunu merak etti. Yorganına üzerinden ayaklarıyla tekmeleyerek ileri savurdu. Hemen kalktı ve çantasının yanına gitti. Işık cebinden geliyordu.

   "Tohum! " çok fazla bağırmıştı. Ama oda arkadaşları derin uykularından uyanacak gibi görünmüyordu. Su hemen elini cebindeki tohuma götürdü. Cebinden çıkardı ve elindeki tohuma baktı. Tohumdan kırmızı sarı ışıklar çıkıyordu. Şakamı bu Deniz? Ona şaka tohumu gibi bir şey mi vermişti?

   Tohumun çatlamaya başladığını gören Su iyice korktu. Çömeldiği yerden hızlıca kalktı ve koşarak bahçeye inen merdivenlerden gitti. Yetimhanenin görevlisi ışıkları fark edince. Kontrol etmek için ışıkların geldiği yöne gitti. Görevlinin geldiğini fark eden Su tohumu avucuyla iyice kapayarak elini arkasına götürdü.  Görevli Su yu fark etti ve " Su? Gecenin 3 ünde bahçede ne işin var."dedi.  Su ysa "ya osman abi lütfen ayşe hanıma söylemeyin. Ben sadece hava almak istedim. Şimdi girecektim. Uyku tutmadı." diyerekten endişeli bakışlar attı. Elindeki tohum gitgide sıcaklayarak dayanılmayacak hale gelmişti. Ayşe hanımsa yetimhanenin kibirli müdiresiydi. Osman abi,

  "Tamam Su. Hadi bu bi sır olsun ama doğru şimdi odana git."
   " tamam tamam hemen gidiyorum."

    Görevli arkasını  döndü ve bahçe kapısının oradaki banka doğru yürüdü. Su elbette odasına gitmeyecekti. Hemen görevlinin göremeyeceği bir yere gitti ve sıcak tohumu ellerinin arasından yere fırlattı. Yere düşen tohumun ışıkları ve çatlakları artmaya başlamıştı.

    Su korku dolu gözlerle tohumu izledi. Tohumdan solucan tarzı beyaz şeyler toprağın içine giriyordu. Ve tohum git gide çatlarken büyümeyede başlamıştı. Su geriledi, bir an olsun kaçmayı düşündü ama olacakları da merak ettiğinden tohumu izlemeye devam etti. Tohuma benzer hiç bir yanı kalmamıştı. Dallar çıkmaya başlamıştı. Bu bir ağaç! Su şaşkınlıktan çıldıracaktı.

   "Bu nasıl olur! Aman tanrım ne yapacağım ben. Okulun bahçesinde ışıklı bir şekilde birden büyüyen bir ağaç var!" Ağaçlar kesinlikle böyle büymüyordu. Genellikle aylar sürüyor. Birden bire bu kadar büyümesi saçmalıktı. Ağacın yaprakları bir ateşi andırıyordu. Karanlıkta bir ateş gibi parıldıyordu. Şaşkına dönen Su kaçmak istedi, ama o koskocaman ağaç burada parıldarken kaçması aptallık olurdu. Bu ağacın ışığını söndürmenin bir yolu yok mu? Bırak söndürmeyi neden ışık saçıyordu ağaçlar ışık saçmaz!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 09, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ATEŞ AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin