Eylül, 2016
"Hadi aç şunu!"
"Hayatım dur bir saniye." Kilide giren anahtar bir türlü çevrilmiyordu.
"Aşkım ben deneyeyim mi?" Arkalarından şen ziller çalan bir bisiklet geçti.
"Yapıyorum bir san... yaptım!"
Eylül ayının başlarıydı.
Seul'un hoş bir semtinde, sıradan bir yaz günüydü.
Zar zor açılan yerine sıkışmış ahşap kapı, arkasına konulmuş ve yıllardır kullanılmadığından paslanmış kapı çanlarına çapıp tozlu sesler çıkardı.
"Burası çok tozlu." dedi öksürürken Seokjin.
İçeriye kapıdan giren yaz güneşi, camları gazete kağıtlarıyla kaplanmış küçük dükkandaki tozların dansını aydınlatıyordu. Yerler toz toprak içindeydi. İlk göze çarpan, pirinç tırabzanlarıyla üst kata dönerek uzanan kirli merdivendi. Biri yukarı çıksa kesinlikle geri aşağıya inemezdi. Küçük dükkandaki sağ ve solda iki ortada ise bir tane, beş yuvarlak masa, sandalyelerin ters çevrilmiş ve rengi solmuş örtülerle kaplıydı.
"Bir de havasız." Namjoon ortaya gelip etrafına göz gezdirdi.
Kapının arkasında ince uzun bir dolap vardı. Kırık camları kir bağlamış, menteşeleri küflenmiş, ahşabı aşınmıştı. İçinde antika görünümlü İtalyan işi yemek takımları ve kristal bardaklar dizilmişti. Şimdi fark ediyordu ki iki kişilik bir masa da bu kısımda vardı. Masada iki servis açık duruyordu ve sandalyeleri yerdeydi. Sanki birileri oradan oturduktan sonra kalkmış ve sonra kimsenin o sandalyelere dokunmaya gücü yetmemiş gibi görünüyordu.
"Hyung sanki zamanda yolculuk yapmışız gibi oha!" dedi Jungkook. Bir iki saat sonra üniversite sınavlarına hazırladığı için etüt ofisine gitmek zorundaydı ama abilerini bırakmak istememişti.
"Önce camlardaki gazeteleri indirelim." diye öneri sundu Yoongi, beyaz kısa kollu gömleği, sepya dükkanda parlıyordu.
Seokjin omuzları olabildiğince düşük bir halde etrafı incelemeye devam etti. Karşısındaki bar kısmı, solmuş zümrüt yeşiliydi. Krem rengi damarlar ve duman çizgilerine sahip mermer tezgah şükür ki hala sağlamdı. Muhtemelen dönmelerini sağlayan yayları bozulmuş yuvarlak bar sandalyelerinin siyah derisi yenik yenikti. Solunda kalan niş örümcek ağlarıyla kaplı, yarı boş yarı dolu onlarca kavanoz ile doluydu.
Genç adam derin bir iç çekti.
Namjoon, onun üzüntülü sesine dayanamayıp sevgilisinin yanına yaklaştı ve arkasından sarıldı. Uzun boylu gencin kendi belindeki kollarına tutunan Seokjin gözlerini kapattı.
Yoongi ilk gazete kağıdına uzanacakken gözü onlara takılmıştı.
"Jungkook gel de şu köşedeki markete gidelim."
"Ne yapacağız ki orada?" dedi Jungkook, gözlerini safça açmıştı.
"Sen gel işte, soğuk bir şeyler alalım. Neşemiz yerine gelsin. Hem sen geç kalmıyor musun etüde?"
Yoongi kapıyı kapattığı sırada gencin hayıflanan sesi duyuldu.
"Of, gitmesem bugün? Ne olur ya! Bak ben çok güçlüyüm kesin bana ihtiyacınız olur."
Seokjin ve Namjoon aynı anda hafifçe gülümsediler. Namjoon kafası sevgilisinin geniş omuzlarında dinlenirken gözleriyle karşılarında duran lekeli oyma aynadan kendilerine baktı. Seokjin de gözlerini açmış ve aynaya bakmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ex, Next? | Namjin
FanfictionHoseok, iki yakın arkadaşı Namjoon ve Seokjin'in yalnızlığını sonlandırmak için birbirlerine bir buluşma ayarlar. Fakat, ikisinin de bir yıl önce büyük bir kavgayla iki yıllık ilişkilerini bitirmiş olduğunu ve artık kanlı bıçaklı olduklarını bilmiyo...