‘beni bırakıp gitme bir yere
gidersen unutursun.’
ne güzel demiş nazan öncel: 'gidersen unutursun'. hayatımızda en az bir kere demek istediğimiz biri olmuştur. gözlerinden ruhuna dokunup 'gitme' demek istediğimiz en az bir insan olmuştur. bazen bir sevgili olarak karşımıza çıkmıştır bazen bir eş bazen bir dost bazen de bir baba. gitme demek istediğimiz kadar çaresiz kalmışızdır gittiklerinde. gözlerimizle ruhunu tutmak istediğimiz insanlar gider, giderken yanlarında bizden de bir şeyler götürürler. gitmek ne kolay eylem. arkasında kalanı görmez yanında götürdükleri kadarını bilir gidenler. ve çoğu bizden koparıp yanlarında götürdükleri parçaları birer toz zerresi edası ile yakalarından silkerler. öyle değersiz öyle önemsiz... giden yeni yoldadır aklı arkada kalmaz. arkada kalan zaten gitmez. yeni yolunun tozu toprağı güneşi ile devam eder hayatına. sizden geriye kalan bir kaç anıyı, gerçekten arkalarında bıraktıkları yola dönmek istediklerinde hafızalarının en derininden çıkarıp bakarlar. zamanında kıymet bilmemiş gidenler kendileri düştüklerinde sizi hatırlarlar. inanın bana bu değer bilinecek bir hatırlama değildir. sizi, sizden kopardıklarını umursamadan gidenler; sizi yaralı kan kaybından ölmeniz için bırakmıştır. söylesenize kendileri kanayınca sizi hatırlasalar ne fayda eder? çoğu giden arkasında ki ağır yaralıyı umursamaz, aklına gelmez . kendileri düştüklerinde düşündükleri: ‘o da bu kadar yandı mı, o da bu kadar acı çekti mi? ne aptalmışım! ne acılara sebep olmuşum.’ değildir. ‘canım yanıyor, beni bu yol ortasından alacak bana bakacak, tedavi edecek kimse yok mu?’ bencilliğidir. hala bencildirler. giderken bencildirler o yüzden döndüklerinde hala bencildirler. inanma sevgili dost. sevgi bencilliğin olduğu ortamda doğmaz. siz çölde açmış çiçek gördünüz mü? ve yahut kocaman ormanlar içinde akan dereler gördünüz mü? ben görmedim. kaktüsler gerçekten mutlu mu? koca bir ıssızlığın içinde tek başlarına bir başlarına kalmış dikenli kaktüsler gerçekten mutlu mu sizce? bence değiller. onlar bu zorlu şartlarda yaşamak için daha fazla diken doğururlar. onlar bir insanın onlara sarılmasının ne anlama geldiğini anlayamazlar, öğrenemezler. gittikçe zorlaşan şartlarda daha fazla diken doğururlar. bana göre o dikenler birer ağıttır. elbette birer ağıttır. olmayacak bir yer olmayacak bir beklenti... başka ne olabilirdi ki! gidenin dönmesine ve bencilliğine ‘tamam’ diyen bir kaktüs. yalnız ıssız bir çölde kavurucu sıcakla baş başa. kuş sesi yok akbabalar sarmış etrafını. yalnızlık en büyük dost. işte dönen birini kabul etmek de böyle bir şeydir. çöle aşık kaktüs geriye kalan her şartı zorluğu; yalnızlığının ve bencil aşkın kabulünün tacı olarak dikenleri. artık tek müziği akbaba sesleri. gökte uçan bir kaç kartal. geriye sessizlik geriye yalnızlık geriye bencil sevgilinin kendi kendisine olan sevgisi. sizi yarı ölü arkasında bırakanlar geri elbette döner zira hiç bir hikaye yarım kalmaz. ya hakkı ile bitirirsiniz ya da hikaye sizi bitirene kadar dikenlerinizi doğurursunuz. hayatı yaşamak mı yoksa hayatı yaşayanları izlemek mi? hani o filmlerde diziler de hep sevmiş ömrünü tek bir kişiye o bencil sevgiliye harcamış kişiler var ya. baş role hep bir şeyler söyler ‘hadi git, tekrar söyle onu sevdiğini, yeniden dene’. baş rolün aşkına yardımcı olan o yalnız kişilik sizce orada bilgece sözler etmek yerine aptalca repliklerle o aşkı yaşayan olmak istemez miydi? ya da istese orada olur muydu? peki siz kim olmak isterdiniz sevdiğine koşan mı dikenleri ile yalnız kalan bilge kişi mi? yaşayan mı izleyen mi?
her giden gitmek istediği için değildir elbette. hangi baba ister kızını arkada bırakıp gitmek ister? zira giderken bile gözleri arkasın da kalbi kızının yanında gider. giderken yanında götürdüklerini gittiği yerde de bir hazine gibi saklar. bıraktıkları götürdüklerinden fazladır. o baba için sonsuza kadar yas tutulabilir, ya da bir eş o genç yaşta güzelim sevgilisini öylece ağlarken bırakıp gitmek ister mi? ölüm tercih olmadığı sürece bencilce bir gidiş değildir. ve ölüm gitmek değil götürülmektir. bu çöl kaktüs hikayesi değildir.
fakat bunun dışındaki her gidiş bencilcedir. bencillik sevgiyi kurutur orası çöl olur. hayatta sevgiden daha önemli ne olabilir? gurur ego itibar para(...) ne olabilir? hiç bir şey çünkü sevginin bu dünyada bir fiyatı yoktur. ona fiyat biçecek ne bir para ne bir maden vardır. ruhtan gelen ruha gider, dünyevi hiç bir şey buna eş değer olamaz.
nasıl ki cüzdanınızdan on lira alan birine sinirlenirseniz ruhunuzun en değerli ve karşılığı olmayacak kadar önemli hazinesinden çalanlara da karşı durmanız gerek. kimse gidecek diye birini sevmez fakat gittiği zaman da gitti diye sevmemelidir. ruhunuz ve yaşam sevincinizin hırsızlarını kalbinizin en güzel tahtlarına oturtmayın. evet sevdiğiniz evet haberiniz yoktu fakat o artık gitti. sizi bırakıp gitti. sizi ağır yaralı kan kaybından ölmeye bıraktı ve daha önemlisi o yaraları o açtı çok daha önemlisi sizden parçalar götürdü, acımadan. o bencil hırsızları kalbinizin tahtından indirin sonra anıları güzelce sarıp sarmalayın ve hatrınızda bir yerlere kaldırın. zira o hatıralar o anılar yaşanırken içinde sevgi vardı. siz sevdiniz o gitti. o yoldan her giden ölüdür. bazılarının mezarı aile kabristanın da bazıları ise kalbinizdedir. istemeden gidenleri buraya isteyerek giden bencil hırsızları kalbinize gömün. onlar bunu hak ettiği için değil onları sevdiğiniz zamanlar da ki o değerli anlar için. bir daha dönmemek üzere gittikleri için onlar gittiği ve öldüğü için. aradan zaman geçer de karşınıza çıkarlarsa kalbinize bakın, mezarları orada. mezarları olan ölüler karşınıza çıkarsa kaçın. sevgiden daha önemli ve değerli bir şey yoktur. Gerçek sevgi her şeye karşı koyma gücü verir onun için her şeye dayanılabilir. bu yüzden bundan daha değerli bir şey bulduğunu düşünen bencillerle karşılaşırsanız onları affetmeyin. olur da ben bile gidersem istemeyerek değil isteyerek, beni de affetmeyin. zira gitmek sadece bencilce bir eylemdir. bencilliğin toprağında sevgi çiçek açmaz. ve kaktüsleri her zaman yalnızdır. hayat kısa ve hayat bir kere bu yüzden başka çöller de kaktüs olmak yerine kırlarda papatya olmalıyız. nazan öncel haklı
‘bu hava da gidilmez
güneşli günde gidilmez
aslında hiç gidilmez.’
sevgili dost. aslında hiç gidilmez, giden her zaman bencildir.
bencilliğin olmadığı duygularla
![](https://img.wattpad.com/cover/206187196-288-k909704.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bencilliğin gitme hali
Non-Fiction"...gözlerimizle ruhunu tutmak istediğimiz insanlar gider, giderken yanlarında bizden de bir şeyler götürürler. gitmek ne kolay eylem. arkasında kalanı görmez yanında götürdükleri kadarını bilir gidenler. ve çoğu bizden koparıp yanlarında götürdükle...