Siyah, Kızıl ve Muz Balığı

461 34 19
                                    

"Griffin."

Karşısındaki genç kadının suratında sonunda bir müşteri geldi sevinci ile dolu gülümseme eşliğinde sorduğu "Ne istersiniz?" sorusuna verdiği tek kelimelik cevap bu olmuştu. Bu tek kelime, ağzından herhangi bir sabah söylenen bir "Günaydın", ya da herhangi bir gece uyumadan önce söylenen "iyi geceler" kadar büyük bir normallik ile ağzından fırlamışsa da, kadının yüzünde az evvelki şen şakrak gülümsemenin yerinden yeller estirmişti. Yüzündeki bu değişim, Chanyeol Park'ın kafasında oluşan ya burası Griffin'in yeri değilse, kuruntularını kibarca yerle bir etmişti. Bu restoranın artık onun ya da onu bilen birinin yeri olduğunun farkındaydı ancak şimdi onu merakta bırakan şey neden Griffin'in adının bu kadını bu denli durgun ve biraz da endişeli hale soktuğuydu.

"Griffin yok," dedi kalın ve oldukça güçlü bir ses. Boş restoranın içinde adeta gürlemişti. Bakışlarını çevirip sesin sahibine baktığında kendisine çatık kaşlarla bakan ve aynı zamanda elindeki tabağı bir bez ile kurulamakta olan bir adam buldu. Adam şişman sayılırdı, omuzları geniş ve yapılıydı. Kır düşmüş gür saçlara ve sakallara sahipti. Bu yaşlı adam da Griffin'in babası olmalı, diye düşündü. Dikkatlice bakıldığında gözleri, çene yapısı ve elmacık kemikleri bütünüyle Griffin'inkileri andırıyordu. Adamın öfke dolu bakışına karşılık ona sırf Griffin'e duyduğu büyük gönül borcundan ötürü bir tebessüm gönderdi, ardından kadına döndü.

"O halde Griffin gelene kadar içebileceğim bir kahve, lütfen."

Kadın arkasını dönüp hızlı adımlarla ilerlerken adamın o balyoz sesini tekrar işitti.

"Griffin gelmeyecek. O öldü."

İşte bu cümleydi, Chanyeol Park'ın oturduğu yerde eklem ağrılarını daha hissedilebilir hale getiren, avuç içlerinin aniden güçlü bir şekilde sızlamasına sebep olan şey. Hafifçe araladı dudaklarını acının sıcak nefesini dışarı savurmak için. Ne yani, ölmüş müydü? Nerede? Nasıl? Onun biricik kurtarıcısı Griffin Callenreese, onun hayatının on iki yılı boyunca teşekkürler ettiği Griffin Callenreese, ölmüş müydü?

"Nasıl?" diye sorabildi sadece. Dolgun alt dudağı titriyor, gözleri doluyor; adam bunu fark etmesine rağmen donuk bakışlarla karşısındaki genç adamı izliyordu sadece.

"Görev aldığı savaşta vuruldu. Çok soru soruyorsun."

Adam içeride yer alan bir odaya geçtiğinde ve kadın elinde bir kahve ile masaya geldiğinde Chanyeol Park parayı ödeyip gitmeyi düşündü sadece. Gitmek ve sahip olduğu acıyı öfkesi ile yoğurup peşinde olduğu herifi sahip olduğu tek silah ile öldürmek. Ancak tek yapabildiği, sevdiği birinin ölümünün verdiği acıyla oluşan baş ağrısını basit ovalamalarla geçirmeye çalışmak ve dolan gözlerini hiç tanımadığı bir kadından gizlemeye çalışmak oldu.

O başını ovarken restoranın kapısı açıldı. Kendisini karşılayan kadın, genç sesli bir erkeği karşılıyordu. Muhtemelen tanışıyorlardı.

"Ash... Jim, bak, Ash geldi!"

Chanyeol Park, duyduğu bu neşeli sesin ardından tüm bu muhabbetleri dinlemekten vazgeçti. Çünkü o kendi nazarında şu an gücünü, hiç sahip olmadığı abisini kaybetmişti. Yüreğinde yapışkan, rahatsız edici bir his hissetti. Hayatında daha önce hiç sevdiği biri ölmemişti. Ölümün bu "sevdiğim birisi artık bu dünyada yaşamıyor," ağırlığını ilk defa hissediyordu. Derin bir nefes aldı, o ara geride konuşulanlar içinde duyduğu kaba bir sözcükle bakışlarını o iri adama tekrar çekti.

"Erkek yosmalarını al da git buradan, hadi."

Adam elindeki anahtarı karşısındaki sarışın oğlana attı ve arkasını döndüğü sıra sarışından Chanyeol'ün kaşlarını havaya kaldırmasına, dikkatle çocuğu izlemesine sebep olacak bir kelime grubu döküldü.

Siyah, Kızıl ve Muz BalığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin