[ syml - where's my love ]
jeon şatosunda o gün, her zamankinden farklı bir hareketlilik vardı.
beyazlar içindeki hizmetçiler, ellerindeki süslemeler ile büyük salonda oradan oraya koşuşturuyor, aşçılar mutfak kelimesinin fazla küçük geldiği yerde kâh tatlılar hazırlıyor kâh krallara layık şeklinde nitelendirilebilecek yemekler yapıyordu. kral jeon, büyük salonun baş kısmında, bir antrenin üzerindeki tahtında kıpkırmızı suratıyla hizmetçilere bağırıp azarlıyordu. eh, kral jeon da kendince haksız sayılmazdı, tek oğlunun ve tek veliahtının düğünün kusursuz olmasını istiyordu.
birkaç hafta önce, halk arasında bir dedikodu baş göstermişti. halkın kurtarıcısı büyük kral jeon'un biricik oğlu, söylenenlere göre kendi cinsinden hoşlanıyordu. onlara göre bu nasıl bir sapkınlıktı! tüm halkın ağzında sakız olmuş bu söylenti elbet civardaki ülkelere ve nihayetinde kral jeon'a ulaştı. kral jeon, kükredi; bir aslandan farkı yoktu o an, yüzü şimdiki gibi kıpkırmızıydı, tombul ve güçlü elleri bir şakaklarını sıvazlıyor bir kıyafetinin yakasını çekiştiriyordu. vezirine bağırdı, hizmetçilere bağırdı, ulaklara bağırdı, yetmedi, büyük kralın öfkesi dinmedi, oğlunu çağırttı.
jeon jeongguk, henüz yirmilerindeydi. babasının yerine geçecek parlak prens olduğundan küçüklüğünden beri özenle yetiştirilmişti. önünden yemeği eksik edilmemiş, tek bir hareketinde önüne onlarca hizmetçi dizilivermişti. okçuluk, müzik, matematik ve pek çok konuda geliştirilmiş, her açıdan mükemmel bir prens hâline gelmişti.
kusursuzluğunu sadece kalbi bozuyordu.
jeon jeongguk, dikkatini çeken şeyin kadınlar değil de kendi cinsi olduğunu fark ettiğinde henüz on yedi yaşlarındaydı. gençti, zengindi, önüne parlak bir gelecek çizilmişti ve erkeklerden hoşlanıyordu. ne büyük bir yanlıştı bu! jeon jeongguk kabullenemedi çünkü kimsenin onu kabullenemeyeceğini biliyordu. çabaladı, güzel kadınlarla ilişkiye girdi, onlarla flört etti ancak işin sonunda kendisi de bunların hiçbir şeyi değiştirmediğini biliyordu.
yıllarca sakladı kimliğini, pek sorun olmamıştı, ara sıra kadınlara kur yapıp halk arasında, "ah, prens jeon'un avında kimin olduğunu biliyor musun?" şeklinde söylentilerin yayılmasına müsaade etmişti. fakat bir gün, en büyük kâbusu kapısını çalmış ve hayatını tepetaklak etmeye yemin etmiş gibi kapıdan içeri girmişti.
jeon jeongguk, nasıl olduğunu bilmiyordu, kimin ilk önce bu dedikoduyu öne attığını, nasıl her yerde yayıldığını ve babasına ulaştığını bilmiyordu. tek bildiği; babası, şakaklarında belirginleşen damarla ve kıpkırmızı yüzüyle onu huzuruna çağırdığında ve söylentileri durdurmak adına babasının yakın bir arkadaşı olan, komşu ülkelerden birinin kralının kızıyla evleneceğini söylediğinde kabul etmemek gibi bir şansı olmadığıydı.
hazırlıklara hemen başlandı ve onlarca ülkeden yüzlerce soylu, büyük düğüne davet edildi. düğün gününden iki gün önce kral kim, kızı ve büyük oğlu ile şatoya konuk olarak geldi. onlara göre talih kuşu başlarına konmuştu! bu evlilikle, arkadaşlıkları ve müttefiklikleri uzun yıllar boyunca mühürlenecek ve halk ile ülkelerin güvenliği sağlanacaktı. ne de güzel bir şanstı bu!