Yasaklı - 1

217 16 124
                                    

Beklettiğime değmiştir umarım. İyi ki doğdun. :) uwumish

Size bir tavsiye, asla ve asla veziri olduğunuz adamın oğluna aşık olmayın. Hem de asla. Çünkü sonunda benim kadar şanslı olamayabilirsiniz. Hikayem şöyle başladı :

Lawrence Sarayı'na altı yaşımdayken gelmiştim. Kralın karısı henüz ölmüştü. Ülke yastaydı. Bense ailemden, ülkemden koparılmıştım. Bilmediğim bir yerde esirdim.

Bana ilk ay sadece ayak işleri yaptırılmıştı. Bir gün aşçının peşinden krala ve prenslere yemek götürürken görmüştüm onu. Adı Dean'miş. Prens Dean...

O güzel giysileri içinde rahat koltuğunda oturup küçük kardeşi Sam'i gıdıklıyor ve o güldükçe o da gülümsüyordu. Bu bana ağabeyimi ve küçük kardeşlerimi hatırlatmıştı. Onları özlemiştim.

Prenslerin yanından ayrıldığımızda aklımda hala onun yeşil gözleri vardı.

Yarım saat kadar sonra ben bulaşıkları yıkarken arkamdan bir tıkırtı gelmişti. Mutfakta yalnızdım ve korkmuştum. Korkarak arkama döndüm ve yine o yeşil gözleri gördüm. Parmak ucuna kalkıp tezgahtaki turtayı almaya çalışıyordu.

Prens beni fark edince "Psst. Gelsene." dedi. Elimi kurulayıp yanına gittim. "Merhaba. Adım Dean. Bak şimdi, benim birkaç gün sonra doğum günüm ama kutlamaya şimdi başlamak istiyorum. Şimdi bana yardım et de şu turtayı alalım. Eğer yardım edersen seni de partime davet ederim."

Ben ondan yaklaşık bir buçuk yaş büyük olduğum için boyum daha uzundu. Uzandım ve tabağı ona verdim. Prens gülümsedi ve yere oturup büyük lokmalarla turtayı yemeğe başladı. Hayranlıkla ona baktım. Bu kadar hızlı yemek bir yetenek falan sayılmalıydı.

Prens Dean bana bakıp "Ne bakıyorsun öyle? Otursana yanıma." dedi. Dizlerimi kırarak oturdum. Prens tabağını bana uzatıp "İster misin?" dedi. Ağzı gözü turta olmuştu. Benimle yemeğini paylaşması garip gelmişti çünkü aylardır sadece artıkları yiyebiliyordum. Yavaşça başımı salladım. Prens gülümsedi ve çatalı turtaya batırıp bir parçayı aldı. Bana uzatırken kıkırdadım ve parçayı yedim. Aylardır ağzıma giren en güzel yemek bu olmalıydı.

Prens beni hala elleriyle beslerken ve ara sıra da kendisi yerken turtayı, kardeşi Sam ve daha çok annesi hakkında konuşuyordu. Turta bitince Prens ayağa kalkıp benim de kalkmama yardım etti. "Adın ne demiştin?" Gülümseyip "Adım Castiel, prensim." dedim.

Prens Dean gittiğinde yüzümde büyük bir gülümseme vardı. Sanırım arkadaş falan olmuştuk. Ben işime devam edecekken aşçıbaşı gelmişti. Sinirle "Kralla prenslerin turtası nerede?" dedi. Tam cevap verecekken beni yakalarımdan tutup kaldırdı ve "Sen mi yedin çocuk?" dedi. Ama cevap vermeme izin vermeden beni yere atıp tekmelemeye başlamıştı bile. Altı yaşımdaki bedenimin bu kadar ağır bir dövülmeyi nasıl kaldırdığını bilmiyordum ama bir şekilde birkaç saat sonra hala ayaktaydım ve iş yapıyordum. Lakin beni artık prenslerin yanına göndermiyorlardı. Kanlı ve morarmış yüzüm küçük prensi korkutabilirmiş.

Bazı yaralarım hala kanıyordu. Onları nasıl durduracağımı bilmiyordum. Sadece ara sıra bir parça kumaş bastırıyordum o kadar.

Birkaç gün sonra mutfağa bir adam gelmişti. "Aşçıbaşı! Senin burada çalışan bir çocuk varmış. Nerede o?" Merakla başımı kaldırdım. Aşçıbaşı beni işaret edince elimdeki tabağı bırakıp başımı öne eğdim.

Gelen adam "Bu çocuğun hali ne usta? Kavga mı etti ne oldu?" dedi hayretle. Aşçıbaşı "Veliahtımızın turtasını yemiş. Verdim cezasını merak etme." dedi. Hala o turtayı Dean'le yediğimi söylememiştim. Ona da zarar vermelerini istemiyordum. Eğer bir turtayı yedim diye bana böyle yaptılarsa kim bilir ona ne yaparlardı.

YasaklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin