vedalar hiç olmasın

30 7 3
                                    

vedalardan nefret edip her zaman ayrılmak zorunda kalanlara ithafen.

•••

23 Aralık, 2017

Havanın serinliğine hiç aldırış etmeden verandadaki sallanan sandalyede oturuyor, sol elimdeki ince uçlu kurşun kalemle defterimi karalıyordum. Rüzgârın hafif dokunuşu bedenimde bir ürperti hissi uyandırmıştı. Ellerim, "Artık yeter Işıl, donuyoruz. İçeri geç öyle devam ederiz!" dercesine tir tir titrerken beynimi kandırarak üşümediğime inandırmaya çalışıp, üzerimdeki siyah kabana daha sıkı sarındım.

Soğuk yanaklarımla birden buluşan sıcacık dudaklar bir anda ürkmemi sağlayıp düşüncelerimi süpürürken kendime gelip gülümseyerek sevgilime baktım, "Ne zaman geldin Ege? Bir çıt bile çıkarmıyorsun, korkuttun gerçekten."

Dudakları kadar sıcak bir gülümsemeyle bana bakarken kahverengi gözleri mutlulukla kısılmıştı. Tanrı'ya bana bu güzel manzarayı izleme şansını verdiği için binlerce kez şükredebilirdim.

"Ben geleli on dakika olmuştur aslında, biraz anneciğimle sohbet ettim. Bir de düşlerimi süsleyen güzel tavşanı bir göreyim istedim. Aslında tamamen senin için geldim." Dudaklarını diliyle ıslatıp kaşlarıyla defterimi işaret etti, "Ama benim küçük ressamım kendisini çizimine o kadar kaptırmış ki sesimi duymadı."

Ege yanımdaki sandalyeye oturduğunda yanaklarımın istemsiz bir şekilde alev aldığını hissederken defterimin kapağını kapatıp gizlemeye çalıştım. Gecenin bu saatinde aptal bir âşık gibi onu çizdiğim düşüncesi bana bile garip gelirken vereceği tepki ve dalga geçecek olma düşüncesi beni geriyordu. Zihnimi okumuş gibi bana doğru yaklaştıktan sonra, dudaklarımızı buluşturduğunda havanın serinliğine rağmen cehennem ateşinde yanıyor gibi hissetmiştim.

O anki boşluktan yararlanıp defterime uzandığında, çoktan ellerimle gözlerimi kapatıp kaderime razı gelmeye başlamıştım. İlahi bir tonda gibi gelen kıkırdaması her seferinde içimde kelebeklerin uçuşmasını sağlıyordu.

"Tahmin etmiştim... ancak sen, bu soğukta beni resmedecek kadar deli olabilirsin."

Sesini işittiğimde gözlerimi açıp, çattığım kaşlarımla birlikte ifadesini incelemeye başladım.

"Ne alakası var yâhu? Çizmek istedim ve çizdim işte. Gayet de güzel oldu."

Tekrar bir kıkırdama duyulduğunda çenemde hissettiğim kemikli parmaklar sayesinde donakalmıştım. Baş parmağı dudaklarımın üzerinde iç gıdıklayıcı bir biçimde gezinirken yutkunup, gözlerine bakmayı sürdürdüm.

"Bu kadar asi olma, sürprizden vazgeçmemi mi istiyorsun?"

Kadife tonundaki sesi kulaklarıma usulca dolarken meraklı bakışlarım her zerresinde geziniyordu. "Ne sürprizi?"

Başını sallayıp dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra defteri kolunun altına koyup, diğer eliyle parmaklarımızı birbirlerine kenetlemişti. Şaşkın bakışlarıma karşılık yüzünde saf bir gülümseme vardı. "Hadi, gidiyoruz." Yerinden kalkıp benim de kalkmamı sağladığında kahverengi saçlarının sokak lambası eşliğinde karamel rengi bir hâl almasını izliyordum. Elini daha sıkı tuttuktan sonra ayaklarımızın altında ezilerek saflığını kaybeden karların beraberinde onu takip ediyordum. Nihayet arabaya ulaştığımızda içeri geçmeden önce son bir ciddi bakış daha atmıştım.

Bakışlarımı yakalayamadan arabaya bindiğinde ben de yolcu koltuğuna geçip sırtımı yumuşak koltukla buluşturup kemerimi taktım.

Arabayı çalıştırmasının ardından başımı cama yaslayıp gökyüzünü izlemeye koyulduğumda bu kadar az yıldız görünmesi buruk bir his yaratıyordu içimde. Başımı sokaklara geri çevirmemin ardından içimde nereye gideceğimize dair olan çocuksu ve sabırsız bir merak hakimken heyecanlanıp Ege'ye geri döndüm.

"Sahi, nereye gidiyoruz cidden?"

Kahkaha atıp bakışlarını tekrardan bana sabitlediğinde vereceği cevabı bekliyordum. "Sence söylersem sürpriz olmuş olur mu?"

İnatçı yapısından dolayı söylemeyeceğini anladığımda ısrar etmekten vazgeçip dışarıyı izlemek üzere başımı cama çevirdim.

Ege ile birlikte okuduğumuz lisenin önünden geçtiğimizde aklıma gelen anılarımızla gülümsedim ve tatlı bir tonda tanıştığımız gün ona dediğim şeyi taklit ettim. "Kıvırcık saçların seni sevimli kılıyor, onları düzleştirip tatlılığını neden maskelersin, anlamıyorum."

Ona döndüğümde dudaklarının iki yana doğru kıvrılmış olduğunu gördüm. Dudaklarını aralayarak beklediğim cümleyi söyledi, "Senin yüzündeki küçük benler de tanrının öpücüğü gibi duruyor, neden kapatıcı sürüyorsun anlamıyorum."

Birbirimize gülümseyerek baktığımızda onun da benimle aynı şeyi düşündüğünü biliyordum. Biz birbirimizi farklılıklarımızla birlikte seven bir ikili gibi olmuştuk. Çocukluğun acımasız duygularıyla bizimle dalga geçen çok kişi olsa da, birbirimizden hiç kopmayıp her şeyin üstesinden gelmiştik. İki kırgın çocuk birbirleriyle tanışıp, kapanması güç olan yaralarını birlikte sarmışlardı.

Kötü düşünceler aklıma gelirken küçük bir gözyaşı yanağımı gıdıklarken vitesin üzerindeki elini tutup birbirimize verdiğimiz ilk sözü söyledim, "Ne olursa olsun... ama vedalar hiç olmasın."

O güzel sözden sonra neden böyle oldu hiç bilmiyorum. Yoldan çıkmış kırmızı bir araba, kontrolünü yitirmiş vaziyette üzerimize gelirken gözlerim korkuyla büyümüş, Ege'nin ismini haykırıyordum. Arabanın farları yaklaştıkça gözlerimizi kör ederken Ege, direksiyonu sola kırmaya çalışsa da hiçbir işe yaramamıştı.

Çığlıklarım arabanın içinde yankılanırken, başımın cama çarpmasıyla her yer, yıldızları görebileceğim kadar karanlığa bürünmüştü. Bedenimin her yeri acıyla kıvranıyordu. En son Ege'ye sesimi duyurmak, bir şeyler söylemek istedim. Ama ben bile duyamadım sesimi...

Tanrı'm, bu... Bu, hikâyenin sonu değildi, değil mi?

•••

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 28, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

hoşça-kalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin