Yüreğime inen hisle aniden irkildim. Biliyordum bu bıçak derbesinden sonra öleceğimi. Ama bu çileden asla kurtulamayacağımı, acı hayatıma asla son veremeyeceğimi de biliyordum. "Hoşçakal dünya.."diyebildim son nefesimde. Sadece 'Hoşçakal dünya'.
Soğuk. karanlık ve boşlukta tek yapabildiğim beklemekti. Sessizce beklemek... Gözlerim açıldı ve etrafıma baktım. Hastane odalarının birindeydim. Doktorun "Yaşıyor!"diye bağırmasıyla. Lanet olsun diye geçirdim içimden. Aynı sesler, aynı sahne ve aynı koku. Defalarca denemeştim, sonuçları başarısız denemelerden usanmıştım, ama hayatın acısına alışamamıştım. Üvey ebeveynlerin bana umursamaz ama kızgın bakışlarından da bıkmıştım. Beni yanlarında tutmalarının tek nedeni yüzyıllar önce verilmiş bir söz ve efsanevi bir yenilgiydi. Ama benim umrumda değildi, BIKMIŞTIM! Gözlerimden dökülen yaşlara engel olamadım ve kolumdaki serumu takmayarak camdan dışarı baktım. Hala aynı renksiz dünya, hala hastanenin sessiz odalarında kulağıma dolan tik tak sesleri. Geçmişi silme arzusuydu sadece değişen ve her defasında daha da büyüyen. Verdikleri sözleri ve kurban ettikleri şeyleri geri almak istiyordum. Ama iş işten geçmişti. Geriye sadece ben ve tik taklar kalmıştı. TİK TAK Tik Tak tik tak...
Ve durdu... O ses durmuştu. Beni gıcık eden o sesin durduğuna sevinmeli miydim yoksa nedensizce durduğu için korkmalı mıydım? AAAaAaaaaaaaa!!!! Artık ben bir hiçtim. Bana anlam ifade eden her şey ellerimden kayıp gidiyordu ve ben hiç bir şey yapamıyordum.
Kapı açıldı ve içeri üvey annem girdi "İyi misin Rose?"diye sordu donuk bir sesle. Cevap vermedim. "Cevap ver bana!"diye bağırdı ve kolumdan tuttu. "İyi değilim! İyi değilim tamam mı? Hayatı boyunca değer verilmeyen birinden nasıl iyi olmasını beklersin!?"dedim bende. "Yanımızda kalman sana yetmedi mi?!"dedi üvey annem. "İyiki bir iyilik yaptınız! Keşke beni sokakta bıraksaydınız! Belki o zaman daha mutlu olurdum."dememle tokatı yemem bir oldu. "Büyüklerinle nasıl böyle konuşursun terbiyesiz, ahlaksız! Eğer o verdiğimiz söz olmasaydı çoktan.."dedi ve sözünü keserek "Çoktan ne ha? Çoktan ölmüş mü olurdum? Denedim ama olmuyor görmüyor musun?!? Sizden de Zit olmaktan da nefret ediyorum!"diye bağırdım. "Son Zit olman bizim suçumuz değil!"dedi ve bir tokat daha attı. "Yetti artık!"diye bağırdım ve "Merak etme benden kurtulacaksın."diyerek camı açtım. "Yapma."dedi. Kafamı iki yana sallayarak "Hayır. Hayır yapacağım."dedim ve kendimi camdan aşağı attım. Ölmeyeceğimi bile bile yapmıştım bunu. Sonsuz yaşam benim lanetimdi. Zit olmamın tek iyi yanı yaralarımın kendi kendine iyileşmesiydi. Ama üvey annem bana söylemiyordu zitlerin güçlerini. Zaten tek özelliğim son zit olmak değil en güçsüz Zit olmaktı. Hayatıma tekrar kahrederken yere çarptığımı ve siyah kanın vucüdumdan tüylerimi diken diken edicek derecede soğuk bir şekilde aktığını hissettim. O an ilk defa bir şey gördüm boşluktan başka... Saati gördüm. Sesini kesen o saati gördüm. Tik takların fısıltıya dönüşmesini duydum. Son bir tik sesi çıkardı ve "Zamanın bu dünyada bitti."dedi. Ve Mavi Yılın Düşüşü dedikleri efsanevi imkansızlığı gerçekleştirdim. Her şey o zaman başlamıştı zaten. Aklımdan çıkmayan o korkunç görüntüler de o zaman girdi gözüme. Zit'lerin bir efsanesi vardır Mavi Yılın Düşüşü diye. Eğer bir Zit gerçek dünyada ölmeyi becerirse Mavi Zit olur. Mavi Zit'ler en güçlü ırktır. Mavi Zit olunca nereye gidileceği bilinmemektedir ama şimdi ben öğreneceğim. Hayatımda ilk defa iyi bir iş becerdim! Adrenalin hormonu yüzümde istemsiz bir gülümseme yaratmıştı. Benim hayatım şimdi başlıyordu. Kendimi tutamadım ve bir kahkaha attım. Ve bir tane daha. Gülmemi tutamıyordum ta ki grilikler içerisinde yalnız olduğumu fark edene kadar. İleride loş mavi bir ışık vardı ve ben de oraya yaklaştım. Paslanmış bir tabela da "Hoşgeldin İlk Mavi Zit" yazıyordu. Yazıya dokunduğumda hepsi çöktü ve öksürmeme neden olan bir toz bulutu oluştu. Evet daha önce kimse başaramamıştı. İlk mavi zit bendim. İşte buda ilk Mavi Zit'in efsanesiydi. Bu benim efsanemdi.
