°corby-choi wp sohbeti°
choi: neden konuşmuyorlar?corby: ah bir bilsem güzelim, bir bilsemm
choi: böyle olmayacak bence onları yalnız bırakmalıyız
corby: jackson' a güvenmiyorum sinirlenir ısırır adamı
sonra kopuk kulağıyla jaebum' u hastaneye taşırız
choi: ABARTMAA
corby: aBARTMIYORUM AŞISI YOK BUNUN
choi: öff tamam ama odadaki bu ölüm sessizliği beni korkutuyor
corby: gel yanıma otur bebeğim, korkmazsın ;))))
choi: tekli koltuktasın gerzekkkk
corby gördü
choi: yah!!! kapat o bacak aranı aptal!!
cidden arsızsın!!!
-choi çevrimdışı-
¥
corby yediği görüldüyle birlikte telefonunu kapatıp genişçe sırıttı. karşısında yanakları kızarık bir şekilde ufak sandalyenin üzerinde oturan youngjae' in dikkatini çekebilecek oktavda öksürdü.
"eh, cenazeye mi geldik! konuşsanıza." metal yüzüklerle dolu parmaklarını havada savurup diğerlerinin silkelenmesi için uğraştı. başaramadı.
"neden geldiniz?" ortaya dökülen ruhsuz ses evin sahibi jaebum' dan başkasına ait değildi. dışarıdan beton gibi olsa da içindeki titremelerinin haddi hesabı yoktu genç adamın.
"konuşun, anlaşın diye." aptal mısın dercesine ima katmıştı sesine corby. jaebum ise omzunu silkmekle yetindi. masaya uzattığı ayaklarını indirmeden koltuğun kenarındaki paketten bir dal çıkarıp tutuşturdu.
ilk dumanı dişleri arasından sızdırırken "kiminle?" diye sordu. ardından varlığıyla yokluğu birmişçesine duvara yapışmış jackson'ı işaret etti.
"ben kimseyi göremiyorum." jinyoung dalga geçermişcesine konuşan jaebum' a karşılık sinirle kahkaha atmaya başladı. koltuktan öne atılıp kara gözlerini evin sahibine dikerken "senin gevşek ağzını sikerim ım!" diye kükredi. koluna sarılıp onu geri çekmeye çalışan yugyeom'u gözü görmüyor, boynundaki damarları ise bu boktan duruma karşılık iyice şişiyordu.
"önce aldatıp şimdi de üste çıkar gibi dalga geçmeyi bırak!" her an yumruklarını savurabilecekmiş gibi tetikteydi jinyoung. çocukluk arkadaşı olmasına rağmen içinde jaebum' a karşı biriken öfkenin haddi hesabı yoktu.
jaebum umursamazca dizinin üstündeki küllüğe bastırdı sigarasını. sakinliği salondaki havayı iyice geriyordu. öyle ki bambam bile bir köşede oturmuş olacakları izliyordu.
"konuşacak bir şeyin olmamasına karşı ne bu gerginliğiniz onu anlamıyorum." gözlerini kapatıp başını geri yatırdı. yorulmuştu. herkese yalan söylemekten ve bunları devam ettirmekten çok yorulmuştu jaebum. şu an tek istediği salonunun bir an önce boşalması ve kendini yorana kadar baterinin başında öfkesini kusmaktı.
gözlerini kapayıp onları duymazdan geldiğinde gideceklerini sandı ancak çok özlediği canının sesi kulaklarına sızdığında içindeki sular kaynamış, yüzünü buruşturmuştu.
"aldattın mı beni?" jackson'ın kırık sesi ortamdaki çeneleri kapatmaya yetmişti. dikildiği duvara iyice bastırdı sırtını ve dizleri üzerine çöktü. zavallıydı, öyle hissediyordu.
"aldattım." dilindeki bıçakların boğazını keseceğini bile bile yutkunarak söyledi jaebum. hala gözlerini açmamıştı.
"keyfim kaçtı," ağzında iğrenç bir tat varmışcasına dilini damağına vurdu corby. "yalanlarınız bok etkisi yaratıyor ağzımda." diye devam etti.
"ya şimdi gerçekleri anlat jaebum ya da şu çocuğu bir daha görmemeyi göze alarak sus!" sertti, tek amacı jaebum'un aklını başına getirmek ve eski grubunu tekrar bir arada görebilmekti. tabi fazladan bir choi' yle birlikte.
"gerçekler yoruyor diye yalana sığınma," jackson bir kez daha dudaklarını araladığında gözleri dolmuştu.
"ben bunu hak etmedim çünkü."
jaebum masadaki bacaklarını indirdi. omuzları çökercesine küçüldü koltuğunda.
"hak etmedin." başını iki yana sallayıp gözlerini ovuşturdu. "sen hep yıldızları hak ettin jackson." gözleri şimdi sadece sulu kahvelere odaklanmıştı. "sen sadece sahnenin yıldızı olmayı hak ettin, bunu elinden alamazdım." acıyla buruştu bu sefer yüzü.
jackson yanaklarına çarpan yaşlarla eş zamanlı olarak dizlerini bastırdı zemine. jaebum' u anlamak onun için hep karmaşık olmuştu fakat ilk kez bu kadar kördüğümün içinde bulmuştu kendini. çünkü jaebum'un ona bakan gözleri yıldızlarını düşürmüştü. oysa ki jackson' a ne zaman baksa ışığından bulaştırır ve küçüğünün de kendi gibi parlamasını sağlardı.
"benden ne saklıyorsun j-jaebum? neden aldattığına inanmam için bu kadar zorluyorsun?" sesi asla yükselmedi esmer olanın. en ufak fısıltısı bile gürültü yapıyordu ya ortamda, o ayrı.
"gözümle gördüm, gözümle o kıza nasıl sarıldığını gördüm ama yine de inkar etmeni istiyorum. yalan söyle istiyorum, onu da yapmıyorsun!" avuç içleri yukarı bakarken çaresizce ellerini kaldırdı.
"sorun babam mı?" yanaklarındaki yaşların izi sürekli yenileniyordu jackson' ın. jaebum çenesinde takılı kalan damladan çekemedi kendini. esmerin sorusuna karşılık onaylarcasına başını salladı.
"seni tehdit mi etti?" diye sordu bu kez. jaebum bir kez daha sessizliğini bozmadan onu onayladı. jackson' ın sindiremedikleriyle cansız parmakları yanaklarına çıktı. sertçe tüm ıslaklığı sildi ve kızarık burnunu çekti. duvardan destek alarak yerinden doğrulduğunda odadaki diğer gözler merakla onu izliyordu. bileğindeki zincire sürttü tırnak ucunu. kimseyle göz teması kurmadan evden çıkmak için kapıya ilerlediğinde jaebum yerinden ayaklanmıştı.
fakat planladığı adımlarını jackson sekteye uğrattı.
esmerin bedeni kapının önünden kaybolmadan önce söyledikleri jaebum' un mecazen devrilmesine sebep oldu.
"tek hayalim sandığın oyunculuğu bırakıyorum. bilmeden elimden aldığın hayalim ise çoktan yıldızlarını bana söndürmüş." kapı kapanmadan önce çatlayan kırık sesiyle devam ettirdikleri odadaki herkesin dilini düğümlemişti.
"senin de babamdan bir farkın kalmamış lim jaebeom."
¥