kan ve çığlıklar

184 7 8
                                    




1 Mayıs 1977

Elinde taşıdığı pankart çubuğunu biraz daha kaldırarak yürümeye devam etti eylem alanına doğru ilerlemeye. İnandığı güzel günlere bir adım daha atıyordu sanki yaklaştıkça, davasının arkasında daha da dikleştiriyordu bu umutlar onu. İleriden gelen işçilerin coşkulu sesine davul ve zurna sesleri eşlik ediyor, arkadan arkadaşlarının söylediği marş duyuluyordu. Ağırlığı yüzünden elinden bir kez daha kayan çubuğu tekrar yükseltip arkadaşlarının son ses söylediği marşa katıldı. "1 Mayıs, 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı! Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkın bayramı!" Marşın ritmiyle kalkıp inen pankartları indirmeye, her taraftan atılan sloganları dindirmeye hemen ilerisinde geçmelerine engel olan görevliler bile engel değildi. Bugün, işçinin bayramıydı. Emekçinin günüydü ve onların yanında olmalarına engel olmak için insandan bir duvardan çok daha fazlası gerekirdi. Haftalardır, hatta belki de aylardır hazırlık yapıyorlardı arkadaşlarıyla. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüyor, binbir emek veriyorlardı. İtişmeler arasında kulağına parça parça konuşma yapan DİSK başkanının sesi ulaşıyor hemen sonra sesi duyulmaz oluyor önündeki zabıtalardan aldığı bir darbenin acısını hissediyordu sadece. Atılan bir sloganın bitişini başka bir slogan tamamlıyordu. Bu hengame içerisinde olayların çok başka bir yere gideceğini anlamak için müneccim olmasına gerek yoktu. Tüm bu neşenin yanında ortamda garip bir huzursuzluk havası yayılıyordu etrafa. Geriye doğru çekilirken de böyle düşünen tek kişi olmadığını anlamıştı ancak buradan ayrılmaya niyeti yoktu. Kolundan çeken arkadaşının aksine öne doğru ilerlemeye çalışması omzundan yakalanmasıyla kısa bir duraksamaya sebep oldu. "Burası çok karışacak Alper, gidelim." Başını hissettiği adrenalin yüzünden gereğinden fazla sağa sola sallayarak omuzlarından kavradı arkadaşını, kendine yaklaştırıp kulağına eğildi sesini duyurmak için. "Gitmek olur mu lan? Oradakiler bizim..." Cümlesini tamamlamasına engel olan etrafta yankılanan bir el silah sesi oldu ve her ses anlaşmış gibi kesildi, etraf sessizliğe bulandı.

Sessizlik gerginliği büyütürdü, insan olduğundan daha fazla tehlikede hissederdi kendini. Müthiş bir sessizlik, kısacık bir an birbirine bakan insanların panik dalgasına kapılmalarına yetmişti. Taksim alanında az öncekinden daha fazla gürültü yükselmeye başlamıştı ve bu sefer ulaşmak istedikleri alandan marşlar ve gülüş sesleri yerine çığlıklar geliyor, insanlar akın akın bir yerlere koşturuyorlardı. Birkaç kez daha ateşlenen silahla iyice panikleyen halk ve etrafta rastgele yaylım ateşi açan silah sesleri.

Öbür tarafta ne olduğunu merak eden arkadaşlarıyla insan duvarını aşmayı başardıklarında ne olduğunu anlamak için etrafına bakıyordu çaresizce. Haklarını almak için gelen insanlar korkuyla haykırıyor, kimisi asla hak etmediği mlümle tanışıp boylu boyunca yere uzanıyor. Polis sirenlerinin sesi silah seslerini ve çığlıkları bölüyor, koşan insanlar birbirine çarpışıp duruyorlardı. Bu canlı arbedede yere düşen insanlar vardı, kalkmak şöyle dursun başlarını kaldıracak fırsatı bile bulamıyorlardı. Yaralanan bedenlerden etrafa yayılan ağır kan kokusu burun direğini sızlatırken tekrar kolundan çekiştiren Nevzat'a baktı, gitmek istediği her halinden belliydi. Kendisini götürmesine izin verirken alana giren su tanklarını ve canlı cansız demeden ezdiği insanları görmemek için arkasına bakmayı bıraktı. Ancak neden burada olduğunu düşününce durdu, buradan gitmeyecekti. Belki yapabileceği bir şey yoktu ama kaçmayacaktı da. Kolunu dostunun elinden kurtarıp gerisin geri döndü. Kendini attığı olaylar arasında kah bir sağcıyla karşı karşıya geliyor, kah bir polisin jopunun acısını tadıyordu. Kollarından tutulup bir polis arabasına bindirilmesinden önceye dair hatırladığı tek şey, buradan kaçması için onu uzaklaştırmaya çalışan Görkem'in yüzüne geçirdiği kafasıydı.

ne yazdım bilmiyorum, neden yazdım bilmiyorum, sadece yazdım.

Sevdan Bir Ateş (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin