Jisung
Binanın kapısından çıkmadan önce danışmadaki tatlı noonaya başımla selam verdim. Alnıma düşen saçlarımı bunalmışlıkla geriye ittirirken terden üstüme yapışan tişörtüme iğrenir gibi bir bakış attım. Bir an önce eve gitmek ve kendimi soğuk suyun altına atmak istiyordum.
Telefonumu çıkarıp airpoda bağlarken rastgele bir şarkı açtım ve unutmadan Chenle'ya dersten çıktığımı haber verdiğim bir mesaj attım. Bu aralar beni öncesinden daha fazla merak eder olmuştu. Dersten çıktığımda haber vermemi istiyor, unuttuğumda dakikalarca trip atıyordu. Sürekli dans ederken dikkatli olmamı söylüyor, yanlışlıkla bir yerimi incitsem annemden daha çok azarlıyordu.
Eh, hoşuma gitmiyor desem yalan olurdu.
Çalan telefonumla kulağımdaki şarkı duraksarken adımlarımı yavaşlattım ve cebime sıkıştırdığım telefonu çıkardım. Jaemin hyung arıyordu. Büyük ihtimalle yeni bir video oyunu almıştı ve benimle oynamak istiyordu ama ben oldukça yorgundum. Bu yüzden önce telefonu açmamayı düşünsem de söz konusu Jaemin hyungdu işte. Cevap alana kadar aramayı kesmezdi, tanıyordum.
“Efendim hyung?”
“Sung~ Neredesin?” Sevimli çıkardığı sesiyle hafifçe güldüm. “Eve varmak üzereyim hyung. Bir sorun mu var?”
“Hayır, hayır. Bir sorun yok. Sadece sıkıldım ve çocukları buraya çağırdım. Sende gel lütfen~”
Dudaklarımı büzdüm ve bir süre düşündüm. Cidden fiziksel olarak yorgundum ve bir an önce duş alıp uyumak istiyordum. “Nana~ Bugünlük affet beni. Derste çok yoruldum. Hem duş almam gerekiyor.”
Cevap beklerken karşı taraftan sadece fısıltılar duyuyordum. Hatta bir ara Chenle'nun mızmız yunus sesini duyduğuma emindim. Bu kaslarımın gevşemesine ve istemsizce gülümsememe sebep oldu. Doğrusu, sadece iki gün görüşmemiştik ve onu özlemiştim. Diğer çocukları da özlemiştim ama... Onu daha çok işte.
Jaemin hyung hala cevap vermemişti. Beklemekten vazgeçip yavaş yavaş yerine gelen enerjimle konuştum. “Hey~ Pekala hyung. Gelirken bir şey almamı ister misiniz?”
“Yah! Sen bir tanesin Sung! Bir şey istemiyoruz. Sen gel yeter~” Kısaca onaylarken aramayı sonlandırdım ve yüzümdeki gülümsemeyi silmeden derin bir nefes verdim.
Onları görmek yorgunluğumu geçirirdi. Evet... Kesinlikle.
_____________
Jaemin hyungun ve ailesinin şirin bir binanın ikinci katındaki dairesinin önüne geldiğimde uyumamak için kendimi çok zor tutuyordum. Cidden bugün fazlaca yorulmuştum ama bunu içeridekilere belli etmemeliydim. Buraya eğlenmeye gelmişlerdi.
Yine de zili çalarken kapının eşiğine omuzumu yaslamadan edemedim.
İlk önce içeriden bir patırtı duydum. Daha sonra ise “Ben açarım!” diye bağıran bir ses. Bir yunus sesi. Sarışın bir yunus... Beklediğim gibi kapıyı Chenle açmıştı. Beni görünce yüzündeki geniş gülümseme hafifçe düşer gibi oldu ve gözlerine de endişe kırıntıları yerleşti. Anında kolları bana uzanırken daha fazla endişelenmemesi için gülümsedim. Bedenimi kolları arasına bıraktım ve alnımı yorgunca omuzuna vurdum. Gözlerimi de kapatırken kolları belimi sıkıca sarmıştı.
“Solgun gibisin. Hasta olmayıp sadece yorulduğuna emin misin Nane Şekeri?”
Onaylar gibi bir mırıltı çıkardım ve başımı biraz daha boynuna yaklaştırırken sarılışına karşılık verdim. Kalp atışlarını buradan bile hissedebiliyordum. Aslında o kadar kötü göründüğümü düşünmüyordum ama bu Dole'ydi işte. Hafifçe güldü ve bir eliyle kapıyı kapattıktan sonra duruşumuzu bozmadan bizi salona doğru yürüttü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance With Me | Chensung
FanfictionMrPark: Zhong Chenle. Eğer o kursa benimle gelmezsen bir daha asla senin yanında dans etmem.