Medyadaki şarkıyla okumanızı tavsiye ederim...
************************************Kitaba başlama tarihinizi yazmayı unutmayın. ➡
************************************Hayat neydi? Hayatın anlamı, amacı neydi insanlık için?
Hayata anlam katan bizleriz, yarınımızı farklı kılmak için yaptığımız ne varsa hayatın anlamı da o'dur. Başkalarının sunduğu hayatı yaşamak yerine kendi hayatımızı yaşayabilmek. Peki, kaçımız bunu başarabildik ya da başarabiliyoruz?
Hayatın anlamını herkes farklı algılıyor. Algılarken de geçmiş yaşanmışlıklarını, birikimlerini kullanıyor. Yani herkes için farklıdır hayatın anlamı ne ararsan o'sundur. Anlamak, hissetmektir, bencillikten uzak bir yerde kendin olmaktır, özünde olanı ortaya çıkarmaktır. Yaşam bir zorunluluktur gördüğünden, anladığından çok daha ötedir.
Düşünceler, duygular ve olasılıklar serisi, yaşam şartları ve dayatmacı çevresel faktörlerin kuşatması altında inleyen toplumlar...
Hayat genel bir tanıma oturmaz, nedir hayat sorusunun en geçerli cevabı bildiğin şeydir, idrak ettiğin kavradığın kadarı, ötesi ise bir sistir.
Yaşamak istediğimiz şeyler uğruna yaşamak istemediğimiz bir yığın saçmalığı yaşamak zorundayız. Anlamsızın içinde kendimizi anlamlı tutmaya çalışan bir yığın insanlarız sadece...
Aslında kısa bir öyküdür hayat... Uğruna uzun acılar çektiğimiz, az bir zamandır tadını çıkarabileceğimiz. Hayat onun anlamanı bir gün bulabilmek uğruna koşuşturacak kadar uzun değil. Her gününü dolu dolu yaşamak gerekir, o bir gün geldiğinde zaten bir anlam bulmuş olduğunun farkına varacağız. Hayatın anlamı anlamsızlıklarında saklı, kendinden kaynaklanan bir anlamı yok. Her şey zıttı ile var olur. Fazla anlamlandırmaya gerek yok doğuyorduk, büyüyorduk, ölüyorduk. Hepsi bundan ibaretti. Mutlak bir yaşam yok, dünyadan silinip gidiyorsun. Var olmak ve varlığını genler aracılığıyla bir sonraki nesile aktarmak. Hayata yüklediğimiz diğer tüm anlamlar bizden kaynaklıdır ve bizim için hayatın anlamıdır. Hayatın kendisini bağlamaz.
Hayat bir haykırıştır duymasını ve yaşamasını bilip, sesimizi kesip dinlersek. Bizler sadece döngünün bir parçasıydık. Dünyanın bir çarkı var ve yarın çok geç olabilir...
*****************************
Yatağımda öylesine uzanmış tavana bakıyordum. İnsanın bu şekilde hayatını sorgulaması gerçekten içler acısı bir durumdu. Babamı hiç tanımamıştım. Küçükken annemin karnındayken bizi terketmiş. Simasını bile bilmiyorum. Annemi de yedi yaşımda kaybetmiştim. Annemi ve kokusunu ne olursa olsun unutmam. Ortada kaldığım için bana devlet sahip çıkmıştı. Yurtta kaldığım zamanlar, itilip kakılmalarım, karanlıkta ve soğukta uyutmaları, yemekleri anne yemekleri gibi olmaması, televizyon yasağı, istediğinde duşa girememen... Zamanında çok canımı yakan şeylerdi. Bazı çocukları yeni aileler evlat edinirlerdi. Ve beni kimse görmemişti. On sekiz yaşıma kadar...
Reşit olduktan sonra yurttan ayrılmamamız gerekiyordu. Çünkü yurda her sene terkedilmiş, aileleri tarafından dayak yiyen gibi çocuklar geliyordu. Haliyle eskileri gönderiyorlardı. İşte ordan sonrası hepimiz için bir dönüm noktasıydı. Herkes tekti. Deneyimsiz birer korkaktık. Ne yapacağını, nereye gideceğini, kime sığınacağını bilmeyen birer ucubeydik sadece. Evlat edinmiş çocuklar şanslılardı. Yurttan çıktıkları anda yepyeni ve sıcacık bir hayata kavuşuyorlardı. Ama bazılarımız için hiç de böyle olmadı. Bu şanssızlardan biri de bendim işte...
Reşit olduktan sonra sokakta kalmaya başlamıştım. Metro altlarında kıyıda köşede yatıyordum. Çok sonra bir dürümcü de işe girmeyi başarmıştım. Elime biraz para geçince pis köhne bir yer de olsa bodrum katında bir ev kiralamayı becerebilmiştim. İki sene sokakta kaldıktan sonra burası bana bir villa gibi gelmişti. Ta ki kiraya paramı yetiştiremeyip ordan atılana kadar...
Çok sonra tekrar bodrum katından bir ev daha kiralayabilmiştim. Burası yaşlı bir çiftin neredeyse fazlalıklarını koydukları bir daireydi. Bana da fazla eşyaları kullanabileceğimi söylediklerinde çok sevindiğimi hatırlıyorum. Şimdi ise bu hiçbiri benim olmayan eşyalarda oturup, yatıyordum.
Dün son maaşımı da alıp o işten ayrılmıştım. Çünkü artık yaşadıklarımı kaldıramıyordum. Çok ağır geliyordu. Arkadaşlık kuramıyordum, bir ortamım yoktu, bir dostum yoktu, bir ailem yoktu. Bu koca hayatta çok yalnızdım. Yalnızlığın vermiş olduğu çaresizlik beni karanlığa doğru sürüklüyordu. Yaşamak anlamsız geliyordu. Kim için vardım? Hayatımı adayabileceğim bir ailem için mi, ya da sevdiğim insanlar için mi? Kimdim ben?
Ben 21 yaşında, Dünya Yelkenci. Hayata çok küçükken tutunmaya çalışmış hala o küçük kız çocuğu.. Adımı annem vermiş. Küçükken neden Dünya diye sorduğumda, 'çünkü senin kalbin ve merhametin dünya kadar büyük bunu hissediyorum ve bu yüzden adını dünya koydum.' dediğini hiç unutamıyorum. Bir dünyayı insan nasıl kalbine sığdırabilirdi sanırım bunun cevabını hiçbir zaman öğrenemeyecektim.
Ama hissediyordum. Dünya'nın sonu yaklaşıyordu. Artık kayalıklara tutunmak istemiyordu. O parmak uçlarını birer birer çekip, boşluğa doğru süzülmek istiyordu. Çünkü o artık tek başına yorulmuştu. O annesini istiyordu...
************************************
Yorum yapmayı ve oy kullanmayı unutmayın...
************************************
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN FISILTISI
Mystery / ThrillerÖlümü asla unutma, çünkü sen onun hep aklındasın... Keyifli okumalar...