0.3 - "Tam şu an, ne yapmak istiyorsun benimle?"Gözlerim bileğine bağlı olan mor fulara gidiyordu sürekli. İlk tanıştığımızda yoktu o garip şey. Şimdi ise son zamanlarda sürekli onu takar olmuştu, bi anlam vermek istemiştim ama verememiştim. Ona sormak aklıma gelsede yapamamıştım. Alacağım cevabın beni hüsrana uğratmasından korkuyordum belki de. Ona özel birinden gelmesi durumunu asla düşünmek istemiyordum sanırım. O, küçük ama can sıkan bir durumdu benim açımdan.
"Sevdin mi, Taehyung?" Sürekli bileğinde dolanan bakışlarımı farketmiş olacak ki, hemen sorma gereği duymuştu bana. Aslına bakarsanız beni çok güzel okuyordu o kahveleriyle. Kapalı bir kutu gibi olan, hislerimi asla belli etmeyen beni çok güzel okuyordu. Ne düşündüğümü tek bir bakışı ile anlıyor, hatta istinasız doğru tahmin ediyordu. Bambaşka biriydi.
"Neden sürekli bileğinde," demiş ve sessizce devam etmiştim. "Onu merak ettim." Sonraysa birkaç kez öksürmüştüm. Başımı yerden kaldırıp gözlerine baktığımda ise bana çok farklı baktığına anbean şahit olmuştum.
Uzun kirpikleri yavaşça göz kapakları üzerinde süzülmüştü ve dudağında hafif bir gülümseme peydahlanmıştı. Rahatsız olduğumu o an anlamıştı. Başını uzattığı kanepeden kaldırıp yanıma, yatağıma gelmişti. İşte o an eşsiz kokusu tamamiyle burnuma dolmuştu. Sizlere nasıl tarif etsem bilemiyordum ama rahatlatan bir kokusu vardı onun. Deniz kokuyordu, güneş kokuyordu, ben kokuyordu adeta.
"Aslında en sevdiğim renktir mor. Buna da yolda ordan oraya sürükleniyorken rastladım ve hiç düşünmeden aldım." demişti, durgun bir şekilde. Sonraysa birden "Peki sen düşündün mü?" demişti, bana doğru.
Sorusundan hiçbir şey anlamadığım için ilk başta kaşlarımı çatmış biraz düşünmüştüm, sonraysa "Neyi?" diye sormuştum. Cidden kafam son üç gündür o kadar doluydu ki, ne konuştuğumuz aklıma asla gelmiyordu. Fazlasıyla yorucuydu bu durum.
Söylediğim şeyle durgun yüzü asılmış ve bana daha çok yaklaşmıştı yatakta. Kalbim birden neden bu kadar hızlı atıyordu bilmiyordum ama burnunu burnuma hafifçe sürtmesi -ki istemsizce yaptığı kesindi, nefesini suratıma vermesinden dolayı olduğu kesindi. Yine de bu durumlar bana hala alışılmadık ve bir o kadar heyecan verici geliyordu. Evet onunla tanışalı daha üç hafta olmuştu ama tamamiyle ona alışmak, zordu. Her hareketinde kalbim teklerken bu yakınlığı benim için başa çıkılamaz derecede zordu.
"Sevdiğin rengi." demişti, gözlerimin tam içine bakarken. "Bulmadın." Sonraysa elini saçlarıma atmış ve durgun bir biçimde tebessüm etmişti.
Ne ara bu hale gelmiştik bilmiyordum ama o benim kucağımda usulca saçlarımı okşuyorken, ben o kadar mayışmıştım ki, ona verecek herhangi bir cevap bulamamıştım o an. Sadece biraz daha böyle kalmak istediğim için bende iki elimi birden beline atmış ve onun kucağımda daha çok yer etmesini sağlayıp gülümsemiştim.
"Bulacağım, Jeongguk." demiştim, geçiştirerek. Şu an bulunduğumuz durum beni daha çok ilgilendirdiği için dediğine takılmamış ve kısa bir cevap vermiştim. Elbet bir gün bulurdum. Zamanımız fazlasıyla vardı. Bunu söylememle ise o sadece baş sallamakla yetinmiş ve asla bitmek bilmeyen sorularından bir tane daha sormuştu bana.
"Peki, korkuyor musun?" Bir an duraksamış, sonra tekrar devam etmişti. "Yani ordakileri öldürüyorken." İnsan lafını kullanamamasına mı yoksa bana olan bakışlarına mı üzülseydim bilmiyordum. Karşımdaki sıcacık beden vücuduma nüfuz ediyorken, ordaki soğukluk aklıma gelmişti. Bir dakika önceki bedenin, cansız bir cesete dönüşmesi her gün gördüğüm şeydi. Korkuyordum elbette, sadece herkes gibi masumların ölümüne kayıtsız kalmak zordu kendimce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ultraviolet 𓄹 tk
Fanfictiongüçlü hafıza, bedenlere ağır bir cezadır. [les misérables.]