Şahane Habitatıma Bir Giriş Daha
Bugün: 01 Mart 2020
O günden sonraki günler sanki arkasına motor takılmış gibi geçiyordu. Günler günleri, haftalar haftaları kovalamıştı, sanki hepsi birer saatlik kareler gibi hissettiriyordu bana. Burada bir okula başlamış ve elimden geldiği kadarıyla uyum sağlamaya çaba göstermiştim. Eh bir iki tane arkadaş edinmeyi de ihmal etmemiştim bu süreç içerisindeyken elbette.
"Yoongiiiii~~!!" diye ciğerlerinin en sonuna kadar avaz avaz bağıran tanıdık bir çocuğun sesi sıranın üzerine koyduğum başımı bir anda korkuyla irkilerek kaldırmama sebep olmuştu. Uykulu gözlerimi ovuşturarak etrafıma bakınırken gördüğüm şey bulanık bir simanın bana doğru koştuğuydu. Bu şey bir hayalet olabilir miydi ? Dün gece ödev yapmadığım için bana kızmaya gelen sınıf öğretmenim ?
Ah hayır sadece Jimin.
"Yine tüm ders hiç yüz vermedin bana~" diye aegyolu ve aynı zamanda da sinir bozucu bir ses tonuyla konuşarak kafama sarılan çocuğu hafifçe üzerimden ittirdim. Çoğu zaman bunaltıcı olabiliyordu. "Uyuyordum." diyerek kısa kestim. Uykumdan uyandırıldığımda hiçbir şey yapmaya heves bulamıyordum.
- Bugün bir adam ben okula girerken seni tanıyıp tanımadığımı sordu. Baban değildi ben de herhalde bir akrabandır diye düşünerek tanıdığımı söyledim.
- Bir adam mı ? Nasıl bir adam ?
Jimin elini çenesine koyup kaşlarını hafifçe çatarak bakışlarını içinde bulunduğumuz sınıfın tavanına dikti. Doğru dürüst hatırlayamadığı bir şeyi yeniden hatırlamaya çalışırken genelde bunu yapardı, ya da başı belaya girdiği zamanlarda kendini kaybedip ağlamamak için. Elbette şu anki birincisini işaret ediyor olmalıydı. Meraklı gözlerimi onda tutmaya devam ederek ben de bir yandan düşünmeye başladım. Beni ziyarete gelmiş olan kişi kim olabilirdi ki ? Babam da olmadığına göre.
- Şey şık duruyordu, bayağı da yakışıklıydı. Sana pek benzemiyor ama zengin biri olduğuna eminim çok şanslısın Yoongi-ah !
Kaşlarımı şüphe ve şaşkınlıkla çattım. Öyle birini tanıdığımı zannetmiyordum, ama yine de her kim ise beni sormuştu. O halde bir tanıdık olduğundan emin olabilirdim, omuz silktim ve başımı yeniden sıraya yasladım. Jimin de hoplayarak sırama oturmuş ve her zamanki sinir bozucu, ama bir o kadar da sevimli olan tavırları ile bir şeyler konuşmaya devam etmişti. Ama ben o sırada onu dinlemiyordum.
O gün nedense neşem pek üzerimde değildi, durgun gibi hissediyordum. Uykumu alamamış gibi. Elimdeki meyve suyu kutusu ile oturduğum banktan aşağı sarkıttım ayaklarımı salladım. Güneşli bir hava vardı o gün, dışarıya çıkmak için idealdi. Okul çıkışına kadar Jimin'in kastettiği "adam" ı fazla düşünmemiştim. Ta ki aynı adamın beni binanın dışarısında beklediğini öğrenene kadar.
- Ne ? Aynı adam mı ?
- Evet aynı adam. Seni okuldan almak için bekliyormuş. Onu cidden de tanıyor musun bilmiyorum ama o seni tanıdığını söylüyor.
Tanrım, bu tuhaftı işte. Çantamın fermuarını kapattım ve sırtıma attıktan sonra kaşlarımı çattım duyduklarım ile. Kimdi bu adam ? O esnada aklıma babamdan başka birisi gelmiyordu ki bir süre önce bize pirinç keki getiren adamı pencereyi tıklatırken gördüm.
- Bak bu o !
Jimin bana seslenerek eliyle camı işaret etti, okulun bahçesine kadar girmiş ve sınıfımın camına tıklatarak bana el sallamıştı. Kafam karışık bir şekilde Jimin'e hoşçakal dedikten sonra dışarıya çıkıp yanına doğru yürümeye başladım. Ellerimle çantamın kayışlarını tutuyordum. Yanına geldiğimde başımı kaldırarak şüpheli bir bakış atmıştım kendisine.
- Beni soruyormuşsunuz, neden burada olduğunuzu öğrenebilir miyim bayım ?
Adam neredeyse sinir bozucu olarak tasvir edebileceğim şekilde sırıtmış ve eli ile özenle yana taranmış olan saçlarını düzeltmişti. Gündelik kıyafetler giyiyor olmasına rağmen sadece davranışlarına bile bakarak onun elit birisi olduğunu söylemek gayet mümkündü.
- Hadi ama, benim bir adım var. Tıpkı seninki gibi, Yoongi.
Başımı yana yatırarak bir nefes verdim. Neydi bu samimiyet kurma çabası ? Elimi her ne ise diyormuşçasına havada salladıktan sonra gözlerimi yeniden karşımdakininkilere diktim.
- Beni okuldan almak için bekliyormuşsunuz. Babam da beni alabilir, siz zahmet etmeyin. Teşekkür ederim.
- Söylemeyi unutmuşum üzgünüm, ailenin bir iş görüşmesi var. Dün beni seni almam için aradılar, birlikte bir çay bile içtik. Yani endişelenmene hiç gerek yok.
Elini bana uzatarak bahçenin dışarısına parkedilmiş bir şekilde duran siyah arabayı göstermişti. Tam olarak içime sinmese de bu güneşli ve sıcak havada evime kadar yürüme fikri de pek cazip gelmemişti. Nihayet kafamı sallayarak adamın elini tutmuştum. Tabi bu berbat bir fikirdi.
Sonrasında yaşananlar sırasıyla adamın beni arabası ile evimin önüne bırakması ve karnımın aç olduğunu düşünerek bana bir tabak yemek verme adına kendi evine davet etmesiydi. O ana kadar dikkatim dağıldığı için evet demiştim ben de bir aptal gibi. Kapıdan içeriye girdikten sonra resmen büyülenmiştim, içerisi o kadar güzel dizayn edilmişti ki insan sadece evi incelemek için bile içeriye girmek isteyebilirdi.
- Ceketini askıya asabilirsin, ben sana yemek getireceğim.
Bunu dedikten sonra yanımdan ayrıldı ve mutfağa gitti. Kapıyı da arkamdan kapamıştı. Etrafa etkilenmiş bakışlar ile bakarken ceketimi asmış ve yan gözle başka odalara da şöyle bir bakış atmıştım. Daha sonra ise yavaş adımlarla mutfağa girdim. Masanın üzerinde tıpkı bana söylediği gibi bir tabak yemek ve yanında da bir bardak su vardı. Ama kendisi ortalarda görünmüyordu.
Umursamamış ve kahrolası yemeği yemeye koyulmuştum.
Sonrası ise karanlıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let's Hold Hands - Jjk+Myg
Fanfiction"Elini tutabiliyorum. Neden hasta hissetmiyorum..?" -Bu ficteki olaylar asla direkt olarak idollere zarar verme, tecavüz, hakaret etme vs. amaçlı değildir kişiler sadece fic senaryosuna göre karakterleştirilmişlerdir.- Sıralama: #5 - phobia