"Özür dilerim anne," dedim. "Güçlü olmayı beceremiyorum." Karnıma çektiğim dizlerime başımı koymuş, soğuk toprağı izliyordum. "Ama sen o kadar güçlüsün ki... Mezarından ot değil papatyalar fışkırmış."
Bir yakınınız ölmediği sürece mezarlıktan korkarsınız. Ama öldüğünde gece gelmek bile güzel gelir. Yaşayamadığınız günlere sitem etmek kalır geride. Bir de, geçmişte yapamadığınız onca şey. Önce babamı kaybettim. Ölmedi ama, artık yok. Sonra annemi. Tek dayanağım, tek güvencem, tek sebebim. Şimdi nasıl insan olunur bilmiyorum.
Mezarlık görevlilerinin sesini duyduğumda oturduğum yerden kalkmak için hareketlendim. Burukça gülümseyip ertesi gün geri gelmek için çıkışa yürümeye başladım. Bir dal sigara çıkardım paketimden. Karanlık mezarlık çakmaktan çıkan ufacık alevle aydınlandı bir kaç saniye. Daha sonra karanlık burası benim dermiş gibi kapladı tekrar etrafı.
Şarkı mırıldanırken derin bir duman çektim sigaramdan. Çekip giden annemin kokusunu ciğerlerime çekiyormuş gibi hissediyordum. O mis gibi kokardı sadece. Sigara içmemi de sevmezdi. Zarar verme kendine derdi sürekli. "E annem... İçen de ölüyor, içmeyen de." Cümlemi bitirmeden önce son bir kez baktım arkamda bıraktığım yokluğa.
Bir yılın her günü buradaydım. Çünkü olmazsam yaşayacak gücü kendimde bulamam. O kadar gücüm yok ki. Üfleseniz kül olabilirim. Telefonu cebimden çıkardım ve Enes'e eve doğru geldiğime dâir bir mesaj attım. Telefonu tekrar yerine sıkıştırıp kaskımı başımdan geçirdim. Motordan boş sokakta deprem etkisi yaratabilecek güçte bir ses çıkartıp hızla mezarlıktan uzaklaştım.
Bu arada, ben Virane... Adım gibiyimdir. Kısacası buyum. İşsizim, annemden kalan miras olmasa açlıktan ölürüm. Motordan başka işim yok. Bir de Enes var. Yaşamak için sebep ararken tutunduğum Enes.
Normalde 1 saat sürecek yolu motorla yarım saatte gelip hızlı adımlarla eve çıktım. Anahtarım vardı ama çıkarmaya üşenmiştim o an. Yumruğumla bir kaç kez vurdum kapıya. "Yine mi gittin mez-" diye söylenerek kapıyı açtığında sözünü keserek Enes'e sarıldım. Sarılarak içeri yürüdüm yavaş yavaş o da kapıyı ayağıyla itip kapattı.
Boynuna bir öpücük kondurup geri çekildim. "Yine gittim. Yarın da gideceğim, her gün gideceğim. Çünkü korkuyorum anlıyor musun? Unutmaktan korkuyorum." Ağlayarak söylediğim şeylerden sonra gözlerimi elimin tersiyle silip oturma odasına girdim. Köşede ki alkol dolabından her hangi bir şişeyi alıp içmeye başladım. Enes o sırada kapının pervazına yaslanmış bana bakıyordu. "O su şişesi değil Bal." Onlaylarmış gibi kafa salladım. Sarhoş olmaya çalışıyordum zaten. Şişenin çoğu bittiğinde yere koyup Enes gelsin diye işaret yaptım.
Ceketimi çıkarıp yere fırlattım ve yanıma oturan bedenin dizlerine yerleştirdim kafamı. Eli otomatik olarak kısa saçlarıma uzandığında, gözlerimi kapatıp elinin hareketlerini hissetmeye başladım. "Biz de mutlu olur muyuz?" omuz silktiğini hissettim. "Senden gelecek mutluluğun da, üzüntünün de köpeği olduğumu biliyorsun."
"Neden benimlesin?" Cevaplarını bildiğim soruları sormaya devam ediyordum. "Çünkü sana çok aşığım." Söylediği şeyden sonra kalkıp pantolonumun düğmesini açtım ve bacaklarımdan kurtulmasına izin verdim. Daha sonra köşede duran boya ve dövme makinesini alıp sarhoş halimle çalıştırdım. Enes sorgulamadan bana bakıyordu. Doğrudan yüzüme. Bacağımın rastgele bir yerine, "Enes bana çok aşık." yazmaya başladım. Daha sonra sol bileğimin iç kısmına "G" harfini yazdım. Dövme makinesini sarhoşken tutmak çok zordu.
Benim yarım bıraktığım şişeyi alıp içmeye başlamıştı Enes. Dövmem bittiğinde kızaran beyaz tenime bakıp gülümsedim. "Eğer bir gün aşkın yok olursa söyle." Kaşlarını kaldırıp, "Ben seni sen yokken de çok sevdim. Sen varken yok olur mu sanıyorsun?"
"Öylesine dedim sevgilim." Dudak kenarına minik bir öpücük kondurup geri çekildim. "Sana da dövme yapayım mı?" söylerken ciddiydim ama aslında dalga geçiyordum. "Yap." Soğuk, tek ve net cevapları ilk başlarda deli ediyordu beni. Şimdi ise netliğinden hoşlanıyorum. Nereye, nasıl, ne diye sormadan içkisini içmeye devam ediyordu. Ben de bu rahatlığından faydalanıp, damarlı ellerini kucağıma çektim. Sağ bileğini çevirip "G" yazdım kendimde olduğu gibi."Bu ne?" yerimden kalkıp yatak odasına giderken güldüm. "Neyse o sadece uyumak istiyorum!" odayı topladığına dair duyduğum seslerin azalması için kapıyı çarpıp kendimi yatağa attım.
Enes
Sarhoş olup olup kendine dövme yapması garip gelse de bir şey söylemiyordum. Hatta bir ilk yapıp bana dövme yapmasına bile izin vermiştim, o ise yarım bırakıp uyumaya gitmişti. Göz devirip kalktım ve dağıttığı odayı topladım. Yerde ki kıyafetlerini alıp yatak odasına ilerledim.
"Uyudun mu?" Yatağın üstünde hareketsiz yatan yarı çıplak bedene baktım bir süre. Cevap vermemişti. Kıyafetlerini tekli koltuğun üstüne atıp yanına uzandım. Kedi gibi sokuldu hemen. Göğsüme yasladığı başını okşamaya başladım.
"Enes... Annem dünyanın en güzel kadınıydı biliyor musun? Suya süt dökse sütlaç olurdu. Ağlasa gökyüzünde gökkuşağı çıkardı. Şimdi öldü ya, dokunduğu topraklardan papatyalar çıkıyor. Bu gezegen onun gidişini süsleyerek kendini affettirmeye çalışıyor sanki."
Hiçbir şey söylemeden saçlarıyla oynamaya devam ediyordum. O da sözünü bitirmemişti zaten.
"Enes, lütfen kimse gibi olma. Ne annem gibi olup beni bırakmak zorunda kal, ne de babam gibi olup beni bırak. Sadece sen ol. Benim Enes'im ol. Bu dünyada tek başıma bir çuval gibi oradan oraya savrulmak istemiyorum... Ben, nasıl desem ki sana? Sen veya ben elbet bir gün birbirimizden gideceğiz. Lakin o gün gelene kadar ikimizin bileğinde de "G" harfi bulunsun olur mu? İlk kim giderse o tamamlasın G harfinin devamını. O ne diyeceksin," Elimi çekiştirip ay ışığının yansıdığı yere uzattı zorla. "Girizan demek. Firar eden, kaçan kişi."
Kollarımın arasına döndü ama yüzü yüzümle karşılıklıydı bu kez. Ayın ışığında rengi değişen gözlerime odaklanıp konuşmasına devam etti.
"Bir gün ikimizden birisi diğerinin yüreğininin kapısını çalarsa ve karşılığında sadece kapının açılmasını beklerse, bil ki o kişi girizan olmuştur. Enes, girizanım olma. Kimse girizan olmasın, olur mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Girizan
Teen Fiction"Nerden bulur bu insanlar ben mutsuzken gülünecek şeyleri?" 06.03.20