"Sana söylemiştim,'' dedi Louis buruk bir sesle. ''Kimse gelmez demiştim.'' Önündeki pastaya baktı. Kocamandı ve görünüşe göre yalnızca Louis ile annesine kalmıştı. ''Kimse benim gibi bir delinin doğum gününe gelmez.''
Annesi Louis'nin başının üzerine bir öpücük kondurdu. ''Sen deli değilsin, Lou."
Louis'nin kırgın yüzü bir anlığına aydınlandı, umutla annesinin yüzüne baktı. ''Bu bana inandığın anlamına mı geliyor, anne?''
Kadın derin bir iç çekip oğlunun güzel suratına baktı. Elini çocuğun yanağına koyup sevgiyle okşadı. ''Hayır, meleğim. O gerçek değil. Sen deli değilsin, sen sadece...'' Bir an durup tereddütle düşündü. Doğru kelimeyi bulmaya çalışıyordu. ''Farklısın.''
Louis, annesini ikna edemeyeceğini bildiği için sesini çıkarmadı. Beş yıl. Harry'yi ilk on yaşındayken görmüştü ve tam beş yıldır kimseyi onun gerçek olduğuna inandıramıyordu. Psikiyatri randevuları, ilaçlar işe yaramıyordu. Harry, Louis'yi her zaman buluyordu.
''Her neyse,'' dedi Louis. ''Öyleyse pastanın hepsi bizim, öyle değil mi?'' Sesine katmaya çalıştığı neşe annesini gülümsetmişti.
''Öyle. Hepsi bizim.'' Mumu halen daha yanmakta olan meyveli pastaya baktı. Çalan ev telefonuyla Louis'ye ''Dileğini tutup mumu üfle,'' deyip telefona bakmaya gitmişti.
Louis pastaya baktı. Gözlerini yumdu ama ne dileyeceğini bilmediğinden geri açtı. Hayatında yolunda gitmeyen çok şey vardı ve artık dileklerin gücüne olan inancını kaybetmişti. Dualarının telesekretere bağlandığına inanıyordu.
Hiçbir şey dilemeden mumu üfledi.
Mum tekrardan yandı.
''Kes şunu Harry!'' diye tıslarcasına Harry'yi azarladı Louis. ''Bugün doğum günüm, benimle uğraşma.'' Sinirle mumu tekrar üfledi.
Mum bir kez daha alevlendi.
''Ne istiyorsun yine!'' Bıkkınca isyan etti. Hemen ardından kulağının dibinde hissettiği esintiyle ürpererek ''Anne!'' diye bağırdı. ''Anne! Harry burada, benimle uğraşıyor, korkuyorum!''
Jay koşarak gelip oğlunun iyileşmesi için kollarını ona doladı.
''Ben mumu üfledikçe tekrardan yakıyor.''
''Louis-''
''Demin yanımdaydı, hissettim!''
''Louis!'' Jay taşan sabrının sesine yansımasına engel olamadan bağırdı. ''Yeter artık, odana git ve ödevlerini bitir. Bunları yarın psikiyatrinle konuşursun.''
Louis dolan gözleri eşliğinde sızlandı. ''Bana neden inanmıyorsun? O gerçek diyorum!''
''Louis.'' Jay son kez olduğunu belli ederek uyardı. ''Odana git.''
Louis oflayarak odasına yöneldiğinde Harry'ye doğum gününü daha da kötü bir hale getirdiği için sinirliydi.
Halbu ki Harry sadece Louis'nin mumu dilek dileyerek üflemesini istemişti.
***
Odasına gidip edebiyat ödevi olan kompozisyonu yazmaya başladı Louis. Kelimeleri kağıda dökerken duyduğu sesle başını kaldırdı. Yatağın yanı başındaki radyo çalmaya başlamış, sesi açılmıştı. Louis radyoyu kapattı, ama fazla değil, birkaç saniye sonra tekrardan, bu kez daha gürültülü bir şekilde çalmaya başlaması boşuna uğraştığını gösteriyordu.
''Louis!'' Jay kapıyı aralayıp müziğin sesini bastırmak için sesini yükseltti. ''Radyonun sesini kısar mısın lütfen?''
Louis açıklamak için dudaklarını araladı. ''Ben...'' Ben yapmadım ki.
''Tamam, affedersin,'' dedi bir şey değişmeyeceğini bildiği için. Radyoyu bir kez daha kapattı.
''Teşekkür ederim, tatlım.'' Jay gülümseyip bulaşıkları yıkamak üzere mutfağa döndü.
Radyo tekrardan açılıp bu kez son ses olarak evi inlettiğinde Louis yerinde sıçradı.
''Louis!'' Jay tekrardan, bu kez öfkeli bir şekilde odaya girdi. Radyoyu söküp koltuğunun arkasına sıkıştırdı. ''Ne yaptığını sanıyorsun?''
''Ben yapmadım! Yemin ederim, Harry yaptı!'' dedi Louis telaşla.
''Ah! Tabii! Harry!'' Jay histerik bir şekilde bağırdı. ''Davranışlarına çeki düzen var, yoksa tekrardan rehabilitasyona yatmak zorunda kalırsın, anlıyor musun?''
Louis üzgünce gözlerini kaçırdı.
''Güzel,'' dedi Jay, Louis'nin sessizliğini onay olarak kabul ederek. Odadan çıktığında gözleri yaşarmıştı. Mutfak tezgahına yaslanarak yüzünü titreyen ellerine gömdü. Oğlu beş yıldır böyleydi ve doktorlar bir çözüm bulamamakla beraber biraz olsun bile ilerleme sağlayamamışlardı. Onu annesi olarak her haliyle çok sevse de bazen baş etmek zor olabiliyordu.
Louis yastığını yere fırlatıp hiçliğe doğru bağırdı. ''Bunu neden yaptın!'' Annem benden nefret edecek!'' Cevap veya ona benzer bir işaret için bekledi, Harry bazen ona yanıt verirdi, ama sorusunu karşılayan tek şey sessizlik oldu.
Ödev yapacak halde hissetmiyordu, uyumak istiyordu. Yorganı kaldırıp yatağına uzandı, yorgan ayaklarının dibinde, yarısı yere uzanmış şekilde duruyordu.
''Beni zor durumda bırakıyorsun.'' Sesi birazcık trip atar gibi çıkmıştı. Umursamadı.
Bir an sonra yorganın üzerine çekildiğini, bedenini kaplayacak şekilde üstüne örtüldüğünü hissetti.
''Kendini bana affettiremezsin, Harry. Sana halen kızgınım.'' Yatağının karşısındaki salıncak şeklindeki koltuk sallanmaya başladığında derin bir nefes aldı. Harry'nin onu uyurken izlemeyi sevdiğini biliyordu.
''Hey,'' dedi kısık sesle. ''Neye benziyorsun?'' Harry'nin tipini merak ediyordu. Herhangi bir işaret gelmeyince gözlerini yumdu.
***
Uyandığında gözlerini mahmurca açıp esnedi. Yere saçılmış boya kalemlerini gördüğünde kaşlarını çatarak yataktan kalkmış ve o an yastığının yanında duran kağıdı görmüştü. Eline bakıp incelediğinde idrak ettiği şey yüzünde bir tebessüm oluşmasına neden oldu.
''Teşekkürler Harry.'' diye mırıldandı sessizce. Belki de Harry'den o kadar da nefret etmiyordu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.