"SEKİZİNCİ MEKTUP"

87 25 24
                                    

Medya: ⚘

Pazartesi.

Sevgili Yusuf.

Bu gün biraz parmaklarım titremeye, yazdıklarımı buğulu görmeye başladım. sakinleşmeyi, başımın ağrısının dinmesini diliyorum. Lakin ben böyleyken dahi sana yazmayı ihmal etmek istemedim. Bu biraz bahane gibi olurdu, çünkü biliyorum benim parmaklarım da kopsa, ellerim yansa sana ateşinden, dermanın dermansızlığım dahi olsa sana yazmanın bir yolunu bulurum.

Yusuf, kalbim hâlâ o yirmi iki yaşında kız çocuğu. Kalbim hâlâ Babamın küçük kızı için inşaa ettiği evi. Biliyor musun, ben babamın benim için kurduğu o oyunu hiç bozmadım. Hâlâ saat dokuz olduğunda, o küçük kız çocuğu kalbimin en yükseğine, evinin çatısına çıkıyor, yorulana kadar babasıyla yıldızları sayıyor, uykuya ihtiyaç olduğunda ay dedenin kollarında uyuyordu. Hissettin mi? Artık o Ay'ın üzerinde uyurken seni de aldım kollarıma. Şimdi hâlâ çatının en yükseğinden düşüyoruz evime.

Sana çiçeklerini sulayan, çiçeksiz balkonda ki Yaşlı bir adamı anlatacağım. Çünkü tam balkonumda çiçeklerimi sularken aklıma geldi yine. Sende dinle ki yaramı sar biraz benimle, çok ağrıyor Yusuf.

Her gün dükkanıma ellerinde bastonu olan, yüzü yaşından dolayı kırışmış yaşlı bir adam gelirdi. Her gün saat tam yedide dükkanın önünde olur, bir saksı çiçeği alırdı genellikle sardunya olurdu bu. O gün de aynı saatte gelmiş, lakin bu defa tam üç sardunya istemişti. Hepsini taşıyamayacağı için yardımcı olmuş evine kadar götürmüştüm. Ben yaşlı adamın sardunyaları kendine aldığını düşünüyordum lakin, evine giderken yan yana o üç çiçekli bahçesi olan küçük evlerin önüne bırakmamı söylemişti. Öyle yapmıştım sonra etrafa baktığımda sadece tek bir evin bahçesinin bakımsız, ve çiçeksiz olduğunu görmüştüm Ve tüm bahçelerde ki çiçekler yaşlı adamın hergün aldığı sardunyalardı. Ellerini kalbine tutmuş, başını eğerek bana teşekkür etmişti. Bende Gülümsemiştim.

Gitmem gerekiyordu o an ama gidemiyordum. Sonra tam gitmek için adım atmıştım ki o yaşlı adamın evine girdiğini gördüm. Yusuf, her gün evlerin önüne çiçek bırakan o adamın evinin önünde, balkonunda bir çiçek dahi yoktu. Kasabanın tüm bahçelerinde çiçek vardı, lakin bu çiçekleri bırakan adamın evinin önünde yoktu. Neden? Bakamadığı için mi? Hayır. Öyle değildi aksi taktirde ellerinde su ile bahçeyi sulamaz, bilerek komşu çiçeklerine su sıçratmazdı.

Dayanamadım, o bahçeye girdim o yaşlı adam beni gördü lakin tepki vermemişti. O kendisinin olmayan çiçekleri suladı, çiçeklere dokundu. Sonra sırtı dönük konuşmaya başladı.

'10 yıl önceydi. Ben 75 yaşımda, elli yıldır gülnazlı hanımla evliydim. En çok sardunya severdi ama ben hem ona hemde adına en çok gül demetini yakıştırırdım. Narin, kırılgan ama bir o kadar da acıtan, kanatandı. Günlerden bir gün yine her gün olduğu gibi çiçek almaya doğruca dostumun yanına yola düşecektik. Lakin çıkmadan önce tutturdu illa sardunyalarımı sulayacağım diye. Bizim bahçe gül doluydu sadece bir tane sardunya vardı pencerenin önünde. Sulasın dedim ben bir ömür daha beklerim. O benim gibi değildi ha bilesin, 70 yaşında, her gün aldığım güllerden daha canlı bakardı bana. Gülnazlı hanımın bana Bir gülümseyişi, tüm bahçeme bin gülü serişiydi. Lakin bekledim gelmedi.

Eve çıktığım gibi girdim tekrar. O gün bir ömrü çürüttüm çiçeklerim de, o gün bir yüreğin dermanını ezdim ayaklarımla. Sardunyaları sulamak için gittiği o balkonda yere düşmüştü. Ben gördüğümde saçları aynı güllerin rengindeydi. Gül'üm gülümsemiyordu o gün kanıyordu. Ben dizlerimin üzerine düşmüş bir çocuk gibi ağladım. Başımı dizlerine bıraktım, kalbine koydum avuçlarımı hiç bakmadı bana, sesimden gelmiş sonra komşular. Hastaneye gidene kadar hiç bırakmamışım saçlarını, ak saçları o gün al rengindeydi. İnanmadım bir saniye bile nefessiz kalacağına. Hekimler başını sert çarpmış dedi. Yedi gün kaldı orada benim o yedi günde her gün güllerim soldu. Bekledim. Bekledim. Gülümsemedi. Sonra üzerini örttüler beyaz bir örtüyle ayakları soğuktu, kapatmayın dedim, bari Annesinin ördüğü çiçekli patikleri vardı onu getireyim dedim. 'Hayır' dediler. Hatırlıyorum, hiç olmadığı kadar beyazdı o gün çehresi. Sonra yüzünü örtmeden son kez gülümsemişti yada bir hayaldi bilmiyorum. Çehresi Gülümsüyordu.

O gün bu gündür, güllerim gülümsemedi. Sardunyalar balkonumda nefeslenmedi. Güllerim olmadı hiç, sardunyalar yaşamadı bahçemde lakin gözleri arkada kalmasın diye hergün bir sardunya alıyorum. Lakin hâlâ bahçeme alacak cesaretim yok. Her gün çiçeklerimi suluyorum, ama pencereme hiç çiçek koymuyorum. Sadece neye mutlu oluyorum biliyor musun kızım, bir gün ellerimde sardunyalarımla öleceğim. Aynı Gülnazlım gibi.'

Sonra Yusuf, O yaşlı adam bir daha hiç dükkanıma sardunya almaya gelmedi.

Sana bugün o anı anlatmak istedim. Sana bu gün bir yaramı daha açtım. Yusuf dedim ya, benim yaram da herkesten biraz var. En çokta senden.

-Sekizinci mektup, sekizinci oyuk. Olmayanın hatırasına. Dokuzuncu mektup bir denizin dalgasındadır.

Kendine iyi bak.

RÂYİHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin