Aniden gelen ağlama seanslarıyla birlikte yazılmış ve birkaç saatte bitirilmiş, gerçek olaylarla çok benzer olan bir one-shotla bırakıyorum sizi. Yani yazım yanlışım varsa görmezden gelin lütfen. Okuyan olur mu bilmiyorum ama umarım beğenirsiniz.
"Ne oldu, Levi?"Herkesin gitmesini bekledikten sonra kapıyı kapattığımda, o tok sesiyle sorduğu soru tam olarak buydu. Aslında ben de ne olduğunu, asıl konuşmak istediğim konuyu nasıl açacağımı hiç bilmiyordum. O yüzden aklımdaki önemsiz ama kafamı kurcalayan sorularla başlamayı tercih ettim.
"Biliyorum bunu konuşmak için biraz erken ama," dedim kapıya yaslanarak "Wall Maria'yı geri aldıktan sonra ne yapacaksın? Bir savunma planlarız diye düşünmüştüm ama peki ya ondan sonra?"
Yüzünde hiçbir ifade belirmedi. Her zamanki gibi, kalın kaşlarını çatmış bakıyordu. "Tehditleri ortadan kaldıracağız." dedi kendinden gayet emin bir şekilde. "Öyle görünüyor ki, duvarların ötesinde, devlerin hepimizi yiyip yok etmesini isteyenler var. Ama daha önce de söylediğim gibi, bunları bodruma ulaştıktan sonra düşüneceğiz."
Nasıl bu kadar emin konuşabiliyordu? Sanki hepimizin hayatta kalması mümkünmüş gibi, sanki savaştığımız şeyler elli metre boyunda devler değilmiş gibi... Ölümsüz olduğunu falan mı düşünüyordu?
Sinirimi belli etmemek için büyük bir güç sarf ederek sesimin normal çıkmasını sağlayabildim. "Bunu sana soruyorum çünkü sandığın kadar uzun yaşayamayabilirsin. Eskiden olduğu gibi rahat bir şekilde hareket edemezsin." dedim sağ kolundan kalanlara bakıp biraz bile olsa sinirlenmesini umarak. "Burada kal ve iyi haberlerin sana ulaşmasını bekle, diğer türlü sadece hızımızı kesecek ölü bir ağırlık olursun."
Hislerimi belli etmemeye, umursamaz gibi görünmeye çalışıyordum ama ne kadar başarılı olabildiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.
"Hayır," dedi sinirden içimde bir şeylerin kaynayıp köpürdüğünü hissettiren bir ses tonuyla. "Bu operasyon tehlikeli olabilir ama insanlık her şeyden daha önemli. Eğer ben ölürsem, benim yerime başkası geçer, o ölürse de onun yerine bir başkası ve bu böyle devam eder."
Derin bir nefes aldım ve kendimi yeniden sakinleştirmeye çalıştım. Onun ölme ihtimaline, bu düşünceye bile katlanamıyorken eğer onu gerçekten kaybedersem ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Bilmek de istemiyordum.
"Başarısız olabiliriz belki. Ama eğer sen geberip gidersen işte o zaman hiç şansımız kalmaz, sıçarız. O yüzden burada kal ve kafanı çalıştırmaya devam et. Bizim ihtiyacımız olan asıl şey senin kıvrak zekan."
İkna olmasını istiyordum, onu bir şekilde ikna edebilmek istiyordum. Orada, birkaç metre ötemde ölümle burun buruna olup dikkatimi dağıtmasını istemiyordum. Daha önce de birlikte savaşmıştık ama onların hiçbirinde tek kollu değildi ve hiçbiri de bunun kadar tehlikeli olmamıştı.
"Burada kal. Bu devlerin isteyeceği son şey, aynı zamanda bizim için yapabileceğin en iyi şey." Benim için yapabileceğin en iyi şey.
Derin bir nefes verdi. "Orada olmak istiyorum. Bodrumda olan şeyin ne olduğunu öğrendiğimizde orada olmak, onu kendi gözlerimle görmek istiyorum."
"Ama ben senin orada olmanı istemiyorum." En sonunda sitem etmeye başladım. "Ne bulursak bulalım, sana getireceğiz zaten! Senden saklayacağımızı mı düşünüyorsun?"
"Levi-"
"Erwin." dedim lafını bölüp ve aramızdaki upuzun masaya rağmen gözlerinin içine, sanki onları delmek ve beynini kontrol edip istediğimi yaptırmak istermiş gibi baktım. Artık dayanamayacağımı biliyordum, nefesim titriyordu. "Erwin, lütfen gelme. Lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sasageyo || eruri one-shot
Fanfictioni can't imagine a world with you gone the joy and the chaos the demons we're made of i'd be so lost if you left me alone hold on, i still want you come back, i still need you