#5

588 46 67
                                    

Clint hâlâ ona atılan mesaja bakıp duruyordu. Bunu avantaja da çevirebilirdi her şeyi mahvedebilirdi de. Ne yapacağını sormak için telefonu Natasha'nın yüzüne tuttu. Kız önce anlamsızca ekranla bakışıp sonra yazıları okudu ve arkadaşına döndü. Hâlâ ekran yüzüne tutulduğundan elini itmek zorunda kalmıştı. Clint ise merakla ne diyeceğini bekliyordu.

"Bu numarayı sana Wanda mı verdi?"

"Evet." cevap verdiği anda arkadaşının, kafasına hafif bir tokat atacağını tahmin edememişti.

"Ne oluyor ya?"

"Salak mısın sen? O kızla bu kadar sık konuşacağına kardeşiyle konuşsan şu an benim yanımda değil onun yanında oturuyor olurdun. Şuna bak, cevap da yazmamış."

"Ama onun benden hoşlanıp hoşlanmayacağını ne bileyim. Daha erkeklerden hoşlanıyor mu onu bile bilmiyorum." Natasha ona ters ters bakmaya devam ediyordu ve Clint'in yine ne yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktu.

"Hoşlanmıyor olsa kardeşi sana numarasını verir miydi? Hem onu artık göremeyeceğin gün gelene kadar bekleyecek misin? Ona açılmadığın sürece bunun pişmanlığını yaşayacaksın. Mesaj mı atarsın yoksa yüz yüze mi söylersin bilmem ama sonra gelip de bana ağlama."

"Çok güzel moral veriyorsun cidden. Önce sen yap bunları da sonra konuş." Kızın kaşları çatılınca Clint yine susamadığı için pişmandı.

"Ben o kızdan o kadar hoşlanmıyorum. Siz ikinizin arasındaki çekim daha farklı. Bunu ben bile hissedebiliyorum." Clint omuz silkip oturduğu yerden kalkmıştı.

"Gitmem gerek. Yine geç kalırsam koçun gözünden iyice düşeceğim. Okuldan sonra görüşürüz." Arkadaşının saçlarını karıştırıp hızlıca sınıftan kaçmıştı. Tabi bunun hesabı sonradan sorulacaktı ama Natasha'nın yüzündeki kızgın ifade buna değerdi. Sınıftan çıktığı gibi Wanda ile çarpışması pek iyi değildi gerçi. Ne diyeceğini bilemeyip sadece özür dilemek istemişti. Ama kızın ona söylecekleri var gibiydi.

"Merhaba Clint." Kızın yüzündeki samimi gülümseme yüzünden onu görmezden gelemeyeceğini anlamıştı.

"Merhaba... Geçen gün ile ilgili... Sanırım beni yanlış anladın."

"Sanmıyorum." Omzuna hafifçe vurup daha geniş bir gülümsemeyle yanından ayrılmıştı. Clint, bu kızın onu yanlış mı yoksa doğru mu anladığını bir türlü çözemiyordu. İstemsizce arkasından bakmış ama beklediği kişiyi görememişti. Bu onu biraz üzmüştü ama ikiz de olsalar sürekli yan yana olmalarını bekleyemezdi. Şimdilik bu hayal kırıklığını bir kenara bırakması gerekiyordu çünkü yetişmesi gereken bir antrenmanı vardı.

Soyunma odalarının olduğu kata geldiğinde erkekler için ayrılmış odanın önünde üç kızın hararetli bir şekilde konuştuğunu görmüştü.

"Kızım senden güzelini mi bulacak? Çıkar çıkmaz konuş işte." Belli ki ikisi yardakçı ve ortadaki kız da onların kurbanıydı. Arkadaşlarınız sizi ne kadar cesaretlendirmeye çalışırsa çalışsın bu işler çoğunlukla umulduğu gibi olmazdı.

"Burada durmuş kimin hakkında konuşuyorsunuz bakalım?" Clint onlara sataşmadan duramamıştı, ne kadar içinden eğlense de ciddi bir ifade takındığı için kızlar korkarak ona dönmüştü. Biraz önce arkadaşını öven yine ilk konuşan olmuştu.

"Seni ilgilendirmez."

"Kim olduğunu söylemezseniz erkekleri soyunurken dikizlediğiniz için sizi şikayet ederim." Üç arkadaş dehşete düşmüş bir ifadeyle neredeyse onun üstüne atlayıp pataklayacak gibi duruyorlardı.

"Biz öyle bir şey yapmıyorduk." Clint daha fazla dayanamayıp bu hallerine gülmüştü.

"Dalga geçiyorum. Sizin işiniz beni ilgilendirmez ama burada durmanız sizi biraz şüpheli gösteriyor söyleyeyim de..." Kızlar iyice kızarıp bozarmaya başlamış ve hızlıca orayı terk etmişlerdi. Clint onları bir hayal kırıklığından kurtardığı için kendini kahraman gibi hissediyordu. Daha fazla oyalanmayıp içeri girecekti ki ikinci defa birine çarpıyordu.

"Önüne baksana." Bu sefer kim olduğunu görmeden çıkışmıştı. Ama karşısındakini fark edince anında pişman olmuştu.

"Önüne bakmayan sendin." Oğlanın eli hafif ıslak, gri saçlarından geçerken kaşlarını çatarak ona bakıyordu. Clint karşısındaki muazzam görüntüyü mü seyretsin yoksa belli etmeden kızgınmış gibi mi yapsın bilemiyordu.

"Burada ne işin var?" Sonunda zar zor diyebildiği şey buydu. Alacağı cevap 'sana ne' olsa şaşırmazdı gerçi.

"Üzgünüm buranın sana ait olduğunu bilmiyordum." Tabi bu alaycı cevap Clint'in pek umrunda değildi. O şu an çocuğun saçlarından damlayan sulara odaklanmıştı.

"Çok güzel." Mırıldandığını kendi bile zar zor fark etmişti ama Pietro'nun kaşları bu sefer havaya kalkmıştı.

"Ne?" Clint kafasını iki yana sallayıp kendine gelince bir şeyler uydurması gerektiğini düşündü.

"Saçlarını iyi kurulamazsan hasta olursun."

"Seni ilgilendirmez." Sürekli bu lafı duyduğu için pek önemsememişti açıkçası.

"Futbol takımında falan mısın? Seni hatırlamıyorum da..." Pietro'nun kaşları tekrar çatılmış ve yüzü neredeyse sinirli denebilecek bir ifadeyle kaplanmıştı.

"O takımda değilim ondandır. Atletizm takımındayım." Yine de cevap vermiş ve Clint'in omzuna hafifçe çarpmış gidiyordu ki Clint yine rahat duramamıştı.

"Sen bana sormayacak mısın? Hiç kardeşin gibi değilsin cidden. Onunla sohbet etmek daha kolay."

"O zaman git onunla konuş." Oğlan ona yüzünü dönmemişti ama ses tonu o kadar sertti ki Clint bugünki pişmanlıklarının üstüne yenisini eklemişti. Pietro uzaklaşırken canı sıkkın bir şekilde içeri girdi. Odanın bomboş olduğunu görünce neler döndüğünü yeni fark etmişti. O kız da Pietro'ya göz koymuş olmalıydı. O an bir aydınlanma yaşamıştı. Natasha haklıydı, böyle giderse ya onu bir daha hiç göremeyecek ya da ona açılamadan yanında başka birini görüp pişman olacaktı.

Hemen telefonunu çıkarıp hızlıca cevap yazmaya karar verdi. Yine de şimdilik kendini tanıtacak cesareti pek yoktu.

Clint: Kardeşinin bir suçu yok

Clint: Sadece benden daha akıllıca hareket ediyor

Clint: Ben ise senden o kadar hoşlanıyorum ki bu beni korkutuyor

...

Durduk yere buna neden yazdım ve normalden uzun yazdım hiçbir fikrim yok yapmam gereken tonla ödev var oysaki yine kendimden ödün vermiyorum ne kadar mükemmelim

I Liked A Boy // HawksilverHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin