Tek yaptığım güzel giyimli insanları süzmekti. Herkes derin bir sohbet içerisindeydi. Burada her türden insanı bulabilirdiniz; tek işi insanları aşağılamak olan zenginler, ikram edilen yiyecekler için gelen çocuklar, erkekleri etkilemek için tüm yıl hazırlanmış olan bayanlar ve ilham arayan sanatçılar. Tıpkı benim gibi. Aylardır uğraşıyordum. Fakat hiçbir şey elde edemiyordum. Beynim tıkanmış gibiydi.
Gösteri başladığında büyük bir alkış koptu. Sunucu, sahneye çıkıp her yıl olduğu gibi uzun konuşmasını yaparken büyük ve görkemli kapının açıldığını duydum. İki güzel görünümlü bayan içeri girmişti. Biri etekleri işlenmiş, uzun, vücut hatlarını belli eden bir elbise giyiyor ve dünya onunmuş gibi yürüyordu. Diğeri ise daha utangaçtı. Muhtemelen tek isteği saklanmaktı. Fakat kırmızı ruju ve Tiffany'de Kahvaltı'dan çıkmışcasına kabarık elbisesi pek de yardımcı olmuyordu. Gecenin başından beri orada olduğunu fark etmediğim bir masaya doğru yürüdüler. Holly, çantasını karıştırıyordu ve bayan Dünya-Benim onu heyecanla dürtüyordu.
Masamdakiler iki gün önceki beyzbol maçından bahsediyorlardı. Sıkılmıştım, hem de çok. Bu yüzden sadece gösteriye odaklandım. 17. yüzyılda yaşanmış renkli bir hikayeydi bu. Bu yüzden buradaydım zaten. Renkli. Holly'nin bara doğru gittiğini gördüm. Orada yokmuş gibi davranan bir adamın yanına gidip sarıldı. Adam, beyaz dişlerini göstererek gülümsedi ve kulağına fısıldadı. Holly etrafa bir şey arıyormuş gibi bakındı. Gözleri benimkilere kitlendiğinde paniklemedim. Paniklemem gerekiyordu ama olmadı. Nazikçe gülümsedi ve başını çevirdi. O an hissettim, aylardır hissedemediğim şeyi. Rengi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
colors || z.m. au
Short Story"Seni gördüğüm andan beri bir şeyler hissediyorum. Bana renkleri hatırlatıyorsun."