Kızarmış minik burun

621 4 0
                                    

Neredeyse ayağındaki topuklunun birisi kırılacaktı kadının, sersem sersem yolda ilerlemeye çalışıyordu.
Saçları, kıyafeti, ruju...
Saatlerce at koşturmuş gibiydi, keşke at koştursaydı.
Kapının koluna yapıştı, minik çantasını dibine kadar karıştırıp gümüş anahtarı eline aldı, tek hamlede anahtarı kilide sokup çevirdi ve bir kez daha.
Sarı koltukta uyuyan kızına baktı,artık büyümüştü "kendi kendine bakabilecek yaşa geldin ufaklık "dedi mırıltıyla. Yıllarca  ona sevgisiz, ilgisiz, bir kere bile saçını okşamadan bakmıştı.  Ona hamile kaldığında sevgilisi kabullenmeyip sokağa atmıştı onu. "Ah lanet kafam, ah lanet kafam " diyerek anlına vurdu bi kaç kez, onu kini yüzünden nasıl büyütmüştü böyle, minik kızını, bebeğini.
Ah Nicki...
Bu gün onun doğum günüydü, o artık 18 yaşındaydı. Belli ki annesinin erken gelmesini beklemiş, gelmeyince de ağlayarak uyuyakalmıştı, minik kızarmış burnu bunun bir kanıtıydı.

***

Her yerim tutulmuştu sanki, sanki değil hatta evet. Bacaklarımı ayırıp koltuğa oturdum, demek dün gece ağlarken burada uyuyakalmıştım.
Dün 18 yaş günümdü, annemi beklemiştim geç saate kadar, gelip beni kucağına almasını bekledim, öpmesini, "İyiki doğdun ufaklık" demesini bekledim...
Bana adımla seslenmiyordu, beni sevmediğini bi kaç milyon kez ağzından duysam da o kaçtıkça onu kovalayasım, sarılasım geliyordu.
Annemden başka kimsem yoktu, ne bir kardeşim ne de babam, babam...
Babam elbette vardı ama onu hiç görmemiştim. Anneme defalarca sormama rağmen ağzını açmıyordu, onun hakkında tek bir kelime bile etmiyordu. Adını dahi bilmiyordum.
O kadının bana yaptığı tek şey bağırmak çağırmak hatta bazen küfür etmek olmuştu, her defasında incitiyordu ama sadece bi kere sarılsa affetmeye hazırdım sanki. Sevgi istiyordum, az da olsa sevgi.
Çeneme gelen kırmızı kıvırcık saçlarımı ellerimle geriye doğru attım çok acıkmıştım minik karnım dile gelmiş acıktığını söylüyordu, dışarıya çıkıp kendime birşeyler almalıydım ve aklıma birden simit geldi, evet evet sıcacık simit çok iyi gelirdi. Koltuktan zıplayıp hemencecik yüzümü yıkayıp saçlarımı düzelttim, kıvırcık ve darmadağın duruyorlardı hep, iri açık kahve gözlerim, dolgun dudaklarım, minik bir burnum ve burnumuda da septum piercingim vardı bi de smile piercingim sivri dişlerimi de seviyordum. Koşarak boy aynasına gittim ardından 52 kiloydum, bacaklarım uzundu ve boyumda, bi de saklayamadığım iri göğüslerim. Onlara kurabiye diyordum çünkü kurabiyeye benziyorlar.
Mini kalpli pembe şortumu çıkarmaya niyetim yoktu ve tişörtümü de. Ayağıma beyaz civcivli çorabımı geçirip kalın taban beyaz spor ayakkabımı da giyip dışarıya fırladım.
Hava öyle güzeldi ki, gök yüzünde sadece güneş vardı kuş cıvıltıları kulaklarımı dolduruyordu, kulaklığımı takıp zıplaya zıplaya yola koyuldum, gözlerimi kapadım ardından. Tanrım hep ilkbahar olmalıydı sadece diye düşünürken ani bir fren sesi...
Büyük tekerlekli koca siyah bir arabadan bi adam indi birden, ben olduğum yerde kalmıştım çivilenmiş gibi,  bi ara korkudan öleceğimi sandım. Kolumdan biri tutmuş sarsıyordu
-Ne diye dikiliyordun burada!  Ölmekmi istiyorsun yola baksana küçük!  Dilinimi yuttun konuşsana.
Birden kafamı ona çevirdim
-Kolum, dedim acıyla çok sıkıyordu, hızlıca çekti elini
-iyimisin?  küçük dedi
-Evet sadece korktum ben üzgünüm kendimi müziğe kaptırdım ve birden şarkı söylecekken gözlerimi kapattım sonra da tam gözü
Ağzımı eliyle kapadı aniden
-Tamam tamam, dilini yutsan iyiymiş. Dedi.
-Özür dilerim dedim ayak uçlarıma bakıyordum
-Bu acelen neydi çok merak ettim bak şimdi. Dedi gülümseyerek
-Simit dedim sessizce, koca bir kahkaha patlattı
-Simit almak için fazla mutlu ve acelecisin, ne o yoksa simitler kaçıyormu küçük? 
-Ha-hayırrr dedim sessizce ne güzel konuşuyordu bu koca adam, büyülenmiş gibi başımı kaldırıp ona baktım.
-Gel benimle sana simit alalım bu da bi özür olsun, özür dileyen birisi Ben, kafasını çevirip yüzüme baktı :
- Eeee söyle bakalım küçük, nerede şu senin kaçan simitler?

BABY GIRL &DADDY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin