" Bu senin inancın, kaybetme, bul onu "
İnanç insanın kendisine verdiğidir, bulmak ve kaybetmek an meselesidir.
Bayan Stuart'ın başımı yemesine üzere kafamı dağıtmak için bu panayıra gelmiştim ama, tanrı aşkına burada nasıl kafa dağıtılırdı? Satıcılar satış yapabilmek için ses tellerini koparmaya niyetliydiler ve ben onların iyiliğini düşünüyordum, hayır, aslında kendimi düşünüyordum, gitmek istiyordum ama yine de erken dönemezdim, bayan Stuart uyumalıydı,tüm bu zımbırtıdan sonra bir de onu çekemezdim, benimki de kafaydı. Dondurma çubuğunu attım ve kahin çadırına ilerledim, doğrusu böyle şeylere inanmazdım ama tüfekle tavşan avlamaktan daha iyi olabilirdi, çadırda 60 yaşlarında bir kadın bir ipe düğüm atıyor, ardından saçını çekiyordu, çadırda ki tütsü kokusu o kadar yoğundu ki, öksürmem gerekiyordu. Gözlerini üzerime dikti ve eliyle minderi gösterdi, gösterdiği yere oturduğumda tütsülerin kokusu daha rahat geliyordu, eğer kapıda 500 won vermeseydim çekip giderdim. Kadın derin bir nefes aldı ve çanaktan aldığı otu suya attı, gözlerini kapattı.
- Kelebekler var. Etrafta uçuşan rengarenk, eşsiz kelebekler, bu senin inancın, asla kaybetme, bul onu.
Televizyonda ki adama bağırmamak için kendimi zor tutuyordum, nasıl beceremezdi bunu? alt tarafı sopanın altından geçecekti, kendisi şu an sürünüyordu. Bu salağa daha fazla bakamayacağımı fark edip bakışlarımı cama çevirdiğimde kırmızı çiçeklerin arasında simsiyah giyinmiş bir insan vardı, komşumuzun bahçesinde böyle çiçekler yoktu, adım kadar emindim, gözlerimi ovuşturduğumda hala oradaydı, ağaçların arasında yürüyerek kayboldu, nereye gitmişti bu şimdi? neredeydi? ve ben onun gerçek olduğuna ne zaman inanmıştım? bu bir göz yanılmasıydı, zihnimin yorgunluğunun kanıtıydı. Başka ne olacaktı? Uyumalıydım. Yabancının düşlerimde kaybolup gitmesini istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE FAITH - TAEKOOK
RomanceI don't say a word But still, you take my breath and steal the things I know There you go, saving me from out of the cold