*

3K 271 143
                                    

selaaam, taslaklarda çürüyen eski bir hikaye.  içimden geldi, hiç düzeltmeden saldım. iyi okumalar.

Ona neden aşık olduğumu bilmiyorum.

Kesinlikle kötü biri değildi. Boş zamanlarında insanlara zarar vermeyi düşünmezdi, kasten kimsenin canını yakmadı. Yakmayacağını da biliyorum.

Ama iyi biri... İyi biri de sayılmazdı muhtemelen. Eğer o 'iyi' kavramı içinde düşünceli, duyarlı ve insancıl olmayı barındırıyorsa, ona iyi demek; kedilerin uçabildiğini söylemekle aynı olurdu. Karşısında ağlayan bir çocuğu gördüğünde o bunun yalnızca sinir bozucu olduğunu düşünüp, geçer giderdi. Onun kaybolmuş veya yaralı olduğunu düşünmezdi. Yağmurlu günlerde, eğer üşenmeyip de çantasından hiç ayırmadığı şemsiyesini çıkarırsa, onu kimseyle paylaşmazdı. Paylaşıp paylaşmamakla bir sorunu olduğundan değil, bu aklına bile gelmezdi. Dünyadaki aç insanlar, küresel ısınma veya savaşlar; eğer ona bir şey olmayacaksa onun için bir anlam ifade etmezdi.

Yine de...

Kendimi aciz bir şekilde ona aşık olmaktan alıkoyamamıştım.

Yani yakından tanıdığım yumuşak saçları, ipek gibi görünen pürüzsüz cildi, saçlarının ardında gizlenen küçük gözleri ve ince dudakları, aşık olmam için yaratılmış gibiydiler. Minikti, zayıftı ve uzun boylu denemezdi ama görünüşünün aksine, cesareti iki metre sayılabilirdi. Başına bela almayı severdi, ben de onu kurtarmayı...

Buralı değildi, bildiğim kadarıyla evden kaçmıştı. Arada abisi ile görüşürdü telefonda ama anne babasıyla konuştuğunu hiç duymadım. Bize kendisi anlatmamıştı zaten, evinin konusunu hiç açmazdı, açıldığında da kesin ve sert bir şekilde o konuyu kapatırdı. Kafiye ile bir şeyler yazmayı sonra da o kelimeleri etkileyici sesi ile söylemeyi severdi, ben de onu dinlemeyi.

Şarkı söylemeyi beceremezdi, hatta bazen söylediğinde onunla alay ettiğimiz olurdu ve o da sesini daha çok incelterek bizi güldürürdü. Rap yapardı. Öfkeliydi her şeye karşı ve bunu da rap yoluyla dışarı vururdu. Rap yapmadığı zamanlar uyur veya yemek yerdi. Bazen uyumak için yemek yemeyi unuttuğu olurdu. Öyle vakitlerde karşısına oturup onu izlemeyi severdim. O zihninde her ne tutuyorsa, uyurken onları unutuyormuş gibi huzurlu görünürdü. Bu yüzden o uyurken ona bulaşmalarına asla izin vermezdim. Uyanıkken zar zor huzurla gözlerini kapatabilirdi çünkü. O bizi güldürmeyi severdi, ben de onun gülümsemesini.

Hiç yakın arkadaş olamadık.

Bu işe en başta 15 yaşındayken Namjoon'un kıçını kurtarmaya çalışarak başladım. Okuldan kaçtığında gözcülük yapardım, ailesinden habersiz yer altında rap yapmaya başladığında bizde kaldığını, ödev yaptığımızı söylerdim. Sonra Hoseok katıldı. 18 yaşındayken, bizimle aynı yaştaydı ve neşe veren yapısı, somurtmaya alışkın bünyemize iyi geliyordu. Onun başımıza sürekli bela açıyor oluşu bile bizi kızdırmazdı çünkü belayı açan Hoseok'sa, bunu yanlışlıkla yapmış olurdu. 19 yaşında, üniversiteden önce iş bahanesiyle -ki bu işin tanımı başkentte rap yapıp sesimi duyurabileceğim daha iyi yerler vardı- başkentin merkezine taşındık. Ben onun peşinden gittim çünkü bütün hayatım boyunca Namjoon'un arkasında dolanmaktan başka bir şey yapmamıştım ve başka da bir şey bilmiyordum. Onsuz evimde kalmaktansa, onunla birlikte tanımadığım bir yerde olmayı tercih ederdim. Onu ilk gördüğümde, o kıytırık eve taşınmamızın ikinci ayıydı. Namjoon ve Hoseok kollarının altında getirmişlerdi onu. Çok sarhoştu ve ağlıyordu. Ne hakkında olduğunu hiç söylemedi. Eve geldi, biraz kustuktan sonra benim yatağımda sızdı. İlk defa o gün izledim onu uyurken. Uykusunda durmuştu ağlaması ama yanaklarında hala göz yaşlarının izi vardı. Kendime onları silmek için izin vermedim o gün. Eğer bir daha ağlarsa göz yaşlarını sileceğime dair söz vermiştim kendime. Ağlamadı.

You Can't Control My Sh*t |yoonkook| ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin