Televizyondan ,gazetelerden veya dergilerden sürekli aşina olduğumuz 'değişen dünyamız' teriminin gerçekten çok büyük bir değişimden söz ettiğini hangimiz tahmin edebilirdik ki?
Sonuçta insan ırkı olarak değişim zehirlenmesine ilk defa yakalanışımız değildi. Fakat her şeye rağmen eminim ki yaşadığımız zamana kadar olan zamanda en büyük değişimi yaşayan iğrenç kişiler olma görevi bizlere düştü.
Yaptığımız her türlü saçma şeyler için değişim kisvesi altına saklanmadık mı?
Çağına göre yaşamak insanın yazılmayan kurallarından biridir bunda hemfikiriz.
Fakat karaktersizlik, riyakarlık veya doyumsuzluk gibi hislerimizi çağımızın şartlarına bağlamak nerden bakarsanız basitlik , bayağılıktır.
Burada yine konuyu kesip ufak bir rejim dersi verecek ve kaldığım yerden devam edeceğim.
Nasıl ki komünizm sisteminin temelinde anlatıldığı gibi devrim en alt tabaka yani aileden başlayıp en yukarıya doğru gidiyorsa ki buna ülke veya dünya diyebiliriz.
Bu yozlaşmışlık da yine en temel tabakadan başlayıp en yukarıya doğru gidiyor.
Tabii bunun pek çok sebebi var ki kimi tanıdığım sosyologlar bu konu üzerine ciddi sayılabilecek çalışmalar yapıyor.
Fakat beni ilgilendiren kısım hangi şartlardan dolayı olduğu değil sonuç kısmıdır.
Kısmen Hatice netice durumu yani.
Herkesin ilk sıraya kapitalizmi koyduğunu düşünüyorum şimdiye kadar olan kısımı okuduğunda.
Burada yine benim inanç sistemim pek doğru işlemiyor çünkü Adam Smith bile kurduğu sisteme (genel kanı) bu kadar mana yüklememiştir.
İnsanlara dikkat ederseniz başaramadıkları her konu için mutlaka bir müsebbip göstereceklerdir.
Fakat başarılı olduğu konular hep çok çalışıp çok arzuladıkları için olmuştur.
Yani dünyanın ilk gününde de olduğu gibi hep bir 'Ben' merkezcilik yönetmiştir.
İlk günden beri olan düşünceler veya aksiyonlar neden sadece bizim zamanımızda çıkıyor biz en akıllı nesiliz dediğinizi duyar gibiyim.
Fakat konunun bir de şu yanı var: Şu an dahil ben merkeziyetçiliği veya daha basitçe ego dendiği anda akla gelen insan hemen Freud oluyor.
Daha farklı konudan ele alırsak müslümanlıkda 4 mezhep var deyip kapatıyoruz konuyu.
Aklımıza direk bunların gelmesinin sebebi ise kendimize dahi inkar edemesek de cahilliğimiz.
Geçtiğimiz yüzyılda kaç tane bilim adamı alim veya düşünür yetiştirdik?
Bu sorum sadece bizimle alakalı değil tüm dünyayı kapsayan bir sorudur.
Daha lüks okullara , daha rahat yaşayan öğreticilere ve yükselen hayat şartlarının karşılığı bu mu?
Garp bize göre kısmen daha iyi yerlerde diyebilirsiniz.
Evet belki teknoloji olarak öyleler fakat hayata bakış veya düşünce anlamında herhangi bir milletin diğerine üstün olduğunu düşünmüyorum belki kısmen Japonlar olabilir.
İşte burada bütün dünyada belki de sadece Japonya'yı ayrı tutmamın sebebi tamamen tek bir sebepten. TECRÜBE!
Kulağa ne kadar tanıdık geldi değil mi hani şu her iş görüşmemizde karşımıza çıkan tecrübe.
Yaratıcının kurduğu dünyada her canlı kendinden sonra gelen soyuna genlerini iyi veya kötü yanlarını kusursuzca aktarabiliyor.
Biz insanlar bu yukarda yazdığım gerçeği çözeli kaç yıl oldu inanın bilmiyorum.
Bizim hatamız bizi biz yapan (insandan bahsediyorum ırkdan değil) kuraldan vazgeçmemiz.
Zaten vazgeçtiğimiz anda da bütün dünyanın başına gelen yıkım ve kıyıma canlı canlı şahit olduk ve oluyoruz.
Tamamen şahsi olan gözlemlerime bakarsak yaklaşık 50 yıldır edindiğimiz tecrübeyi sonraki kuşaklara aktaramıyoruz.
Onun yerine başarılı olmalarının dünyadaki en önemli şey olduklarına ikna ederek başarıya giden yolda her şey mubahtır yaklaşımıyla yaklaşıyoruz.
Yukarıdaki cümleyi bitirdiğimde aklıma gelen ilk şey ölen Suriyeli bir çocuğun 'gittiğimde hepinizi Allah'a şikayet edeceğim' cümlesi oldu.
Sadece ufacık bir çocuğun isyanı bile geldiğimiz noktanın ne olduğunu ve nasıl gerçekleştiğini bize özetler nitelikte.
Babam hep başarılı olmak için önce sağlıklı bir aile yaşantısı gerekmektedir der.
Başta bu düşünceyi çok saçma bulsam da derinlere indikçe hak vermemek elimde değil.
Kurtuluşa giden yolda ayakta kalan son kalelerden de olsak biz bir avuç insan öncekilerin düşüncelerine değer verip doğrularını geleceğe taşımayı kendimize görev bildik.
Fakat eğer biz de düşersek işte o zaman diğerlerinin harcadığı eforlar kazanmak için kaybettiklerinin , yıktıklarının, kırdıklarının, döktüklerinin hiçbir önemi kalmayacak.
Hiçbir şekilde içinden çıkamayacağımız bu dünyada gerçekten sadece bu dünyada kalacak güçler veya arzular için bu kadar büyük bir soykırıma değer mi?
O yüzden size verebileceğim en büyük tavsiye; Elinizde olmayanlar için üzülmekten vazgeçip bir gün eninde sonunda öleceğinizi hatırlamanız ve insana değer bir vaziyette yaşamanızdır.