Ned küçüklüğünden itibaren çok sert ve zor koşullarda yetiştirilmişti. Annesi ve babasını hiç tanıyamamış, onu kendi evine kabul eden ve babasını tanıdığını söyleyen Tarrin isimli bir adam, Ned'in hayatta kalmasını sağlamıştı. Yıllarca ona kılıç eğitimi verdi ve ağır işler yaptırdı. Bu onu sevmediği için değildi. Ned'in kendini koruyabilmesini istiyordu.
Ned 17 yaşına yeni girmişti. Güney'de yaşadığı için her mevsim çok sıcaktı ve haraketliydi. Ned, köyünde yaşayan diğer yaşıtlarından çok daha güçlü ve çevikti, aynı zamanda atletikti. Hatta köyün yetişkin ve tanınmış sert adamlarına bile kafa tutabiliyordu. Kuzey'e hiç gitmemişti Ned. Duyduklarına göre Kuzey tehlikeliymiş ve dondurucu soğukta hayatta kalması çok zormuş. Ned bunların hiçbirinden korkmuyor, aksine artık bu yaşadığı yerden ayrılmak istiyordu. Fakat tanıdığı ve değer verdiği birçok insanı bırakamıyordu ve Tarrin'in dediğine göre henüz bunun için hazır değildi. Özellikle de Tarrin'i bırakıp gidemiyordu. Çünkü onu bu denli güçlü ve özgüvenli hale getiren ve en önemlisi de hayatta kalmasını sağlayıp onu evine alan Tarrin'di. Ned küçüklüğünde Tarrin'e babasıyla ve annesiyle ilgili çok soru soruyordu. Tarrin, babasının savaşta öldüğünü ve annesininde onu doğururken öldüğünü söylemişti Ned'e. Ned'in inanmaktan ve hayatına devam etmekten başka çaresi yoktu. En büyük hayali ise dünyada var olan 5 büyük savaşçıdan biri olmaktı. Her gece bu 5 destansı savaşçıyı düşünmeden uyuyamıyordu Ned. Söylenenlere göre aralarından herhangi biri tek bir hamleyle koca bir köyü kül edebilirmiş. Ned bunları her duyduğunda kanı kaynıyor ve her ne kadar zor olsa da yaşadığı yerden Kuzey'e yelken açma isteği artıyordu fakat hayalini gerçekleştirmesi ve 5 büyüklerden olması için en az bir asır daha idmana ihtiyacı vardı; En azından Tarrin'in söylediği buydu.
Günler tüm hızıyla geçmeye devam ediyordu. Ned her geçen gün daha da güçleniyor ve hayallerinin arkasında durmaya devam ediyordu. Şu ana kadar hayalini kime anlattıysa herkes ona küçümser ve ciddiye almaz tavırlarla bakmıştı. Bu olay onun hırsını arttırıyordu oysa ki.
Zaman akmaya devam ederken gecenin bir yarısı Ned'i uyandıran Tarrin kapıyı açarak onu takip etmesini söyledi. Ned ilk önce bunu yapmasını saçma bulsa da günlük ritüellerinden sıkılıp bıktığı için soru sormaksızın Tarrin'i takip etmeye başladı. Ned'in heyecanı yok denecek kadar azdı fakat Tarrin, Ned'e suratını dahi dönmeden hızlı adımlarla ve sabit hızda yürümeye devam ediyordu. 40 dakika kadar yürüdükten sonra köyün tamamını gören bir uçurum kenarına ulaşmışlardı. Uçurumun bir kenarında okyanus diğer kenarında da yaşadıkları köy bulunuyordu. O kadar karanlık ve uzaktı ki orada bir köy olup olmadığını anlamak çok zordu. Görkemli uçurumda kocaman ve tek bir tane ağaç vardı. Ağacın gölgesine uzanan Tarrin bir dakika kadar sessiz kaldıktan sonra Ned'e seslenip yanına oturmasını rica etti. Ned aniden gülmeye başlayıp :
'Ne bu halin Tarrin? Gecenin bir yarısı macera falan mı çekti canın?' diyerek Tarrin'in yanına oturdu. Tarrin beklenmeyen bir biçimde yanında taşıdığı torbadan bir şişe içki ve iki adet çanak çıkarıverdi. Ned'in kafası karışmıştı ve yüzündeki tebessüm kaybolmuştu.
Ned :
'İçki içmediğimi biliyor olman gerek Tarrin. Eğer bu bir şakaysa gerçekten eğlenmiyorum.'
dedi Ned. Tarrin :
'Kapa çeneni velet! Buraya ölmeden önce sevgili oğlumla ilk ve son bir kez kadeh tokuşturmaya geldim!'
diye bağırarak çıkıştı. Ned daha öncelerden de Tarrin'i sinirli görse de bu sefer üzerinde başka bir şey vardı. Söylediği kelimelere anlam veremiyordu. Tarrin'e sorması gereken soruları kafasında oluşmuştu bile ; Fakat Tarrin, Ned'in konuşmasını başlamadan direk söze daldı :
'Sormak istediğin ve bu hayatta merak ettiğin çok şey olduğunu biliyorum evlat, bunların cevabını zamanla bulacağına eminim. Aptalca sorular sormaya başlamadan sana olup biteni anlatayım.'
Ned şaşkındı. Gerçekten ne söyleyeceğini bilemiyordu ve ne gariptir ki streslenmişti. Konuyu uzatmak istemediğinden Tarrin'e herhangi bir soru sormadı. Ned bunları düşünürken Tarrin ise kaselere içki doldurmuştu. Ardından konuşmasına devam etti :
'Bu zamana kadar çoğu insanın üstesinden gelemeyeceği eğitimler verdim sana, seni doyurdum, besledim, giydirdim. İşine gelse de gelmese de artık öz oğlum gibisin. Bunları söylememin nedeni ise yakalandığım hastalık yüzünden birkaç gün içerisinde ölecek olmamdır!'
Ned'in dili tutulmuştu adeta. Soğuk terliyor ve yaşadığı şokun etkisinden çıkmaya çalışıyordu. Neyse ki güçlü bir iradesi olduğundan birkaç dakika da toparlanıp cevap vermekte gecikmedi:
'O halde, beni buraya öleceğini söylemek için çağırdın.' dedi Ned.
Tarrin kalın ve sakin sesiyle :
'Evet öyle ama asıl söylemek istediğim şey senin, benim benim ölümümü görmeyecek olmandır.' dedi.
Ned'in öfkelenmesini bekleyen Tarrin büyük bir şaşkınlıkta onun sakinleştiğini ve yanında aynı şekilde bağdaş kurarak oturduğunu gördü. Bu Tarrin'in hoşuna gitmişti. En azından bir miktar olsa da rahatlamıştı.
'Hastalığın hep var mıydı peki Tarrin?'dedi Ned. Her ne kadar üzülmüş olsa da soğukkanlılığı Ned'i sakin tutuyordu.
'Böyle saçma sorularla uğraşacak vaktim yok evlat! Şafakta Kuzey'e açılman için ihtiyacın olan her şeyi hazırladım. Senden habersiz inşa ettiğim yelkenli geminde uçurumun dibindeki kıyıda seni bekliyor. Gemiyi kullanabilmek için en az 3 kişiye ihtiyacın olacak. Gözü pek ve aynı senin gibi Kuzey'e gitmek isteyen 4 adam da eğer izin verirsen yolculuğuna seninle birlikte başlayacaklar Ned!' dedi Tarris. Ned her ne kadar soğukkanlı biri olsa da o söylenenlerden sonra dili tutulmuştu. Aklından yüzlerce şey geçiyordu o an. Her an Tarrin'in ayaklarına kapanıp bir bebek gibi ağlayabilecek duruma gelmişti. Durumu anlayan Tarris, Ned'i omzundan tutup, açılacağı okyanusu işaret etti. Kahkaha atarak :
'Dünyanın altını üstüne getirmeye ha Ned?' dedi Tarris ve hemen ardından doldurduğu kaselerden birini alıp öbüründe Ned'in eline tutuşturdu.
'Hayallerine ve yaşayacağın tüm maceralara' diye uzun bir nara attı Tarris ve ikisi de kaseleri yuvarlayıverdi.Uzun bir süre konuştular Ned ve Tarris. Neredeyse sabah olmuştu bile. Yelken açma hazırlıkları için ikisi de ayaklandılar. Uçurumdan inmeden önce Ned son bir kez okyanusta, güneşin doğduğu yere baktı. Tarris, Ned'in kanının kaynadığını hissedebiliyor ve gözlerinde yanan ateşi görebiliyordu.