18 şubat 1975.
moskova, rusya.alycia hogwarts'tan çapulcularla birlikte atılınca mecburen evine dönmek zorunda kalmıştı. arkadaşlarını şimdiden özlemeye başlamıştı. eve geleceğini duyunca ailesi hem şaşırmış hem de kızmışlardı. kızlarından böyle bir şey beklemedikleri çok açıktı.
alycia odasında yatağa yayılmış bir şekilde bordo tavanına dikmişti gözlerini. beth ve cherish'i düşünüyordu, evlerine sağ salim gidebilmişler miydi ? karamsar düşüncelerini bir kenara iterek ayağa kalktı. radyosuna yöneldi, rastgele bir frekans açtı. kulağına hoş gelen ritimle dans etmeye başlamıştı. fakat aniden odasına dalan annesiyle her şey bozulmuştu. radyonun sesini kıstı ve sorgular gözlerle annesine baktı.
'akşam yemeği hazır. yemekler soğumadan gel.'
kafasını sallayarak annesinin odadan çıkışını izledi. tuvalete lanetler okuyarak gitmeyi ihmal etmedi. gerizekalı marlene ve sirius yüzünden okuldan atılmışlardı. onları bir güzel benzetmeyi aklının köşesine yazdı ve yemek odasına doğru ilerledi.
annesinin en sevmediği yemeği yaptığını görünce yakalalıkları için kullandığı gülümsemesini takındı. babası hogwarts'tan atılmayı başardığı için hâlâ sinirliydi. alycia bu gergin ve sessiz ortamı her ne kadar bozmak istese de ağzını bile açamadı. yemeğiyle oynarken babasının ani bağırışıyla irkildi.
'yemek yemeyeceksen odana git alycia wallack ! seninle daha çok konuşacağımız konular var !'
kız babasının birden sinirlenmesine alışıktı. yüzündeki sinirli ifadeyi silmeye çalışarak sertçe masadan kalktı ve seri adınlarla odasına girdi. kapısını da çarpmayı ihmal etmemişti tabii.
gözleri dolmaya başlamıştı. uzun süredir içinde biriken duygular bir bir ortaya gözyaşları olarak çıkıyordu. hıçkırıklarının duyulmaması için sandalyesinde duran yastığı alıp yüzüne bastırdı. şu an ikizlerin yanında olabilmeyi diliyordu. ailesi ile oldum olası sorunları olmuştu. babasının ona karşı hep var olmuş kızgınlığından, annesinin sesini çıkartamamasından bıkmıştı artık.
içeriden çatal kaşık sesleri gelmeye devam ediyordu. aklına gelen ani bir fikirle bu gibi zamanlarda biriktirdiği parasını aldı. moskova'ya geleli daha iki gün olmasına rağmen hâlâ boşaltmaya üşendiği bavulunu açtı, içine birkaç kıyafet daha tıkıştırdı. üzerindeki eşofman tarzı taytı çıkardı, yerine kadife pantolonunu giydi. sonuçta londra ve moskova oldukça soğuktu. saçlarını taktığı şapkanın içine sıkıştırdı. aynaya ve odasına son bir kez baktı. kararından dönmeyecekti, hayır.
kapıyı yavaşça araladı, çaprazında olan yemek odası koridordan gözükmezdi. o yüzden seri ama parmak ucunda evin kapısına gitti. yanda hazır bir biçimde duran botlarını hızla giydi. kapıyı sakince açtı, bavulunu da alarak aynı sakinlikle kapattı.
evden uzaklaşırken bavulunun izin verdiği kadar koşuyordu. tren istasyonu neyse ki evlerine yakındı. sıraya girerek biletini aldı. trenin kalkmasına on beş dakika civarı bir süre vardı. bu yüzden trene bindi. yerine geçerek şapkasını çıkardı. dağılmış saçlarını karıştırarak omzunun arkasına attı.
bavuluna son anda eklediği muggle kitaplarına gururla baktı. 'Aşk ve Gurur' gözüne takılmıştı. kalın kitabı eline alarak uzun yolculuğunda okumaya başladı. uzun süredir rusça konuşmadığı için bazı kelimeler hafızasında silikti. sıkıntılı yüz ifadesiyle kitabı kapattı. trenin kalkmasıyla birlikte arkadaşlarını düşünmeye başladı.