Ölümden sonra neler olacağını hep merak etmişimdir. Bir kimse öldüğünü kendi başına nasıl anlayabilir ki? Ölüm Meleği yüzüme bakarak bir zafer edasıyla "Hey, az önce ruhunu bedeninden ayırdım!" mı diyecek?
"Lütfen bir kere daha deneyin Bay Talpa."
Yoksa piyano çalarken geçireceğim bir kalp krizi sonucu kendimi bir boşlukta mı bulacağım? Hiç var olmamış gibi...
"Bay Talpa? Lütfen bir kez daha..."
Banyo yaparken sabundan dolayı kayıp kafamı musluğa çarparsam, sonrasında gidilecek başka bir yer olacak mı gerçekten? Veya varlığım sadece başkalarının hatıralarında mı yaşayacak?
"Anlaşıldı Bay Talpa yerinize geçebilirsiniz." dedi soruyu çözemediğim için gerilen Matematik Öğretmeni. Öğrencisi bile olsa, asla seslendiği ismin başına Bay-Bayan eklemekten kaçınmazdı.
Bu huyu hoşuma gidiyordu. Yine de bu adam sinirimi bozuyor. Başımı "peki" anlamında sallayıp yerime oturdum. Çözemeyeceğimi bildiği halde beni tahtaya kaldırması canımı fena halde sıkıyordu.
"Tahtaya kalktığın zaman soruya odaklanman gerekir."
Arka sıramdan gelen bu huzur verici ses bir anda bütün kızgınlığımı bedenimden ayırdı. Sanki bulunduğumuz ortama sevinç ve mutluluk yayan bir fıskiye gibiydi. Sesin kaynağına doğru döndüğümde ilkbaharın ilk çiçeği kadar güzel bir çehreyle karşılaştım. Benim biricik Feles'im.
"Aptal, hâla ütopyandan kurtulamadın mı?" dedi. Gülümsüyordu.
"Hayır sadece güzelliğin karşısında dilim tutuldu." dedim sırıtarak. Yalan söylemiyordum. Gülümsemesinin yerini göz devirmesi aldı ve derse döndü. Onu kızdırmak hoşuma gidiyordu.
"Cidden derslerine daha fazla çalışmalısın. Bu gidişle sınavlarda batırıcaksın dostum." dedi sıra arkadaşım.
"Pff bir şekilde hallediyorum işte." Sesim umursamazdı.
"Sınavlara son gün çalışarak mı?" dedi. Sesinden ciddi bir cevap beklediği anlaşılıyordu. Ona istediğini vermemekte kararlıydım.
"Kendim ile tartışmam gereken önemli konular var." Yüzüm durgundu.
"Bu önemli konuları bizimle de paylaşırsanız çok sevinirim Bay Talpa." dedi ve Feles gibi derse odaklandı.
Avem'in öğretmeni taklit etmesi sırıtmama sebebiyet verdi. Feles ve Avem, lise yıllarının başında tanıştığım birbirinden değerli iki insan idi. Geçtiğimiz 3 sene boyunca arkadaşlığımız daha çok güçlendi ve sanki onları çocukluğumdan beridir tanıyor gibiyim. Onlar benim bu hayattaki en değerli yaşayan ruhlarım. Bu zamana kadar hep birbirimize destek çıktık. Bundan sonraki hayatımızda da beraber olacağımızı umuyorum.
"Soruyu çözemediğiniz için kendinize güldüğünüzü varsayıyorum Bay Talpa."
Yine düşüncelerimde boğulurken beni bir kancayla çekercesine çıkaran Matematik Öğretmeni gözlüğünün üstünden bana bakıyordu. Neyse ki zil çaldı ve benimle daha fazla uğraşmadan bir şeyler geveleyip sınıftan çıktı. Cevap verme zorunluluğunda kalmadığım için memnundum.
"Sabahın ilk iki dersine neden Matematik koyarlar ki?" diye söylendi Feles. Biraz önceki olayı unutmuşa benziyordu.
"Tabii ki beyinlerimizi yıkayıp kendi emellerine alet etmek için." dedi Avem esneyerek.
"Bu daha çok Talpa'nın söyleyeceği bir şeydi."
"Ehh, bazı komplolarda ona hak vermiyor değilim."
"Yine de kalın kafalılıkta ikinizin de üstüne yok." Kollarını kavuşturan Feles'e döndüm.
"Geçenlerde merdivenlerden hoşlandığı çocuğun üstüne düşen ben değildim." dedim alaycı bir ifadeyle. Tepkisi gecikmedi.
"Hatırladıkça kendimi bir dolaba kitlemek istiyorum. O kadar utanmıştım ki o an yok olmayı diledim." Elleri suratındaydı.
"Ahh zavallı Feles, arkadaşları arasında makara konusu olduğuna eminim. Bütün şansını kaybettin" dedim ve ekledim:
"Artık daha yakındaki kısmetlere bakmalısın." Sesimde zafer tınıları vardı.
"Kesinlikle Feles, ama bu kişi Talpa olmamalı." dedi önündeki soruyu çözmeye çalışan Avem. Ona doğru döndüm ve somurttum. Tekrar Feles'e döndüğümde çoktan yerinden kalkıp Lignum'un yanına gittiğini gördüm. Lignum'u elinden tutup zorla kapıya çekti ve seslendi:
"Yemekhaneden istediğiniz bir şey var mı?"
"Hayır, sadece merdivenlerden düşmediğine emin ol yeter." dedim sırıtarak. Dil çıkartıp gitti. Lignum her zamanki gibi çok ruhsuzdu. Sınıfımıza bu sene katılan, pek konuşkan olmayan bu kızın pek arkadaşı da yoktu. Hatta yanılmıyorsam onunla takılan sadece bizdik. Birkaç kez diğerleri onun bu hallerini eleştirse de Lignum onları görmezden gelmekte çok başarılıydı. Bütün bunlara karşın onun, kendi hayatından şikayetçi olduğunu düşünmüyorum. Feles onu her zaman sosyalleştirmeye çalışsa da Lignum bu çabaların hiçbirine geri dönüş yapmadı. Bu kadar durgun ve ruhsuz olması onun bir zombi olduğunu düşünmeme sebebiyet veriyor. Ancak bizimle zaman geçirirken mutlu olduğunu ufacık da olsa hissedebiliyorum.
"Her şeye rağmen kahramanlarımız, eşyalarını atlarına yükledikten sonra yola çıkacaklardı. Zira birazdan şenlik başlayacak." dedi kalemini bir kılıç gibi sallayan Avem. Ortaçağ hikayelerini çok severdi. Elinde bir zaman makinesi olsa, merkezi otoritenin olmadığı bir derebeylik zamanına gidecek ve bir Lordun emrinde savaşacaktı.
"Şenlikten kastınız nedir Avem?"
"Bilirsiniz ya, müzik dersi Lord Talpa."
"Anladım asker, çalgını hazırla! Çünkü bugün sahneye biz çıkacağız."
"Onlara iyi bir gösteri sunalım Lordum."
"Hayır Avem, onlara unutamayacakları bir gece yaşatalım!" yüksek sesle konuştuğumun farkına vardığımda duvar kenarında bulunan sıralarda oturan ve o bölgedeki tayfanın lideri olarak görülen Rinaka'nın bana tiksinç bir gözle baktığını fark ettim.
"Biraz daha bağır da yan sınıf duysun Talpa. Yine her zaman olduğu gibi saçmalıyorsun." dedi Rinaka.
Bana bakıyordu. Gözlerinden dışarı saçılan tiksintiyi görebiliyordum. İşte yine oluyordu. Benim için zaman durmuştu. İlk önce ellerim ve ayaklarımda gezen kan çekildi. Sonra kalbim bir daha hiç çalışmayacakmış gibi atmaya başladı. Kulaklarım, gözlerim kısacası bütün vücudum 1 metre kadar önümde ayakta duran bedene odaklandı. Düşüncelerim... Çok hızlıydılar. Sinir hücrelerimin arasında o kadar hızlı bilgi alışverişi oluyordu ki... Dilim buna yetişebilecek miydi? Hiç sanmıyorum. Boşuna çabalıyorum . Karşımda bulunan silüetin medeni olmaktan çok uzak olan bir mağara kadını olduğunu hatırladım. Ne söylersem söyleyeyim, onun beni dinlemeyerek ortalıkta mızrakla mamut avlamaya devam edeceğini biliyorum. Bir şeyler açıklamaya çalışsam bile ters cevaplar vererek bu küçük olayın daha da büyümesine sebebiyet verecekti. Öyleyse yapacak tek bir şey vardı. Derin bir nefes aldım, kan dolaşımımın hızını normale indirmeye çalıştım. Zaman tekrar akmaya başladı:
"Afedersin Rinaka..." dedim sadece. Bu cevap ona yeterdi. Ona, istediği karmaşayı yaratmayacaktım. Yüzüm büyük ihtimalle acınasıydı. Avem'in arkamda burnundan soluduğunu hissedebiliyordum. Karşımızda bulunan mağara insanlarının görmeyeceği bir şekilde elimle Avem'e sakin olmasını işaret ettim. Beni dinlediği için memnundum. Rinaka suratıma boş bir ifadeyle baktıktan sonra gözlerini devirdi ve mağara takımını alıp resim sınıfına gitti. Onun ve aylakları ile aynı sanat sınıfında olmadığım için mutluyum.
"Bir insandan..." dedi Avem. Öfkelendiği için parça parça konuşuyordu.
"Bir insandan ne kadar nefret edilebiliyorsa, o kızdan ve yandakçılarından o kadar nefret ediyorum."
Sesinden gelen öfkeyi içimde hissedebiliyordum. Gözlerinden nefret akıyordu...
Olayın şaşkınlığını üzerimden atmadığım için "Sakin ol kardeşim." diyebildim. Ne hissettiğini çok iyi anlayabiliyordum. Bir başkası olsa neden bu kadar büyütüyorsunuz diyebilirdi. Ancak bu kışkırtmaları ilk değildi. Daha önce çok münasebetimiz oldu. Gün geçtikçe bu ve bunun gibi insanlara bağışıklılık kazandık. Yine de canımızı sıkıyordu.
Hızlıca toparlanmaya çalışarak müzik sınıfına doğru yola çıktık.