Bu benim ilk hikayem.Hatalar varsa kusura bakmayın ya da bakın siz bilirsiniz:-)
Profesyonel değilim bir çok kişi gibi bir öprenciyim. Umarım beğenirsiniz:-)
♡♥♡Gözlerimden akıtamadığım
yaşlar sel olup içime akıyor.
Bende güzel olan ne varsa alıp götürüyor .
Herkes bana karşı bu kadar
acımasız mıydı?
Bende açtıkları yaraların çatlaklarından
acıma sızmışlardı.Sabahın ilk ışıklarının yüzüme çarpmasıyla gözlerimi araladığımda
Saate baktım uyuyalı tam iki saat olmuştu.
Alışıktım bu duruma çünkü yaşayan bir ölüden farksızdım.
Dışarıya hiç çıkamadığım için sadece pencereden izlemekle yetiniyordum.
Orta okulu bitirince annem benim okula devam etmeme izin vermemişti.Benim güzel bir hayalim vardı ve bu hayal olarak da kaldı...
Böyle olmak zorunda mıydı?
Bu evin her köşesinde bana ait çığlıklar çoğala çoğala yer edinirken duymuyordu kimse beni. Bir el uzanmıyordu bana ve kimse sarmıyordu her an dokundukça kanayan yaralarımı. Ben bile yetmiyordum ailemin hediyesi olan yaralarımı sarmaya.
Kurtulmak için gösterdiğim her çaba bana yeni yaralar ve tarifi olmaz acılar vaad ediyordu.Bu evden kurtulmak için girdiğim kaçma girişimlerim hep yenilgiyle sonuçlanıyordu. O rutubet kokan deponun iğrenç bir odasında çeşitli işkenceler...
Annem başlangıcıydı bu cehennemin ve babam devamı oldu..."Annem parmaklarını ince kolumdan tutup beni odanın ortasına fırlatırcasına atmıştı. Gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olmuş ve beyaz tenimde annemin parmak izleri kalmıştı.
"Sakın zırlama! Bundan sonra okul yok sana.Ayağımın dibinden ayrılmayacaksın. Tamam mı? ""Anne , lütfen... İzin ver okuluma gideyim."diye yalavarıyordum. Ama beni dinlemiyordu.Babam salondan bağırıyordu. "Kes şunun sesini Esma! Başım şişti."diyordu."
"Anneee lütfen beni buraya kapatma."Çığlıklarım evi inletiyordu, beni duyan yoktu.Hayatım tek bir sözle yerle bile bir olamayacak kadar mahvolmuştu.Bir anne baba nasıl bu kadar acımasız olabilirdi. Ben onların kızıydım. Onların düşmanı değildim!
Ayaklarımı tek kişilik yatağımdan sarkıtıp pencereye doğru ağır adımlarla gittim. Bitkin düşmüş vücudumu taşımakta güçlük çekiyordum. Tam beş yıldır bu evde tutsak gibiydim. Artık herşeyden yorulmuştum.
Artık yok olmuşluğun içinde kaybolmuştum. Artık vazgeçmiştim kendimden.Karanlığa gömülmüş benliğimle
dünyayı aydınlığa kavuşturan ışıklardan yoksun kalmışlığımla
izliyordum ortamın aydınlanışını.Peki ben bu aydınlığın içinde gizlenmiş karanlığın kollarına girecek ne yapmıştım ki bu esaret beni bırakmamak üzere sımsıkı sarmıştı?Tüm bunları hakedecek hiçbirşey yapmamıştım.
Pencere pervazına yaslanmıştım. Yaşadıklarıma bir anlam vermeye çalışıyordum.
Ama yoktu, hiç bir şey yoktu ve ben kesik kesik hatırladığım
geçmişimin belirsizliğiyle deliriyordum.
Gözyaşlarım usulca firar ediyordu gözlerimden yanaklarıma doğru ve koca bir hiçliğin içinde yapabildiğim tek şey sessizce ağlamaktı.
Ben Elzem Karahan geçmişin bilinmezliğinde kaybolmuştum. Kendimi bir uçurumdan atılmış yere çarpmayı bekleyen bir kurban gibi hissediyorum, yere çarpmayan ama sürüklendiğim uçurumun çıkıntılarında yeşermiş, yer çekimine meydan okuyan asi bir dala asılıp kalmışım. Düşmüyorum ama asılı kaldığım dalda hırçın rüzgar her estiğinde duvara çarpıyorum.
Ölmüyorum ama yaşadığıma dair bir belirti de hissetmiyorum.Karanlıktan kurtulmak için yine karanlığın kollarına sığınıyorum. Hayat bana karşı sadece bu kadar merhametliydi. Beni iliklerime kadar karanlığa boğacak kadar...
Düşüncelerime dalmış boş bakışlarla
dışarıyı izlerken annemin sesiyle irkildim.
"Elzem! Çabuk gel buraya.Nerdesin allahın belası? "diyordu annem.
Korkuyu iliklerime kadar hissettim. Bu iyi değildi.
Odamdan koşar adım çıkıp annemin yanına gittim.
Kafasının üstündeki uyku bandından ve üstündeki desenli uzun gecelikten anladığım kadarıyla yeni uyanmıştı. Böylece benim için yeni acılara gün doğmuştu.
"E..efendim anne. Ne oldu? ""Sana demedim mi bundan sonra evin hizmetçiliğini sen yapacaksın diye? Neden hala hiç bir iş yapılmamış? Ben uyanmadan herşey halledilmiş olmalıydı! Ben sana yapacağımı biliyorum.Önce şu işleri bitir, hemen!Sonra da başına gelecekleri izle."Ve annemin yüzünde her zamanki sinsi ve tehlikeli sırıtış belirdi sonra da beni korkuma terk edip arkasını döndü ve gitti.
Onun sözleri kanımı dondurmaya yetmişti.
Gözümden akmak için can atan birkaç damlayı geri püskürtmeye çalışarak anneme boyun eğip işe koyuldum. Yeterki o beni birazcık sevsindi benim için.
Evimiz büyüktü ve ben tek başımaydım.on sekiz yaşındaydım yaşıtlarım için üniversite hayatının başladığı yaşta...
Defalarca bu evden kaçma girişiminde bulunmuştum bu esaretten kurtulmak adına, ama her yer koruma doluydu benim kaçmamam için özellikle doldurulmuştu.Burada hapsolmuştum...
Genel temizliği kısa sürede bitirmiştim çünkü alışkındım bu duruma, tam dört yıldır böyleydi temizlik işi biter bitmez hemen mutfağa girip kahvaltı hazırlamaya koyuldum.
Bu gün babam da evdeydi, işleri evden yürütmeye karar vermişti.
Son birkaç gündür şirkette çok yoğun çalışıyordu,çok yorulmuş olmalıydı. Bu yüzden kahvaltı masasını onun en sevdiği yemeklerle donatacaktım. Onlar kötüydü ama benim onlardan başka kimsem yoktu her ne kadar beni sevmeseler de ben onlara kin besleyemiyordum.
Çünkü benim ailem onlardı.Önce patates kızartması yaptım sonra sucuklu yumurta ve ardından diğer kahvaltılıkları da masaya dizdiğimde sadece çayı demleme işi kalmıştı.
Onu da halledince kahvaltı hazırdı. Annemle babam salonda oturmuş karşılıklı oturuyor olmalıydı.
Onları kahvaltıya çağırmaya gittiğimde tahmin ettiğim gibi salonda karşılıklı oturmuş gülerek konuşuyorlardı.
Kapı eşiğine sırtımı yaslayıp kollarımı vücuduma doladım ve onları seyre daldım. Bu mutlu tabloda ben kendimi bir yere sığdıramıyordum. Eksik birşeyler vardı.
Daha fazla beklemeden salona girdim ve kocaman gülümsememi yüzüme yerleştirerek onlara doğru yürüdüm neşeli adımlarla. Benim adım
seslerimi duyunca ikisi de bana baktı ve anında dudakları düz halini aldı. Gülümsemem anında soldu ve tuhaf bakışların altında ezilerek onlara Kahvaltının hazır olduğunu söyleyip hızla salondan uzaklaşıp merdivenlere yöneldim.
Merdivenleri de aynı hızla çıkıp odama girdim.Ve kendimi yatağa attım,gözlerim yine doldu.
Onlar benimle aynı masaya oturmaya bile tahammül edemiyorlardı.
Bunları sorgulamayı bırakmıştım. Çünkü yorulmuştum.
Yaşadıklarımı hiçbirşeye yoramıyordum.Yorgunluktan göz kapaklarım ağırlaştı ve yavaşça kendimi uykunun kollarına bıraktım.Elzem başına gelenlerden ve geleceklerden habersizdi.
Acımasız insanların onun için hazırladığı hain planlar vardı.Babası kahvaltı yaptıktan sonra bahçedeki çardağa geçmişti.Annesi de masayı toplayıp kahve yaptı ve o da elindeki kahve tepsisi ile bahçedeki çardağa geçti.Elzemi sevmiyordu ama bir yandan da ona acıyordu. Fakat ona acımamalıydı. Başını iki yana sallayarak vicdanını susturmayı seçti.
Hava guneşliydi ve hafif bir rüzgar esiyordu. Adeta insanın içini aydınlatan huzur veren bir havaydı.
Ahmet beyin yanına geçince aralarında bir konuşma başladı.
Önce işlerden konuştular sonra da Elzem'den konuştular."Ne yapacağız bu kızı? Daha ne kadar bakacağız ona? "dedi düşünmeden. Eşi de biraz düşündükten sonra karşılık verdi. "Bilmiyorum Esma. Artık gerçekleri ondan saklayamayız.
Akın onu öğrendi ve bize karşı kullanmaktan geri durmayacak.
Bütün kirli işlerimizi biliyor ve ona olan borçlarımız da cabası.
Elzem'in benim kızım olduğunu düşünüyor ve beni onunla tehtid ediyor. Neyseki Esra'nın varlığından haberi yok."
Derin bir nefes verip kahvesini yudumladı ve uzaklara daldı.
Aklından geçenleri devreye sokma zamanı gelmişti. Yıllar önce yapması gerekeni yapacaktı, bir zamanlar dostu olan adamı bitirecekti.Elzemin babasını...
Yüzünde sinsi bir gülümseme ile Elzem'in bulunduğu odanın camına baktı.
"Az kaldı Erdem..."dedi içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK KAYIP
RandomBir yalanı yaşamak kadar kötü bişey yok. Çünkü kendinizi hiç beklemediğiniz bir anda belirsizlik kuyusunun en dibinde yaşam mücadelesi verirken bulabilirsiniz.Bu tıpkı boşlukta savrulmak gibi, sadece bekliyorsunuz çünkü yapabileceğiniz tek şey bekle...