Üşüyordu.
Ruhunun mu yoksa kalbinin mi üşüdüğünü anlamıyordu ama üşüyordu sadece.
Olduğundan fazla kalın giyinmesine rağmen Seul'un ayazı suratına suratına çarpıp sonra da hiçbir şey olmamış gibi başka insanlara yöneliyordu. Sıkılmıştı.
Jisoo'nun dediği gibi onu bekletmemek adına resmen iki saat önce buluşma noktasına gelmişti. Gece dokuzda buluşacaklarını söylemişti. Fakat akrep çoktan ona doğru yol almıştı bile.
Derin bir nefes verdi Rose.
Birazdan gelecektir diye kendini iki saatten fazla avuturken aslında bu saatten sonra gelmeyeceğini anlamış olması gerekirdi.
Etrafına baktı. Arkası dönük neon ışıklar yüzünden normalde saçının rengi kahverengi olduğu belli olan ama kırmızı gibi gözüktüğü bir kadın bedeni vardı.
Acaba o muydu?
Oturduğu banktan ağır hareketlerle kalktı. Kız elinde telefonuyla ilgileniyordu. Aceleci ve bir o kadar da sabırsız gibiydi.
Yanına yaklaştığı an da kızın omzuna hiç tereddüt etmeden tutmuştu. Ani dürtülmeyle korkan kız, arkasını saşkın gözlerle dönmüştü.
Gördüğü beden ile de ayrı bir şok geçirmeye raz tutmaya başlamıştı. Elindeki telefon yoğun titremeden yere düşmüştü. Umursamadı.
Karşısındaki bedenin de en az onun gibi şaşkın olan bakışları kendininkilerle buluştuğunda Rose artık bu sessizliğe bir çare bulmak ister gibi konuşmaya başladı.
"J-Jisoo... Siz misiniz?"
Sesi diye düşündü içinden hâlâ onun olduğunu anlamazken.
Sesi gerçekte daha güzel, kendi gibi.
Rose sorduğu soruya cevap alamamıştı. İçindeki ses o değilmiş deyip şimdiden vazgeçmişti. Ofladı. Saate baktığında artık geç olduğunu farketti. Eve gitmeliydi.
"Özür dilerim. Sizi biri zannettim de..."
Jisoo arkasını umutsuzluklar içerisinde dönüp giden bedene karşı istifini bozmazken Rose yavaş yavaş ondan uzaklaşıyordu. Bir şeyler yapmalıydı. Eğer Rose'ye şu an görünemezse, gerçi yeterince görünmüştü ama o bunun farkında bile değildi, sosyal medyadan ona resmen küfür yardıracaktı. Onun bu duruma düşmesine asla izin vermezdi.
Cesaretini topladı.
Nerede ne kadar birikmiş cesareti varsa hepsini birer birer toplayıp kalbine yerleştirdi.
Yapacaktı. O gitmeden ona görünecekti.
Gittikçe uzaklaşan bedene doğru koştu bu aktiviteden nefret etse de. Rose'yi üzmemek adına bu prensibini bir kenara koydu bugünlük.
Elini, ağlar gibi sesler duyduğu zayıf vücuduna değdirdi.
Soğuk havanın vermiş olduğu titreme ayriyetten arkasında hissettiği bedenle adımlarını durdurdu. Dönmekle dönmemek arasında gidip geliyordu.
Korkmuştu. Bu kişi bir sapıkta olabilirdi.
Ama yakınlarda karakolun olduğunu bildiğinden kimsenin böyle bir şeye cesaret edemeyeceğini de biliyordu.Dehşet içersinde döndü arkasını Rose. Onu durduranın az önceki güzel sıfatının bile az olduğu kızı görmesiyle istemsizce meraklanmıştı.
Neden durdurdu ki beni?
"Rose... Ben, Jisoo."
Duydukları ile gözlerinin hem büyümesi hem de dolması aynı anda olmuştu. Bu hareketi nasıl uyguladı bilmiyordu ama şoktan bedeni soğuğun etkisiyle de daha da titremeye başlamıştı.
Oydu.
Ne kadardır sadece sesinden kendisine aşık olduğu kadın, artık karşısındaydı. Tam her şeyden vazgeçmişken onun kendisi olduğunu söylemişti.
Gözlerini bir türlü ondan ayıramıyordu. Mutluluk ve şaşkınlıktan ne yapacağını bilmiyordu.
Sarılmalı mıydı? Yoksa öpmeli miydi?
İlk etap için sadece sarılmayı seçti. İkinci sorusu için gayet erkendi. Ama onu uygulamak için de bekleyecekti elbet.
Kollarını kendisinden birkaç santim kısa olan Jisoo'ya doğru sardı koala edasıyla. Sanki hiç bırakmak istemezmiş gibi.
Ve öyleydi de. Sabaha kadar o pozisyonda durabilirdi. Onun için bir sıkıntı yoktu.
Hâlâ bir tepki vermediğine göre Jisoo içinde bir sakıncası yoktu.Bedeninin üstüne gelen Rose'yle kollarını kendisi de onun beline koymakla koymamak arasında gidip geliyordu.
Gururunu bir kenara bırakıp sarılmayı seçti.
Olması gerekende buydu. Onu üzmek istemiyordu.Rose'nin uzun saçlarının güzel kokusu nefeslerini deli gibi dizginleştirirken Rose çoktan hıçkırıklı ağlamaya başlamıştı bile.
Hiçbir şey yapmadı Jisoo. Onun susmasını bekleyene kadar hiçbir şey yapmadı.Jisoo, sert bir kızdı. Kimseye teselli, olumlama gibi sözler edecek bir davranış ondan asla beklenemezdi. Bu çok sevdiği biri de olsun ne kadar yapmak istese de başaramazdı. Oldukça katı bir insandı.
"Ağlama." diyebildi sadece şoku atlatan bedenini sakinleştirebilirken.
"Ağlama Rose."
Sabaha kadar Rose, saatin veya evde onu bekleyen ailesini umursamadan sadece sevdiği kadının omuzunda onu ilk defa görmesine derince ağlayarak içini attı.
Jisoo ise olumlama olarak tek diyebildiği şey küçük bir ağlama'dan ibaretti.
***
Y/N:
Bütün kişiliğimi Jisoo'yu yazarken döktüm resmen, inanamıyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yuki No Hana (chaesoo texting)
Short StoryRose Sadece söylediğin şarkıyla bile sana aşık oluyorken seni gördüğümde ne yapacağım?