Ah şu ayakkabılarım, ne ziftler ne çamurlar gördü de yağmurda temizlendiler. Kaç çeşit zift, kaç çeşit yağmur gördüler bilinmez, bağcıkları da eskidi zaten zorlasam kopacaklar, ziftlerden çamurlardan da çıkmayan lekeler kalmış.
Ah şu gömleğim, hiç benzememişsin ayakkabılarıma seni kuşanmak için hep bi masumiyetlik derecesinde özellik aramışım, yakana hep bi orospu busesi aramışım kollarına gümüşten kol düğmeleri..
Ah şu gri baba yadigari saatim, kime geç kaldırdın beni ? kime erken götürdün? Zamana karşı niye hep yenilgiye uğrattın beni? Ben sol kulvardan dakikaları sayarken beni yıllarca geriye gönderdin?
Ah kalbim,göğüs kafesim, saçlarım,parmaklarım,elmacık kemiklerim. Size onca sevgi aradım da bulamadım.
Velhasıl kelam ben bir ayakkabı, bir gömlek, bir saat olabilirim hepsinin hikayesi aynıdır eskiyince,bozulunca, tökezleyince hepsinin yeri aynı. Hepimizin yeri aynıdır dünyada bi elbise gibiyiz yavaş yavaş eskiyicez. Benim farkım sokak köşelerinde makul fiyata satılan siktir çekilmiş gibi yapılan bir saat olmam sizden çok önce bozuldum ve ufak bi tiyo vereyim. Buraya geldiğinizde işler çok boka sarıyor.