Küçücük bir çocukken, ailesini kaybettiğinde karanlık günleri görebiliyordu kadın, her şeyini yitirmişti! Kaybedeceği daha birçok şeyi olduğunu çok geçmeden anladı: Zihninin en karanlık yanını bir o kadar karanlık olan geceye bıraktı. Ardına savrulan parçalarını tutabilecek gücü yoktu, her şeyin son bulması çok yakın olmalıydı. Kaybettiklerini saymaz, yerlerindeki boşluğu hissetmez olmuştu. Onun tutunabileceği bir dal kalmamıştı ya da itiyordu tüm dalları -onun bir nedeni kalmamıştı.
İttiği tüm dalların ardından ışıldamıştı güneş ona, içini ısıtmıştı. Kadın, güneşi tam kalbine yerleştirdi; yalnızca onunla konuşabildi, gülümsedi, filizlendi, çiçek açtı. Kadın sadece güneşiyle nefes alabildi. Adam, kadına bir armağan olmalıydı; kadın hep böyle düşünürdü. Sanki yeniden doğmuştu, kaybettiği her şeyi bu adamda bulmuştu. Kadına verilen bu sevgi, göğüs kafesine sığmaz oldu. Her an daha da büyüyordu.
İçine sığdıramadığı duygular, onu hep şüpheye itmişti. Bundan sonrası çok hızlı gelişti, yeniden doğuşunun ardından kaybettiği ilk şey aklıydı. İçinde parlayan güneş artık onu ısıtmıyordu sanki. Derken sevgilisini kaybetti, sıcaklığını bulmaya çalışırken. Tüm bu kaybedişler hayatını oluşturdu, hayatı ise bir kurşunun hikayesini yazdı. Ruhu nasıl solduysa bedeni de öyle kaybolacaktı artık, kadından geriye sadece birkaç karalama ve kimselere göstermediği gülüşünün izleri kalmıştı.
•
merhaba, nasılsınız?düşüncelerinizi de merak ediyorum açıkçası, neler hissettiniz okurken? biraz bahseder misiniz?
sizleri seviyorum.
çok tuhaf hissediyorum.