2 hafta olmuştu azerin evindeydim köşe kapmaca oynuyorduk evin içinde ne o beni görmek istiyordu ne de ben onu. Sanki hiç daha önce karşılaşmamış, hiç birbirimizi tanımamış, beni kaçıran o değilmiş gibi davranıyorduk ikimiz de. Buraya gelmeden önce onun hakkındaki düşüncelerim çok farklıydı. Ailesini korumak zorunda kaldığı için beni kaçırmıştı çünkü. Ailesi o durumda iken bile bana davranışları o kadar naif tiki bu adamın kötü biri olabileceğini aklım kabul etmiyordu. Ama amcamı ve babamı vuranın hatta kadınları kaçıranın o olduğunu öğrendiğimde bi anlık bile olsa onu anlamaya çalıştığım için kendime kızdım. Ona dair içimde iyi olan ne kadar duygu varsa hepsi nefrete dönüşmüştü . Ayni şey onun için de gecerliydi belliki. Beni kacirdiginda bana o kadar iyi davranan adamın yerine sanki kardeşlerini ben öldürmüşüm gibi davranan bir adam gelmişti. Ne bekliyordum ki kardeşlerini öldürmüştü amcam. Buraya babaannemin zorlamasiyla geldiğim için hem buna sebep olan amcamı hem de azeri asla affetmeyecektim. Amcama karşı da nefretle dolmuştum. Evin içinde azerle karşılaştığımız zamanlarda birbirimize nefret dolu bakışlarımızı göndermeyi ihmal etmiyorduk. Ben geldiğimden beri Azer fazla evde durmuyordu. Yılmazın da içinde bana karşı nefret vardı sonuçta intikam ateşi ile yanan sadece Azer degildi. Kaybedilenler sadece azerin kardeşleri degildi, hakliydi da. Ama buna rağmen bir şekilde gecen surede nasıl olduysa yılmazla aramızdaki buzları az da olsa eritmiştik. Yılmazla konuşma fırsatını yakaladığım zamanlarda pişmanlığım ve uzuntumu dile getirmeye çalıştım defalarca. Yilmaza karşı kızgınlığım yoktu çünkü biliyordum Azer nederse Yılmaz onu yapiyordu. Tamamen abisinin kararlarını uyguluyordu. Bu yüzden yılmaza karşı gardımı kuşanmama gerek yoktu öyle de yaptım ve Yılmaz da artık beni anlamaya başlamıştı. Bana bir keresinde " sen de haklisin aileni korumak için elinden geleni yapmaya çalışıyorsun" diyerek bunu hissettirmişti.
Arada bir canim sıkıldığında ağaçların arasında yürüyüş yapıyordum. Bir gün disardan geldiğimde yılmazla fadik teyzenin seslerini duyup salona doğru yürüdüm . Yilmaz annesini hastaneye gitmeye ikna etmeye calisiyordu. Meğer fadik teyze grip olmuş yılmazın sözlerinden anladığım kadarıyla da bağışıklık sistemi zayıf bir insan olduğundan dolayı kolay kolay atlatamıyormuş . Ama fadik teyze hastaneye gitmek istemedi ben devreye girdim ne kadar uğraştıysam ikna edemedim o kadar inatçıydıki bir de o haliyle kalkıp aksam yemeği yapicam diye tutturdu. "Bak fadik teyze tamam hastaneye gitmek istemiyorsun anlarım ama ayakta gezmeyeceksin direk odana gidiyorsun ve ben ne getirdiysem yiyip içeceksin ve her söylediğimi yapacaksın yoksa valla yılmaza yardim ederim seni kucaklayarak götürürüz ona göre. Yemeği de ben yaparım bilmediğim şey değil" diyerek ikna edip yılmaza odasına götürmesini söyledim.Aksam olmuştu sofrayı hazırladım ilk defa ortalıkta bu kadar çok dolandığım için azerle fazla karşılaşma ihtimali beni tedirgin etti nefret dolu bakışlarına daha fazla maruz kalma korkusu içime dolmaya başlamıştı. Korktuğum başıma geldi kapı sesini duydum " sakin ol karaca sakin ol muhatap olmak zorunda değilsin."
Sofranın hazır olduğunu gördüm mutfaktan sesler duyunca anamın ellerini öpeyim dedim. Oo anacım sevdiğim çorbayı yapmışın yine diyerek mutfağa daldim. Karşımda karacayı görmeyi beklemiyordum. Geldiği günden beri hep konuşmaktan kaçmaya çalışmıştım. Çünkü eğer konuşursam bütün kızgınlığımi ondan çıkaracağımın farkındaydim. Savaştığım kişi o değildi biliyordum ama amcalarından daha büyük acı çektiriyordu bana kardeşlerimin intikamını almamı engelleyerek. Üç saniye olduğum yerde kaldım o da arkasını dönmüştü. Bir anlık kafasını çevirdiğinde birbirimize nefretle baktık. Arkasını donup isini yapmaya devam etti. "Fadik teyze yukarıda odasında rahatsız biraz" diyerek soğuk bir ifadeyle cevap verdi. Tam o sırada merdivenlerden inen Yılmaz yanımıza geldi.
"nesi var anamın?"
"Valla abim ne bilim grip olmuş e biliyorsun anam hastaneye gitmez."
"E oğlum beni niye aramadın."
"Aklıma geldi abim aradım ama telefonun kapaliydi. Hem karaca ilgilendi sagolsun." Yilmaz öyle deyince beynime kan sıçradı
"geldiğimiz hale bak anamızı düşmanın kızının ellerine mi bıraktın" diye çıkıştım. Ben ona sert davranıp evden gitsin diye vazgeçirmeye çalışırken anam yetmiyormuş gibi yılmazın da karacaya karşı yumuşaması beni iyice delirtmişti. Ben öyle deyince karaca elinde içinde bir kase çorbanın olduğu tepsiyle arkasını döndü . Ateş püsküren bir ses tonuyla "sofra hazır Yılmaz siz yemeğinizi yiyin ben fadik teyzeye çorbasını götüreyim" diyip yukarı çıktı. Hanımefendi çıkarken de söylenmeyi ihmal etmedi. Tam engel olup elindeki tepsiyi alıp ben yediririm diyecektim ki yılmaz bıkkın bir ses tonuyla " abim yeter artık bırak şu kizi rahat. Görmüyor musun ailesinin yaşattığı acıları bir nebze olsun hafifletmek için nasıl çabalıyor." Yılmazın bu sözüyle delirmiştim. Yüksek sesle bağırmaya başladım.
"Ne diyorsun lan sen ben acımı o burada olduğu için söndüremedim. Çabalayacaksa defolsun gitsin yeter. Burda iyi kız ayakları sergilemekle olmuyor o işler ."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadakat
Short StoryÖfke, nefret, kızgınlık ve merak, tanıma isteği,özlem bu zıt duyguları aynı adama karşı nasıl yaşar insan. Hayatı boyunca aşk nedir bilmeyen ben bu duyguyu neden bu adamla tattım ki. Nasıl güzel nasıl tarifi mümkün olmayan bir duygu Yaşanılabil...