Merhaba 🤗🤗
Öncelikle belirtmek istiyorum ki kurgusunu çok uzun bir süredir düşündüğüm ama üşendiğim için yazamadığım bir kitaba başlamış bulunmaktasınız.Umarım siz de benim gibi beğenirsiniz. Çünkü benim içime gerçekten sinen bir kitap oldu.
İnsanların ölürken son gördükleri, düşündükleri şey neydi?
Bu sorunun cevabını herkes verirdi hemde kendinden süper emin bir şekilde. Çoğusu söze şöyle başlardı "ölüm anında herkes hayatı boyunca yaşadığı en önemli anların gözünün önünden bir film şeridi gibi geçtiğini görür. En sevdiği şeyleri düşünür. Yapmak isteyip de sürekli ertelediği şeylere duyduğu pişmanlıkla ölmemek için savaşmaya devam eder. Ailesiyle daha fazla zam... "
Ne yani. Onları bu kadar kendinden emin yapan neydi. Bir insan öldükten sonra ölürken neler gördüğünü nasıl anlatabilir. Evet bazıları tam o sınır noktasındayken uyandığını yaşama geri döndüğünü söyler ve o ana kadar hissettiklerini aktarır tüm o cevap bekleyenlere.
Peki ya o çizginin daha ilerisi varsa. Bunu kimse bilemez. Ölüm bir elma değildir ki kafamıza düşüp bizi aydınlatsın. Belkide düşünüldüğünden çok daha kolay bir şeydir.
Sudan çıkardığım kafamla ciğerlerime dolan havanın genzimde bıraktığı acı kendini öksürüğe çevirmişti. Elimle gözümü açmamı engelleyen suyu enelleyip etrafıma baktım.
Her şey aynı seyrinde devam ediyordu. Güneş yine aynı yerinde kirazların daha da renk almasını, babamın gazetesindeki yazıların daha da parlayıp okunmamasını, içinde bulunduğum suyun birazdan giremeyeceğim derecede ısınmasını sağlıyordu.
Ellerimle havuzun yanındaki taştan destek alarak kendimi yukarıya çektim. Ayaklarım hala sudayken bir tekme atarak suyun dışarıya sıçramasına neden oldum.
Bu babamın dikkatini çekmiş olacak ki gözlüğünün üstünden bu tarafa kısa bir bakış atıp önünde okuduğu arkeoloji ile ilgili gazete, dergi ve sağdan soldan toplayıp gözü gibi baktığı kitaplara geri döndü.
İşi dolayısıyla 2 aydır Roma'daydık. Her yıl belirli zamanlarda buraya gelir bizim için bir yaz tatili gibi ama babam için kazıların yoğun olduğu bir iş gezisi niteliğindeydi.
Büyük büyük babamdan kalan oldukça eski, restore edilmiş, görenlerin 'müzede mi yaşıyorsunuz' sorusuna maruz kaldığım eve baktım. İki katlı ev oldukça geniş ve ferahtı. Özellikle bahçesi Kore'deki evimizin bulunduğu sokağı kaplayabilirdi.
Ayaklarımı da yukarı çıkararak havuza girmeden çıkardığım tişörtüme sildim.Neredeyse günümün çoğu burada suyun içinde geçiyordu. Küçük bir havuzdu ama ben evden bir kilometre uzaklıktaki nehire gidecek kadar boş bir insan değildim.Birisi kendini anlat dese kesinlikle üşengeçliğimi anlatarak başlardım konuşmama.
Islak çimlere bastığımda birkaç ot ayağımın altına yapışmış bu beni sinir ederken yürümeye devam ettim. Babamın hemen yanında yeşil çayını içen annemle göz göze gelince biraz yavaşlamak zorunda kaldım
"Hey Jungkook, eve öyle girmeyi düşünmüyorsun değil mi. Bayan Maggie yerleri yeni temizledi" diyerek gözleriyle ayağıma yapışan yaprakları ve vücudumdan yere damlayan su damlalarına baktı.
Derin bir nefes vererek bahçeyi sulamak için kullandığımız hortumun bağlandığı çeşmeye gidip açarak beklemeye başladım. Hortum o kadar uzundu ki su bir ucundan diğerine gelene kadar bir sezon dizi bitirebilir, yurt dışına seyehat edebilir veya ne bileyim oturup saçınızdaki tüm telleri sayabilirdiniz. Sonunda su ayaklarıma ulaşınca soğuk su sıcaktan deli gibi yanan tenime iyi gelmiş yüzümde zorlukla oluşan gerçek gülümsemeyi ortaya çıkartmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ocean Eyes | Taekook
Teen FictionTaekook Jungkook babasının arkeoloji işi yüzünden geldiği Roma'da Taehyung ile tanışır