Bölüm 1

34 0 0
                                    

Hayatın ne getireceği bilinmez... Kimi zaman hayatınızın hatasını yaptırır zaman size, Kimi zaman da küçük yalanlarla mutluluğunuza göz yumar...

Hayatın belirsizliğinin içinde yaşama ümidi... Belki de güçlü oluşumun nedenlerinden biri de budur kim bilir...

Daha anne karnındayken Hayat'la tanışmıştım. Neden mi ? Ben hasta bir bebektim.
"Ailenin kıymetlisi" derler, evet kıymetlisiydimde gerçekten ama bir de bana sorun...

Annemin 5. Ayda doktor kontrolüne gitmesiyle başlamıştı.Herşey normalden daha uzun sürmüştü. Anlam veremiyordular... "Neden bu kadar tahliller? Nedir onları tedirgin eden" demekle yetinmişlerdi belki de. Sorunun büyük olduğunu öğrenmeleri uzun sürmemişti. Doktorun odasına çağırmasıyla irkildiler ve odaya ufak ufak adımlarla Ayakları geri gidercesine yürüyorlardı. İçeriye girdiklerinde ikisinin de yüzündeki endişeden belirmiş kırışıklıklar oldukça dikkat çekecek bi derecedeydi. Doktorun konuşmasıyla kalbinin daha da hızlandığını tahmin etmek hiç de zor değildi.

"Şöyle buyrun, oturun lütfen" dedi doktor.

Annem babamın elini delicesine sıkarak;
"Doktor Bey bir sorun mu var? Oğlum iyi mi?" Derken ki sesinin titrek tonunu bizlere anlatırken hala hissedebiliyordum.

"Maalesef ki oğlunuz böbrek hastası ve yaşama olasılığı çok düşük üzgünüm!" Dedi.

Annemin göz yaşlarının umarsızca boşaldığını öğrendiğimde kalbime bıçak yediğimi hissettim. Babamın da aşağı kalır yanı olmadığını öğrenmem çok da uzun sürmedi.

Annem hıçkırarak ağlamasına ara vererek "ne yapmamız gerekiyor?" Demekten başka bişey elinden gelmeyeceğinin bilincinde olarak doktora yöneltti soruyu...

Doktor "Daha ayrıntılı tetkikler yapmamız gerekiyor, Hastalığın teşhisi kondu, ama ne derecede olduğunu araştırmamız biraz zaman alabilir" dedi.

Annem: "Lütfen elinizden ne geliyorsa yapın kurtarın bebeğimi..." Dedi.

Annemle babam oldukça bitkin bi şekilde odadan çıkıp ufak adımlarla hastaneyi terketmeye çalışıyorlardı. Biraz hava almak gerçekten onlar için en iyisi sanırım.
Hastanenin otoparkına parkettikleri arabanın içine bindiklerinde ikisinin de ağzını Bıçak açmıyordu. Kafalarında neler olduğunu tahmin edemiyorum. Büyüklerin "anne baba olmadan anlayamazsınız!" Dedikleri şey bu olsa gerek...

Arabadan inene kadar ikisi de hiç konuşmadılar. İndiklerindeyse babaannem ve ablama nasıl açıklayacaklarını düşünüyorlardı.

"Annemle babam evlendiklerinde dedem ve babaannemde birlikte yaşamaya başlamışlar. Dedem annelerin evliliğinden birkaç sene sonra vefat etmiş. Bir de ablam var. Benden 5 YAŞ büyük ama o benim arkadasım dayanağım herşeyim..."

Eve geldiklerinde bir çift Endişe dolu ve bir çift de ne olduğunu anlamadan bütün saflığıyla etrafına Bakınan küçük bir kız var. Annem Kapıdan içeri adım atar atmaz Gözlerinden akan Yaşları etrafa serpiştirerek doğru odasına yöneldi. Arkasından babaannemin telaşlı sesiyle irkilerek annem herşeyi anlatmaya başladı. Sözü bittiğindeyse odada artık iki yaşlı göz vardı. Ne yapacağını bilemeyen çaresizliğin buram buram hakim olduğu bu odaya babam da gelerek üzüntü bütün aile bireyleri Tarafından paylaşıldı. Bir süre sonra olaya hakim olmaya başladıklarında daha iyi doktorlar araştırmaya başladılar. Siz de bilirsiniz önce yakın çevre öğrenir sonra Komşular sonra iş arkadaşları dört yana dağılır sanki ülke meselesi... Herkes bir yorum katmaya uğraşır faydası varmış gibi. Halbuki o an yapılması gereken tek şey iyi bi doktordan iyi bir tedavi yöntemi...

Olayın üstünden bir hafta geçmişti. Geçen bir hafta yaptıkları araştırma ve randevu alma çalışmaları sonucunda iyi bir doktordan randevu almayı başarmışlardı. Ertesi sabah saat 09:30 da randevu vardı. Ama kimse uyumayı başaramamıştı. Herkesin gözleri Şiş ve bi o kadar da sulu... Sabah saat 8 de hazırlanıp yola çıkmışlardı bile Çoktan. Arabada matem sessizliği hakimdi. Herkes birbirinin kalp atışını duyuyordu. Yaklaşık bir saat sonra hastaneye vardılar ve doktorun kapısının önüne ulaşmışlardı bile. Babam biraz daha arkadan gelmişti arabayı parkettiği için. Babamın gelmesiyle annemin isminin okunması bir oldu. İçeri girdiklerinde doktor gerekli soruları sordu ve birkaç tetkik yazarak bunları yaptırıp gelmesini söyledi. Aşağı katta olan nükleer tıp Bölümü'ne inip randevuları aynı güne almayı başarmışlardı. Her filmde biraz daha artan heyecan annemin kalp atışlarını daha da heyecanlandırıyordu. En son filmler bittiğinde heyecanın hat safaya geldiğini ailemin anlayışından anlamıştım bile. Film sonuçlarını Alıp doktorum yanına çıktıklarında önlerinde yalnız bir kişi vardı. O da girip çıkmıştı ve Kapıdan içeriye sanki sırtından kamçılanırcasına doluştular. Doktor filmleri inceleyip annemin Gözlerine bakarak konuşmasına Başlamış.

"Bakın hanım efendi, oğlunuzun böbreklerinde büyük bir sorun var. Bunu çözmemiz lazım fakat bir ay sonra sezaryen doğumla oğlunuzu almamız gerekli. Şuan anne karnındayken hiçbir müdehale ve inceleme yapamıyoruz. Bir ay sürekli haftada bir takip edelim. Bir ayın sonunda da sezaryenle bebeğinizi Alıp tedavisine başlayalım. Aksi takdirde bebeğinizi kaybedebilirsiniz!" Dedi.

Annemden gelen tek cevap:"Oğlumu kurtarmak için herşeyi yapın lütfen!" Oldu.

Küçük de olsa bir umut vardı artık. Biraz da olsa içlerine su serpilmiş bi şekilde hep beraber kahvaltı yapmak için hastanenin izlerini renklerinde taşıyan soluk çiçeklerin olduğu bahçede bir kafeteryaya oturdular. Herkesin yüzü az da olsa gülmeye başlamıştı. Ama arada Gözlerini dalmaktan alıkoyamıyorlardı. Ablam hiçbir şeyden anlamayan bakışlarla ailenin yüzünün gülmesini sağlıyor. Kahvaltılarını bitirip biraz önce eve gitmek için dua ediyorlardı. Son bir haftadır doğru düzgün uyumadıkları için bedenleri bitkin bir vaziyetteydi.

"Gerçekten şanslıyım! Böyle bir aileye sahip Olduğum için Tanrı'ya minnettarım... Duygularımı aileme karşı pek açamam ama onları gerçekten çok seviyorum. Bazen kızıyorum sinirleniyorum ama et tırnaktan ayrılmaz ne olursa olsun seversiniz vazgeçmezsiniz. O sizin kopup ÇÖP olmanıza izin vermez, siz de onun hırpalanıp yara almasına izin vermezsiniz..."

Doktorun verdiği bir ay Süreyi hem mutlu hem düşünceli hem de Hüzünlü bir şekilde geçirmişlerdi. 5 Mayıs 1997 günü işte o gün gerçekten varolacaktım. Annem anlatırken hala daha gözleri parlıyor. Onun için her anne gibi paha biçilmez duygular varolumuştu yüzünde ama ailenin geri kalanında belirsizlik vardı. Şimdi ne olacaktı?

"Arkadaşlar gerçekten beğenirseniz hayat hikayemin geri kalanını da yazıcam. Daha çok yeniyim bana tavsiyelerde bulunmanız iyi olur."
NOT:Yorum yaparsanız hatalarımı düzeltebilirim.

HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin