Güneş sıcaklığını etrafa yayarken yüzünü buruşturdu. Havanın güneşli olup olmaması umurunda değildi. Tek yapması gereken tüm gün boyunca annesi iş yaparken hastanenin bir köşesinde vakit öldürmekti
Sıkıntıdan ben ölmezsem eğer!
"Ben odama çıkıyorum. İstersen öğle vaktine kadar orada durabilirsin."
"Ben kendime bir yer bulurum." diye mırıldandı ellerini ceplerine koyarak genç. Yanındaki kadın sakince iç çekerek başını iki yana salladı. "Öyleyse dikkat et kendine. Bir şeye ihtiyacın olursa beni ara ve-"
"Veya Gülhan ablaya ulaşırım. Anladım, tamam. Sen işini hallet, ben buralardayım."
Gence bakan yorgun gözler emin olmadım dercesine ifadeler fırlatırken genç, "Bir hata yaptım ve onun bedelini ödüyorum eğer bir hata daha yaparsam bunun bir üstü morg olur. O yüzden artık işinin başına gidebilirsin." diyerek arkasını dönerek el salladı.
Okulda verilen ödevini hocası beğenmedi diye tek tek sayfaları yırtarak hocasının önüne atmasını o da uygun bulmamıştı. Ancak kadın inatla onun adını ve ödevin saçmalığını vurgulayarak rencide ederken dayanamamıştı işte.
Ödev gayette düzgündü. Belki yazım yanlışları bulunuyordu fakat kesinlikle saçma değildi!
Neredeyse boş olan çantasından kitabını çıkararak kafeteryadaki boş masalardan birisine kuruldu. Sabahın bu saatlerinde kimseler olmasa da birazdan bu durum değişecek ve yeni bir yer araması gerekecekti. O zamana kadar elindeki kitaba gömülerek vaktini geçirecekti.
Saat on bire vururken kafeteryada olan hareketlilikle başını kitaptan birkaç saniyeliğine kaldırdı.
"Buldun mu Eda?"
"Hayır, burada da yok. Sanki sanırsın yerin içine girdi!"
"Bulmamız gerek yoksa Azra hoca canımızı okur."
Annesinin adını duymasıyla kalabalıklaşan yerde zorla okumaya çalıştığı kitabı nihayet masaya bıraktı. Hemşireler farklı yönlere ayrılırken çantasına kitabı ve yarım bıraktığı sandviçi bırakarak ayaklandı. O esnada beyazlar içerisinde biri personel kapısının kenarından hemşirelerin gittiği yere bakarak bir oh çekti.
İstemsizce gerilen elleri ile uzun siyah saçlarını toparlamaya çalışan kıza doğru yürümeye başladı fakat kız hızlı adımlarla açık kapıdan yangın merdivenlerine doğru ilerledi ve gözden kayboldu.
Annesinin sorumsuz bir velet yüzünden başının ağrımasını istemiyordu. Özellikle kendi yaptıkları kadına yetiyorken. Yangın merdivende sessiz adımlarla ilerleyen kızın beyaz elbisesi gözükmese kaybettiğini sanarak elinden geleni yaptığını söyleyecek ve annesinden diğer haftadaki cezasını hafifleteceğini umarak merdivenden geri inecekti. Ancak yapmadı hızlı ama sessiz adımlarla kızın peşinden ilerledi.
Niye kaçıyordu da onca kişinin başını derde sokuyordu, bunu öğrenmek istiyordu genç ve tabii bir de yapacak şeyler arıyordu, cezasını doldurmak için.
En nihayetinde terasın geniş alanıyla beraber rüzgâr onu buyur ettiğinde son kez merdivende buldu ayaklarını. Kimseciklerin olmadığı terastan uçuşan kuşları, sallanan ağaçları hatta esen rüzgârı bile görmek bir an için mümkün gibi gelmişti gence.
Hızlıca korkuluklara gitti. Denizden gelen tuzlu havayı ciğerlerine çekerken cezasını bir an için unutmuştu. Yani biraz daha huzurla dolsa unutacaktı. Beyaz elbisesi ile korkuluğa tünemiş kız, kollarını açarak rüzgârı selamlıyordu.
Uzun siyah saçları darman duman olsa da yine de havadaki ahenkten nasibini alıyorken ince bedeni gence bulutlarda gezinen bir kuşu hatırlatmıştı. İstemsizce birkaç adım attığında kızın kapalı gözleri açılarak doğruca gence bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Martı ile Turna
General FictionÖzgürlüğüne kavuşan Turna ve onu özleyen bir Martı'nın hikayesi