"Nana mı? Hayatımda duyduğum en saçma isim." Jaemin kaşlarını çatarak itiraz etti.
Sarışın çocuk kıkırdadı, "Bence sana çok yakıştı."
Jaemin kan ter içerisinde uyanmıştı. Nefes nefese hızla yattığı yerden doğrulurken sağ direk kalbine gitmişti. Eli kalbinde kendini sakinleştirmeye çalışırken gördüğü rüyanın etkisinden çıkmaya çalışıyordu. Kâbus görmediği nadir gecelerde rüyalarında her zaman sarışın bir çocuk görürdü: bazen o sarışının dizinde yatar, çocuk da onun saçlarını okşardı; bazen de gün batımını izlerlerdi ve çocuk kendisine 'Nana' diye seslenirdi. Önceleri bu rüyalardan bir anlam çıkarmaya çalışsa da zorla geçen on beş yılın ardından tamamen pes etmişti. Öyle ya ergenliğe girdiğinde rüyalarına giren bu çocuk sayesinde gey olduğunu keşfetmiş, kendini tanımaya başlamıştı. Şimdi ise yirmi bir yaşında, Seul'ün en önemli sanat okulunda son sınıfta okuyordu.
Gözü duvardaki saate takıldığında birkaç küfür mırıldanarak hızla yataktan çıktı. Gece yere düşmüş olan telefonunu şarja takarak kendini duşa attı. Aceleyle duşunu aldıktan sonra giyinerek mutfağa girdi. Kahvaltı her zamanki gibi masanın üzerinde hazır bir şekilde kendini bekliyordu. İç çekerek sandalye oturdu ve ağzına bir şeyler attı. Tek başına kahvaltı etmeyi sevmezdi. Birkaç lokmadan sonra sırt çantasından defterini çıkararak bir sayfa koparmış ve bir şeyler karalayarak masaya bırakarak mutfaktan çıktı. Üstüne ceketini alarak evden çıktı.
Arabasını park ederek otoparktan ayrılarak kampüse doğru yürümeye başladı. Aklında hâlâ yeni gördüğü rüya varken kulaklıklarını takarak müzik dinlemeye başladı. Yavaş adımlarla binaya doğru ilerlerken çalan telefonla şarkısı yarım kalmıştı.
"Acelem var Mark, ne oldu?" yürümeye devam ederken sordu Jaemin. "Profesör erken geldi ve seni soruyor. Hemen buraya gelmen lazım. Ayrıca sen bana sadece ismimle mi ses- "
"Beş dakikaya oradayım, oyala." diyerek telefonu kapatan Jaemin derin bir nefes alarak kendini koşuya hazırladı. Dakikalar sonra sınıfa ulaştığında hızla bir özür mırıldanmış ve kendini Mark'ın yanına atmıştı. "Ne kaçırdım?" Mark omuz silkerek arkadaşının sorusunu cevapladı: "Pek bir şey kaçırdığın söylenemez." Jaemin rahatlayarak çantasından çıkardığı sudan büyük bir yudum aldı. Bugün uzun bir gün olacağa benziyordu.
*
"Sonra dedim ki – Dinliyor musun Mark?" Jaemin Mark'ın omzuna vurarak dikkatini telefonundan çekmesini sağladıktan sonra sordu. "Hmm." diye mırıldanan Mark tekrar telefonuna döndüğünde gözlerini devirdi Jaemin. " İşte tam böyle anlarda Jeno'nun kıymetini anlıyorum." diye mırıldandı.
"Söylenme Jaemin, senin sevgilin olsaydı sen daha beter olurdun. Hepimiz biliyoruz." Mark telefonunu cebine koyarken söylendi. "Görüşmediğimiz her yarım saatte bir konuşacağımızı düşünmüyorum ama." diye mırıldanan Jaemin'e bir yumruk attı Mark. "Hyuck'un arkadaşlarından biriyle tanıştırmamı ister misin? Tam sana uygun biri tanıyorum." Mark'ın sorusuna karşılık başını sadece 'hayır' anlamında salladı Jaemin. "Şu an biriyle birlikte olmak istemediğimi biliyorsun Mark hyung."
"Beş yıldır bunu söylüyorsun. Doğruyu söyle, ben Kore'ye dönmeden önce birisine aşık olup aşk acısı mı çektin?" Mark'ın sorusuna omzunu silkerek cevap veren Jaemin iç çekti. Doğrusunu isterseniz Jaemin kimseden hoşlanmamıştı, kimse ilgisini çekmemişti ve kimseyle beraber olmamıştı ama aşk acısı hissediyordu işte. Ve bunun sebebinin rüyalarındaki çocuk olduğuna emindi. Bazen bu yüzden delirdiğini de düşünmüyor değildi.
"Pekâlâ," dedi Mark, "ama yarın benimle gelmek zorundasın. Ve sen sormadan söyleyeyim; Jeno'nun haberi var, o da gelecek." Normalde Jaemin Mark'ın kendini bu zorla sosyalleştirme çabasına karşı çıkar, Jeno ve onun kendisine yettiğini söylerdi. Ama bu Mark'ın durmak bilmez söylenmelerinin engel olmazdı. Yine ağzını itiraz etmek için açmıştı ki bir anda ağzından 'olur' kelimesi çıkıvermişti. "Harika! Yarın görüşürüz o zaman. Detayları sana mesaj atarım. Sonra görüşürüz!"
—
"Biliyor musun? Eski bir inanışa göre insanları dokuzuncu cehennem Diyu'da Meng Po bir diğer ismiyle Rüya Leydisi beklermiş. Meng Pao sen hazır olduğunda sana iki seçenek sunarmış: tekrar dünyaya dönmek ya da ahirette kalmak." Sarışın gökyüzünü izlerken söyledi.
"Bu çok saçma." diye söylendi Jaemin. "Tekrar dünyaya dönmek mi? Böyle hikâyelere inanıyor musun cidden?" Sarışın omuz silkti. "Neden olmasın?"
"Meng Pao tekrar dünyaya dönmek isteyenlere unutkanlığın beş aromalı çayını sunarmış. Onu içtiğin zaman geçmiş hayatını unuturmuş ve yeniden doğuşa hazır olurmuşsun. Diyelim ki bunlar hikâyeden ibaret değil." dedi sarışın. Yüzünü gökyüzünden ayırarak Jaemin'e çevirdi. Cildi bir anda çürümüştü ve gözlerinin olması gereken yerde boşluklar, bu boşluklardan sarkan böcekler vardı. "O zaman ne yapardın Jaemin? Çayı içer miydin?"
Jaemin tekrar kan ter içinde uyandığında boğazı kurumuş ve gözlerinden yaşlar akıyordu. Yutkunarak doğruldu ve titremesine hâkim olmaya çalışarak ufak adımlarla mutfağa ilerledi. Üç bardak suyun sonunda ancak kendine gelebilen Jaemin farkına varmadan tekrar ağlamaya başlamıştı. Mutfakta hüngür hüngür ağlarken birinin gelip kendisini teselli etmesini bekliyor ancak tamamen yalnız olduğu aklına geliyor ve ağlaması şiddetleniyordu. Tamamen sakinleşmesi birkaç saati aldığında güneş çoktan doğmuştu. Kendini sıcak bir duşa attıktan sonra Mark'a kısa bir mesaj atarak gelemeyeceğini belirtmiş ve kendini tekrar yatağa atmıştı.
*
"Agh!"
"Biraz daha sessiz ol hyung!"
"Ben sessizim zaten, ayağıma bir şeyler düşürmesen daha da sessiz olabilirim ama."
"Mark hyung?" Jaemin gözlerini ovuştururken sordu. "Ve Jeno? Ne işiniz var sizin burda?" Jeno gülümseyerek kendini Jaemin'in yanına yatağa attığında Mark göz devirerek kendisi sandalyeye bıraktı. "Ne demek ne işiniz var. Sen yoksan başkalarıyla buluşmanın anlamı ne diyerek kendimizi buraya attık." diye söylendi Jeno. Jaemin tek kaşını kaldırarak Jeno'ya döndüğünde Jeno gözlerini kaçırdı. "Bir de galiba Mark terk ediliyordu."
"Az kalsın senin yüzünden terk ediliyordum hâlâ adımla mı hitap ediyorsun Lee Jeno? Sen dayak istiyorsun galiba." Mark hızla oturduğu sandalyeden kalktığında Jeno Jaemin'in arkasına geçerek kendini koruma altına almaya çalıştı. "Sevgilin bu kadar anlayışsızsa ben ne yapabilirim hyung∼" Jeno kaşınmaya devam ederken Jaemin kendini tutamadı ve kahkahalarla gülmeye başladı. Saniyeler içinde Mark ve Jeno da kendisine katıldığında Jaemin eskisi kadar yalnız hissetmiyordu.
—
Yeni bir hikâyeyle karşınızdayım! Aslında yeni sayılmaz, uzun süredir (bir yıl oldu bile!) diğer taslaklar arasında bekliyordu.
Hikâye multideki videodan esinlenerek kurguladı, yani hikâyenin fragmanı diyebiliriz video için.
Hikâye karmaşık bir olay örgüsüne sahip, zaman atlamaları olacak bol bol. Kafanız karışırsa soru sormaktan çekinmeyin yani.
İyi okumalar! Umarım hoşunuza gider.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
for you「jaemren」
Fanfictionjaemin; kraliyet bakanının oğlu, veliaht prens jeno'nun en yakın arkadaşı ancak ileride babasının izinden gidip kraliyet bakanı olmak istemiyor ta ki çin'den gelen gizemli ziyaretçi fikirlerini değiştirene kadar. ya da jaemin seul sanat üniversitesi...